Kaybetme korkusu, -demokrasiyi hazmedememiş-iktidarları baskıcı yöntemlere yöneltebiliyor. Hele hele suç işlemiş, akçalı işlere karışmışlarsa mutlaka yöneltiyor.
Bu nedenle ilk iş olarak muhalefetin sınırlarını belirlemeye,
kontrollü muhalefet yapmalarını sağlamaya, daha doğrusu kendilerine göre bir muhalefet oluşturmaya çalışırlar.
Bu da, hareket sahası daralan muhalefeti radikalleştirmeye, iktidarın seçim yoluyla gitmeyeceği yönündeki iddialarını pekiştirmeye yarar.
Yakın geçmişte, Türkiye, bu tarz bir kamplaşmayı DP/CHP çekişmesinde yaşamış, maliyeti demokrasimiz açısından çok ağır olmuştur.
Öyle ki,muhalefeti baskılama siyasetçilerle sınırlı kalmamış, neredeyse toplumun etkili bütün kesimlerine teşmil edilmiştir.
Üniversiteler, gazeteciler, iş adamları bu furyadan paylarını almışlardır.
Son aylarda CHP’ye yönelik silkeleme operasyonları da bu tarz bir politikanın neticesidir. Hedef; hem CHP’nin sesini kısmak, hem de onu yıpratarak etki alanını daraltmaktır.
Böyle bir siyaset biçiminin, demokrasi ile mütenasip olmadığı açıktır. Zira,demokrasinin olmasa olmaz şartlarından biri, açık ve kurumsal bir muhalefetin varlığı ve ona belli garantilerin tanınmasıdır.
Tutuklama tehdidi ile belediye başkanlarını,meclis üyelerini ayartarak parti değiştirmeye zorlamak farklı şekillerde geçmişte de denenmiş olanı bir defa daha denemektir.
DP, partiden ayrılan Fuat Köprülü’nün seçime girmesini engellemek için “ partisinden ayrılanlar 6 ay başka partiden aday olamazlar” hükmünü getirmiştir. Bölükbaşını seçen Kırşehir ilçe yapılmıştır.
Dönemin en büyük iş adamı Vehbi Koç, CHP’den istifa etmesi için baskı altına alınmış,başka yol bırakılmayınca darbeye iki buçuk ay kala, CHP’den istifa edip DP’ye geçmek zorunda kalmıştır.
Bunlar DP’yi büyütmemiş tam aksine
DP’nin baskıcı eğilimleri CHP öncülüğündeki muhalefeti güçlendirmiş, bu da DP’nin sonunu getiren amillerden biri olmuştur.
Nitekim, benzer şekilde
operasyonlar başladığından beri CHP küçülmemiş, az da olsa oyunu artırmıştır.
Çare, yargı marifetiyle
muhalefeti boğmaya çalışmak değil, onunla eşit şartlarda yarışmaktır. Devleti ele geçirmiş olmakla milleti ele geçirmiş olmak aynı şey değildir. İktidar devletin tüm kurumlarını - istihbaratından yargısına kadar- muhalefetin üzerine göndermesine rağmen beklediği neticeyi alamamıştır. Tersine, baskılar muhalif seçmenin dayanışmasını artırmış, sahiplenme duygusunu güçlendirmiştir. Zor oyunu bozar, ama onu yöntem olarak kullananların ömrünü kısaltır…