Canboray Soykan

Tarih: 28.05.2021 08:30

Dilbilimle Tanış Olmak: Hayvanlar da Dil Edinebilir mi ?

Facebook Twitter Linked-in

Ruhdilbilimle tanış olmak

Dilbilimle Tanış Olmak dizime Ruhdilbilim alanından bir meseleyle devam ediyorum. İnsanın dil edinimini özel kılan farklılıklar nelerdir ve hayvanlar da dil edinebilir mi ? Dilbilim ve Psikoloji insan zihnine eğilen bilişsel bilimlerdir ve bu disiplinlerde yapılan çalışmalar birbirini ciddi şekilde etkilemiştir. Bu iki disiplinin ara kesitine de Ruhdilbilim denir. Ruhdilbilim; insanın dili nasıl edindiğine, dilin zihinde nasıl işlendiğine, dilin nasıl öğretilebileceğine ve dil anomalilerinin nasıl giderilebileceğine dair çalışmalar yapar. Psikoloji insanın dünyayı nasıl algıladığı ve nasıl davrandığı konusunda yıllar boyunca farklı tartışmalara sahne oldu. Bu tartışmaların önemli kısmında kalıtımla çevre arasındaki ilişkinin açıklanması çabası vardı.

Psikolojide yüzeysel bir yürüyüş

Psikolojiyi, Felsefeden ayıran Wundt dönemindeki çalışmalar süreci açıklamadan önce insanların duygularını anlamaya yöneldi. Neden sorusu yerine, ne sorusu ve içebakış yöntemi öne çıktı. İçebakış yönteminin sübjektifliğiyle ve sadece öznel olan duyguların tanımlanmasına odaklanması üzerine Yapısalcılık gerilerken; yeni akımlar güç kazandı. James’in önderliğindeki İşlevselcilik de bu duruma tepki olarak zihnin yapısını irdelemeye çalıştı Yapısalcılığın aksine İşlevselcilik zihinsel süreçleri anlamaya çalıştı. Anlama, algılama, kavrama gibi zihinsel süreçleri tanımlamaya çalıştı fakat burada çevrenin etkilerini göz ardı etti.

Psikolojide modern yaklaşım

Buna tepki olarak da Davranışçılar meseleye, John Locke’un tabular asasını hatırlatacak bir perspektifle yaklaştı. Skinner’ın meşhur ‘’Bana bir adam verin ve onu istediğiniz şeye çevireyim.’’ sözü de bireyin öğrendiği ve edindiği tüm bilgilerin çevreden kazandığı tecrübelerle mümkün olduğunu iddia ediyordu. Davranışçılara göre göre birey doğuştan ciddiye alınacak bir yeti getirmezdi ve zihni çevreden deneyimlediklerinden ibaretti. İşte bu süreçlerden geçen Psikoloji tüm bu akımların sentezini süreç içinde yaptı ve tüm bu yaklaşımların sentezi olan modern bir bakış açısı geliştirdi.

Bilişsel bir yeti olarak dil

Bugün Psikolojinin temelinde insanın kalıtımsal özelliklerinin, çevreyle etkileşimine dair sürecini açıklamaya yönelik çalışmalar yatıyor. Yazının başında da ifade ettiğim gibi Dilbilim ve Psikoloji pek çok yönden benzerlikler taşıyor. Dilbilim de modern dilbilim yaklaşımına varana kadar farklı süreçlerden geçti, farklı akımlardan ve teoremlerden etkilendi. Bugün Dilbilimi önemli ölçüde şekillendiren Minimalist yaklaşıma göre de dil insan için biricik bir yeti. Modern anlayışa göre sözlü dil bilişsel bir yetenek ve ancak dil edinim düzeneği sayesinde kullanılabilir. Dil edinim düzeneği sadece insan türüne mahsustur.

Dil bir yetidir

Chimpsky deneyinde de görülebileceği gibi bir başka türün insanların kullandığı gibi kompleks bir dili kullanması olanaksızdır. Dilbilimde de Chomksy, bu teorisiyle dil edinimi için kalıtım ve çevrenin etkileşimine dikkat çekmiştir. Chomsky’e göre beynin belli bölümleri dil için etkin rol oynar, oynadığı bu rol de bu yetiyi meydana getirir. Fakat bu yetinin kullanılabilmesi için evreden belirli uyaranların zihinde işlev görmesi gerekir. İnsan, kalıtımın çizdiği sınırlar içinde çevrenin onu etkilemesiyle öğrenir ve gelişir. Dil edinim yetisi her ne kadar zihnimizde var olsa da bunun gerçekleşebilmesi için bireyin girdi alması gerekir.

Kalıtım, çevre, yaş ve travma insan türünü dil ediniminde farklı kılar

Dolayısıyla çevre önemli bir etkendir. Bireyin dili sağlıklı ve olağan olarak edinebilmesi için Lenneberg tarafından sınırları çizilmiş, kritik dönem olan 12-13 yaşlarına kadar doğal dil girdisine maruz kalması elzemdir. Buna göre yaş da önemli bir etkendir. Bununla birlikte dil edinememe sadece kritik eşiğe kadar dil girdisine maruz kalmamakla da gerçekleşmez. Zihinde, dil edinim sürecinin meydana gelmesine engel teşkil edecek herhangi bir olağandışılığın da bulunmaması gerekir yani herhangi bir travmanın bulunmaması gerekir. Pek çok örneği var ama 1969 yapımı The Wild Child filmine de konu olmuş Victor aklımda kalan en iyi örnek oldu. Victor, Amala, Kamala ve Isabelle gibi örnekler incelendiğinde çevre, yaş, travma etmenlerinin değişkenlik göstermesinin de dil edinimini etkilediğini görebiliriz. Sonuç olarak doğal çevrede bulunmayan çocukların dil edinimini doğal çevrede yetişen çocuklara kıyasla sınırlı başarabilmesinin etkenleri kalıtım, çevre, yaş ve travmadır.

Nim Chimpsky ve hayvanların iletişim sistemleri

Peki ya bu söylediklerimizden nasıl emin olabiliyoruz?

Dilin insan türüne özgü olduğunu nereden bilebiliyoruz ?

Bu iddialı teoriyi çürütmek ve Chomksy’e yanıldığını göstermek adına hayvanların da pekala dili öğrenebileceğini savunan psikolog HerbertTerrace, Nim Chimpsky adını verdiği şempanzeyi yanına aldı ve onun tıpkı bir evladıymış gibi ailesinin yanında yetiştirdi.

Nim, aileden biriymiş gibi muamele gördü ve ailede büyüyen çocuklarla birlikte yetişti. Aynı sofraya oturdu, aynı odada yattı, aynı yiyecekleri yedi, aynı dil girdisine maruz kaldı, aynı muameleyi gördü, aynı sosyal çevreyi paylaştı. Doğumundan itibaren Terrace tarafından da yoğun bir işaret dili eğitimine tabii tutuldu.

Terrace ses organlarındaki farklılıklar hasebiyle Nim’in sözlü dili edinemeyeceğinin bilincindeydi gakat tüm bu çalışmaların ardından Nim, muz isteyeceği çok temel birkaç tümce dışında dili kullanamadı. Ayrıca eğitmeni Terrace, dışındakilerle de herhangi bir dilsel iletişim gerçekleştiremedi. Nim bir dili edinmekten çok; ona sonucunda ödül getireceğini bildiği yani bir bakıma koşullandığı davranışları taklit etmeyi öğrenmişti. Dili çok yönlü kullanamadı, iletişim kuramadı, sınırlı sayıda girdiyle sonsuz çıktı elde edemedi. Goril Koko, bu konuda Nim’i geride bırakacak bir performans sergileyerek ölümünden önce birkaç yüz sözcükten oluşan bir sözvarlığına ulaşarak farklı tümceler türetebilse de yine de öğrendiği işaret dilinde sınırlı kaldı.

Bunun sonucunda da Chomksy’nin haklı çıktığı, dilin insan türüne özgü bir yeti olduğu kanıtlanmış oldu. Bir dili öğrenmek sadece birkaç sözcük edinmenin ötesinde dili üretici boyutunda kullanabilmeyi ve çözümleyebilmeyi gerektirir. Hayvanlar, insanlar gibi bir dil edinemese de kendi iletişimlerini sağladıkları farklı iletişim sistemleri kullanırlar. Tüm canlılar bir şekilde iletişim kurmayı başarırlar.

Bu yüzden hayvanların kullandıkları iletişim sistemleriyle; insanların kullandığı dili ayırmak gerekir.

Dil, insan türüne özgü bir yetiyken, hayvanlarınki dile belli yönlerden benzeyen iletişim sistemleridir.

Tüm bu değerlendirmelerin ışığında konuyu şöyle özetlemek mümkündür; Hayvanlar, insan türü kadar gelişmiş konuşma organlarına ve dil yetisine sahip olmadığından; kendilerinde var olan organları kullanarak konuşma sesi yerine yüksek frekanslı ses dalgalarını içeren iletiler alışverişi gerçekleştirirler.

Gerçekleştirirler ama insanlar gibi bir dil edinimi gerçekleştiremezler.

Dilbilimde benim en çok ilgimi çeken çalışma alanlarından biri olan Ruhdilbilim, bu konuda işte böyle bir duruş sergiliyor.

Bu yazıyı okuduktan sonra dilin tekrarlardan ibaret olmadığını ve konuştuğu iddia edilen hayvanların aslında koşullama neticesinde ödüle yönelik davranışlar sergilediğini hatırınızda bulunduracaksınız diye umuyorum.

Dilbilim yolculuğuna devam etmek için sizi bekliyor olacağım, şimdilik görüşmek üzere.

Dil farkındalığınızın arttığı günler diliyorum.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —