Ali İhsan Dilmen

Tarih: 15.07.2025 15:12

HUKUK SORUNU BÜYÜYEN BİR ÜLKEDE YAŞAMAK

Facebook Twitter Linked-in

Yaklaşık bir yıldan fazla bir zamandır sizlerle gazete üzerinden sohbet etmiyordum.
Bunun değişik sebepleri var.
En önemlisi de yazdığım internet gazetesinin yayın politikası idi.
Evet, yazılarıma müdahale edilmiyor.
Evet, beşeri ilişkilerimizde bir sıkıntı yoktu.
Ancak, gazete editörü arkadaşımızın yayın politikasında kısmi sapmalar vardı.
Ve bu, tutum bir şekilde; yapılan haberlere yansıyor, gazetenin imajına zarar veriyordu.
Bu konuda duyduğum endişe ve eleştiriyi editöre defalarca ilettim.
Bütün bunlara rağmen bir değişim olmadı.
Ben de yapabileceklerim arasında mümkün olan şeyi yaptım ve gazetede yazmayı bıraktım.
Zira kendimi kullanılıyor gibi hissetmeye başlamıştım.
Sanki istemediğim, razı olmadığım bir suça iştirak ediyordum.
Gazeteye yazı vererek razı olmadığım işlerin yapıldığı yayın anlayışına güç veriyormuş gibi hisse kapılıyordum.
Haliyle bu çelişkili durum beni rahatsız ediyordu.
Bu duygunun üzerimdeki ağır baskısından kurtulmak için de yazmayı ve gazeteye yazı vermeyi uygun bir şekilde  bıraktım.
Şimdi, başka bir gazete benden yazı vermemi istedi ve bu ısrara dönüşünce de “evet” diyerek tekrar yazmaya başladım.
Yazma serüveni bu şekilde hayata geçti.
Aradan geçen sürede neler oldu diye baktığımda süreç içinde ülkemizde olumlu değişimin olmadığını gördüm.
Bildiğiniz gibi uzun zamandır krizlerle boğuşan bir ülkeye döndük.
Yaşanan kriz veya krizlerin toplumda açtığı derin yaralar krizlerin geçici olmadığını ve hatta kronik bir hal almış olduğunu düşündürüyor.
Ülkede yaşanan kriz;hukuktan ekonomiye, eğitimden sanayiye, sağlıktan tarıma, gelir adaletinden toplumsal barışa, güvenlikten dış politikaya her alanda var ve bu kriz bize adeta şunu söylüyor.
Yaşanan kriz, tam olarak siyasi bir krizdir ve bunu doğuran sebep ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir.
Sistem adeta kriz üretmekte, adeta kendiyle yarışmaktadır.
Batılı düşünür ve toplumlarının büyük iç kavgalar ve savaşlar sonrasında ürettiği modern devlet anlayışı ve o anlayışın olmazsa olmazı Yasama, Yargı, Yürütme erkleri ülkemizde işlevsiz duruma düşürülmüş, ülkenin yönetiminde tek merkez etkili hale gelmiştir.
Milletin temsil yeri olan TBMM bile, Sarayın gölgesinde kalmış;sarayın oluşturduğu etki bırakın devlet kurumlarında oluşan tahakkümü, sivil toplumun, medyanın, kısacası hayatın içinde var olan denge denetleme kurumlarının tamamını ya tahakkümü altına almış yahut susturmuştur.
Kısacası:
Odalar suskun.
Sendikalar suskun.
Medya susturulmuş.
Doğru dürüst yapılanamamış STK'lar suskun.
Yasama, ülke yönetiminde etkisizleştirilmiş.
Yargı çalışamaz durumda.
Siyasi Partiler parçalanmış, en büyüğü kendini merkeze alarak iktidar mücadelesini kazanma derdinde..
Muhalefet cephesinde seçimlerden sonra birliği parçalanan Altılı Masanın sağladığı etki ve iktidara duyulan öfkenin sandığa yansıması ile kazanılan Yerel Yönetimlerin ortaya çıkardığı sonuçlardan ürken iktidarın yargıyı aparat olarak kullanmasıyla suçladığı, yolsuzluk alanına sıkıştırdığı CHP var.
CHP ise, bu saldırıdan kurtulmak için toplumsal muhalefet ve sokağın gücüne sığınma arzusunda..
Diğer Altılı Masa bileşenleri ise varlıklarını sürdürme telaşında..
Kısacası toplum adına konuşan, politika üreten bir merkez ortalıkta henüz yok veya olanların ise yaptıklarını topluma ulaştıracak medya, teşkilat gücü ve insan sermayesi yetersiz
Ülkede konuşan sadece bir merkez var.
Orası konuşuyor, karar alıyor ve uyguluyor.
Onun da tek korkusu önümüzdeki seçimi kaybetmek.
Ve bu sebeple en güçlü rakibini yolsuzluk, hırsızlık ile suçlayarak itibarsızlaştırmakta, sandıktan tekrar çıkmak için telaş içinde ve adeta “gözü dönmüş, aklı tutulmuş” vaziyette..
Kısacası, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin en önemli özelliği olan 50-1’in gerekliliği, krizi derinleştirmekte, toplumu ve kurumları çaresizliğe mahkum etmektedir.
Milletin büyük çoğunluğu geçim kaygısıyla boğuşmaktan yılgınlığa düşmüş durumda.. 
Geçmişte, Parlamenter Sistemle yönetilirken krizler bu kadar uzun sürmez, kısa zamanda siyasi aktörler veya sandık marifetiyle çözülürdü.
Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu imkanı partilerin ve toplumun elinden aldığından, bütün müdahalelere rağmen kriz derinleşmekte,  büyümekte ve toplumsal barışı tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır.
Demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru siyasi partiler ise parçalı halleriyle etki oluşturamamakta, kendi aralarında alan kavgası vermekte, krizlere çözüm  üretme performansı görtermemektedir.
Bize göre, yaşanan krizlerden çıkmanın yegane yolu öncelikle hukukun bağımsız bir şekilde karar alma iradesinde yatmaktadır.
Bunun ilk adımı, CHP'nin talep ettiği, Devlet Bahçeli'nin desteklediği, Gelecek Partisi Genel Başkanı sayın Davutoğlu'nun desteklemekle birlikte yapılan çağrıya ilave olarak önerdiği “Yolsuzluğa bulaştığı iddia edilen, tutuklu veya tutuksuz yargılanan başkanların mahkemelerinin bazıların  TRT'den naklen yayınlanması” teklifine ilave olarak önerdiği “özel olarak yetkilendirilmiş bağımsız ve tarafsız bir savcı tarafından soruşturmaların yürütülmesi, elde edilen bilgi ve belgelerin Yüce Divan görevini de yerine getiren Anayasa Mahkemesine rapor edilmesiyle” milletçe aradığımız, özlemini duyduğumuz hukukun işlemesi, adaletin tecelli etmesi ve toplum vicdanının rahatlamasına vesile olacaktır.
Temiz siyaset için görevlendirilecek savcı mutlaka TBMM'nin ittifakla görevlendirmesiyle hayata geçirilmelidir.
Makul olanı aramadan, krizlerden ve krizin esas sebebi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden kurtulmak mümkün değildir.
Bu sistem ülkeye öyle bir kötülük yapmaktadır ki, bunu Cumhurbaşkanının yaptığı her atamada, atanan kişilerin ülkeye, yasalara değil, “Cumhurbaşkanına sadakatle” çalışacağına dair yaptığı açıklamalarda görmek mümkün.
Devlet maalesef “Şahsım devletine” dönmüş durumdadır.
Bu anlayış ve uygulamadan kurtulmadan hayatın her alanında karşılaştığımız krizlerden, krizlerin ürettiği hukuksuzluk, adaletsizlik ve yılgınlıktan kurtulmak kesinlikle mümkün olmaz.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —