En sonunda ekonomik krizin ciddiyetini anladılar ve acı reçeteden bahsetmeye başladılar.
Ülkeler zaman zaman darboğaza girebilir, ağır buhranlarla, felaketlerle karşı karşıya kalabilir. Bunları topluca omuzlamak millet olmanın gereğidir. Kriz, dar bir grubu zengin etmek, yolsuzluklara, usulsüzlüklere göz yumarak, bile bile yanlış politikalar izleyerek oluşmuşsa o acı reçeteyi önce buna sebep olanlar tatmalıdır.
Çünkü ülkeyi bu hale millet getirmedi, yandaşa peşkeş çekilen, doğru dürüst kırım yapılmayan ihaleler, kazanç garantili yol-köprü ve hastaneler, dövize bağlanan ödemeler, hukuku atlayarak yapılan işlemler bu ülkeyi bu hale getirdi. Niçin bedelini bu noktaya gelişte hiç bir sorumluluğu olmayanlar çeksin.
Acı reçete diyorlar, hala döviz-kazanç garantili ihaleler devam ediyor. Hala makam aracı saltanatı sürüyor, hala senede bir iki defadan fazla kullanılmayacak saraylara kucak dolusu paralar harcanıyor, hala uçak israfı sürüyor, hala ihalelere aynı beşli çete çağrılıyor, hala HSYK'nın RTÜK'ün yapısında hiç bir değişiklik emaresi gözükmüyor. Böyleyken hangi reformla neyi düzelteceksiniz.
Acı reçeteyi önce ülkeyi bu hale getirenler tatmalıdır. Sarayda oturarak millete acı reçete tavsiye etmek kimsenin vicdanını tatmin etmez.
Türkiye'yi bu noktaya başkanlık sistemi getirdi. Düşünebiliyor musunuz, bu ülkede en üst makam her zaman tarafsız- hakemlik konumunda olan bir makamdır. Partili başkanla toplusal çatışmalar ve muhtemel gerilimlerde hakemlik yapacak bir müessese bırakılmadı. Taraflı bir makamdan objektif kararlar beklenebilir mi? Bir ülkede halkın yarısından çoğunu denklem dışına itmenin yolu taraflı Cumhurbaşkanlığı mekanizması ihdas etmektir. Kendi, elimizle devleti taraf haline getirerek vatandaşın bir kısmını dışlar hale getirdik. Bunda bizimde büyük vebalimiz var.
Saraydan taahhüt edildiği gibi bir reform beklemiyorum, yapılan sözde reformların çoğu Cumhurbaşkanına ait yetkilere dokunmamak için yapılmış reformlardı. Hiç biri fayda getirmedi Ülkeyi bu hale getiren sisteme neşter vurulmadıkça hiç bir şey değişmez. Çünkü sorun yasaların eksikliğinden kaynaklanmıyor, sorun yasaları uygulamamaktan, bilerek isteyerek çiğnemekten kaynaklanıyor. Uluslararası anlaşmalar yasa hükmünde değil midir? Yasalar AİHM kararlarına uyulması gerektiğini söylemiyor mu? Söylüyor. Yasanın açık emrine rağmen AİHM kararlarını uygulamayıp sonrada reformdan bahsetmek ne kadar inandırıcı? Yasayı uygulamıyorsun ki, uygulasan zaten sorun kalmayacak. Sorun yasalarda değil, onu uygulama mevkiinde olanların zihinlerinde, ideolojik görüşlerinde.
Bizi bu krizden çıkaracak tek reform biçimi var, saray iktidarı ve tek adam düzeninin bitmesi, yeni yıpranmamış, topluma güven veren bir yönetimin gelmesi. Bu kafayla dünyanın en demokratik yasalarını yapsanız uygulanmadıktan sonra bir faydası olmaz. Kuzey Kore'nin anayasası dünyanın en demokratik anayasalarından biri, ama Kuzey Kore dünyanın en baskıcı, en zalim yönetimi. Mesele yasalarda değil, yönetenlerin kafasında. Bunu anlamadıkça hiç bir sorunu çözemeyiz.