Muharrem Kızılkaya

Tarih: 07.12.2025 21:09

AYNA

Facebook Twitter Linked-in

Anadolu’nun sislerle örtülü unutulmuş bir vadisi vardı.

Vadinin tam ortasında, zamanın yorgunluğunu taşıyan bir kulübe tek başına ayakta kalmaya çalışırdı.

Kapısı rüzgârla gıcırdar, kırık penceresinden içeri dolan soğuk hava, içerideki tek eşyayı—kocaman, toz tutmuş bir aynayı—her girişinde ürpertirdi.

Ayna, güneş ne zaman yüzünü gösterse duvarlara hayaletimsi gölgeler düşürür; bu gölgeler sanki kulübede dolaşan eski ruhların fısıltısı gibi titreşirdi.

Köylüler anlatırdı:

“Bu ayna hayvanlara doğruyu gösterir; insanlara ise sessiz kalır.”

Çünkü insanlar…

Her gün başka bir suretle çıkardı aynanın karşısına:

Dün milliyetçi, bugün Apo’nun ardında…

Dün İslam’ın sancaktarı, bugün Papa’nın gölgesinde…

Dün ‘kahrolsun faşizm’ diye bağıran, bugün sermayenin önünde eğilen…

Dün haram dediğini bugün helal sayan, dün hain ilan ettiğini bugün ‘stratejik ortak’ yapan…

Ayna, insanların bu kadar değişken olmasına dayanamamış; görüntüler kararıp eğrilmiş, hiçbir yüz doğru düzgün görünmez olmuş.

Bir sabah sis içinden üç yolcu çıkageldi: bir kurt, bir köpek ve bir tilki.

Yoldan geçerken rüzgâr kulübenin kapısını savurdu.

Kurt durdu, kulübeye baktı.

“İçeri bir bakalım,” dedi.

Üçü temkinli adımlarla içeri girdi. Ayna onları görünce hafif bir ışıkla parladı.

Tilki yaklaştı ilk.

Aynada yine tilkiydi:

Kurnaz bakışları, kıvrak gövdesi, bildiği gibi…

Ardından kurt baktı.

Yorgun ama yine kurt.

Mertliği solmuş olsa da özü yerindeydi.

Köpek aynanın karşısına geçtiğinde ise bir sessizlik oldu.

Çünkü aynada bir köpek yoktu.

Takım elbiseli, kürsü yumruklayan, ses tonu her döneme göre değişen bir siyasetçinin görüntüsü belirmişti.

Köpek geri çekildi.

“Bu ben değilim…” diye mırıldandı.

Tilki yeniden aynaya baktı; fakat bu kez tilki değil, yüzünde sabit gülümsemesiyle her kapıya uyan bir politikacı belirdi.

Tilki bile irkildi.

Kurt aynanın tam karşısına geçti.

Aynadaki görüntü değişti: önce tacıyla hükmeden bir kral, sonra gözleri hırsla bakan bir zorba…

Tam o anda ayna titredi ve içeriyi dolduran derin bir ses duyuldu:

“Kim olduğun değil, neye dönüştüğün görünür bu aynada.”

Ayna kararınca üçü de geri çekildi.

Kulübeye bir ağırlık çöktü; az önce duydukları ses, vadinin taşlarını bile titretecek kadar güçlüydü. Dışarı çıktıklarında hava daha da yoğun bir sisle kaplanmıştı.

Bir süre sessiz yürüdüler.

İlk konuşan köpek oldu:

“Demek insanlar böyle… Kendilerini bile kandırıyorlar.”

Tilki başını salladı:

“Bu yüzden herkes birbirine başka post yakıştırıyor.”

Kurt vadinin boşluğuna bakarak mırıldandı:

“Sorun ormanlarda değil… Aynaya bakıp kendini göremeyenlerde.”

Biraz daha yürüdüklerinde kurt yeniden konuştu:

“Bizim ormanda kural değişmez. Ama insanların ülkesinde sabah başka, akşam başka bir dünya kurulur. Soğuğa ‘dış güçler’ derler, sıcağa ‘öğrenci lobisi…” Hiçbir şey yerinde durmaz.”

Köpek ekledi:

“Bu kadar şekil değiştireni görünce, gerçek kurdu, sahte köpeği, iki yüzlü tilkiyi kim ayırt eder? Av diye eve koyunu alırsın; akşam bakarsın kurt olmuş. Nöbetçi sandığın köpek meğer çoktan satılmış…”

Tilki kuyruk salladı:

“Bizim bükemediğimiz kuyruk, onların bir gecede yön değiştiriyor!”

Kurt acı bir tebessümle başını eğdi:

“Tilki bile insanların kıvraklığına hayran kaldıysa, vah o ülkenin hâline…”

Sonra daha sakin bir tonla ekledi:

“Bu ülkede en büyük tehlike kurt ya da tilki değil; kendi gölgesine bile güvenmeyen insan. Dün nefret ettiğini bugün kutsayan… Dün sattığını bugün savunan… Böyle bir yerde ormanın kralı olsan bile kime sırt vereceğini bilemezsin.”

Son sözü tilki söyledi:

“Biz hayvanlar hâlâ daha mertiz. Ne isek oyuz.

Sizin insanlar ise her sabah aynaya bakıp:

‘Bugün hangi postu giyeceğim?’ diye düşünüyor.”

Kurt sislerin arasına bir kez daha baktı.

Aynadaki söz hâlâ kulağındaydı.

Ve fısıldadı:

“Meğer bizim vahşi orman, onların medeniyetinden daha dürüstmüş…”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —