Uluslaşmayı başaran ülkelerde etnik veya dini kavgalar etkisini kaybeder. Çünkü toplum belli müşterekler etrafında etrafında birleşmiş, farklılıklar ayırıcı olma gücünü kaybetmiştir.
İç çatışmaları bitirmenin yollarından biri budur. Onun için her ülke milletleşme, toplumsal katmanları birbirine yaklaştırarak aynı potada şekillendirme yolunu arar. Bunun için dil, din, kültür, tarih, soy ve ortak sembollerden yararlanır.
Mesela ABD milletleşmesi din ve eğitim üzerinden yürümüştür. Den Hartog, dinin ulus inşasında bir bileşen olarak sahaya sürüldüğünü , ulusa özgü ve ulusal projeyle bağlantılı görüldüğünü,dinin renklendirdiği bir ulusçuluktan, ulusçuluğu merkeze yerleştiren dine dönüldüğünü, söyler.
Milliyetçiliğin önemli teorisyenlerinden Gelner de, dinin ulus bütünlüğünün ortaya çıkışı ve perçinleşmesindeki rolüne işaret eder.
Ulusun birliğini korumak isteyen hiç bir ülke, ayrıştırıcı politika ve düzenlemelere yol vermez.
ABD’de bir dönem devlet okullarında Katoliklik bile bir tehdit olarak görülmüştür, çünkü baskın olan Anglikan kilisesidir ve adeta milli bir kilise olarak görülmektedir.
Hedef ülkelere özerklik/ federalizm veya eyaletleşme tavsiye eden ABD, kendi coğrafyasında Anglo Saksonların çoğunlukta olmadığı hiç bir yere eyalet statüsü vermemiştir. Eğitim dili İngilizce’dir, bizdeki gibi diğer diller öğretilebilir. Sadece İngilizce bilmeyen göçmen çocuklarına İngilizce eğitim alacak düzeye gelinceye kadar birkaç ay kendi dilleriyle devam etme imkanı tanınır.
Birçok gelişmiş ülkede de dil birliği bütünleşme, dil farklılığı ayrışma ve uzaklaşma olarak görülür.
Önceki gün İYİ partili Cenk Özatıcı, Çözüm Komisyonunda yapılan bazı konuşmaları belgeleriyle ifşa etti. Bu sayede komisyonda terörün nasıl biteceğinden çok özerklik, adem-i merkeziyet gibi şeylerin konuşulduğunu, Türkiyenin devlet yapısının ve yönetim biçiminin tartışmaya açıldığını öğrenmiş olduk.Kimi Moro İslami Kurtuluş Cephesinden örnekler vererek özerkliğin ne kadar mübarek ve iyi bir düzen olduğunu anlatmaya çalışıyor, kimi İspanya örneğini veriyor. Oysa İspanya, Katalanların bağımsızlık referandumu ile bölünmenin eşiğinden döndü.
Bir toprak parçasında nüfus yoğunluğuna sahip olup, sınırın ötesinde etnik akrabaları olan toplulukları özerklik sınırı içinde tutmak mümkün değildir.
Hele sınır ötesindeki akraba topluluk devletleşmişse hiç mümkün değildir. Hal böyleyken,
komisyona her nedense özerklik ve ayrışma yanlıları çağrılarak onların görüşleri alınıyor. Hızını alamayıp Apo’yu Atatürk ve Fatih Sultan Mehmet mevkiine çıkaran idraksizler bile oldu.
Bölünmenin anahtarı olan farklı dilde eğitim ve özerklik,
demokrasinin zorunlu bir gereği olarak sunuluyor. Oysa özerklik veya federalizm, demokrasinin ne şartı, ne mütemmim cüzüdür. Ülkeyi bölmek için binlerce insanı öldürmüş ayrılıkçı bir örgütün olduğu yerde özerklik doğrudan doğruya bölünmektir. İki dilli eğitim de aynı sonuca götüren başka bir uygulamadır, zira iki dil iki millet, iki millet ise iki devlete giden yolu açmak demektir.
Komisyonun görevi, ‘Terörsüz Türkiye’ ise sadece teröristlerin silah bırakmaları ve akibetleri konuşulabilir. Devletin biçimini konuşmak, devlete Örgütün istediği şekli vermektir ki, bu asla kabul edilemez. Üstelik silah yakma tiyatrosunun bir aldatmacadan ibaret olduğu ortaya çıkmışken.
Suriye PKK’sı, birçok kez silah bırakmayacağını açıkladı.
Otuz kişinin silahlarını yakıp belki elli bin kişinin silahlarını muhafaza etmesiyle terör bitmiş olmaz. Merkezi yönetim yok edilerek, Suriye altın tepsi içinde PKK ve İsrail’e hediye edildi.
Bu kadar kör bir siyasetle içeride sosyal barış sağlanamayacağı gibi dışarıdan gelen tehditler de engellenemez. Zira tehdidin kaynağı bu siyaset tarzıdır. Ülkelerle iyi ilişkilerde bulunmak doğru ve gereklidir, fakat hiç bir ülke sizin problemlerinizi çözmez. Kendi göbeğinizi kendiniz keseceksiniz, başkalarının ipiyle kuyuya inen o kuyudan çıkmak için başkalarının esir olur.ABD ziyaretinin sebebi birazda budur!