Milliyetçilik aynı zamanda bir duyuş, hissediş biçimidir. İbn-i Haldun'un, -asabiye- olarak tarif ettiği şey biraz da budur. Asabiye, yani bağlılık duygusu veya mensubiyet hissi. Bu yönüyle milliyetçiliği, asabiyenin millete yönelmiş biçimi olarak tanımlamak mümkün. Nitekim, N.Kösoğlu, milliyetçiliği asabiyenin son asırlarda aldığı yeni şekil olarak ifade eder. Milliyetçiliğin inşacı yönünün dayanağı bu duygudur. Bu duygu ile millet inşa eder, bu duygu ile devlet kurar. Bu duygu ile milli menfaatleri önceliklerinin başına alır. Bu duygunun zayıflaması, milliyetçiliğin yöneldiği hedefleri gerçekleştirme imkanını zayıflatır.
Milli bir devlet, bir sadakat biçimi olan bu duyguyu güçlendirmeye çalışır. Zira, asabiyesi güçlü olan milletler her türlü zorluğu kolaylıkla aşma kudretini kendilerinde bulurlar.
Güçlü bir asabiye kadar önemli olan, yaygın bir asabiyedir. Bu asabiye ne kadar yaygın olursa, o toplum o kadar bütünleşmiş olur. Yaygınlıkla, milli bütünlük arasında böylesine bir ilişki vardır. Millet asabiyesinin kapsama alanı büyüdükçe, karşıtı asabiyelerin hareket alanı küçülür. Tersi durumlarda karşı asabiyeler büyüyerek birer tehdide dönüşürler.
Bu münasebetle, millet asabiyesini büyütmek, derinleştirmek, toplumun tamamına şamil hale getirmek milliyetçilerin en önemli görevlerinden biridir. Bunun için dahil edici, bağlılık hissi uyandırıcı bir politikanın izlenmesi gerekir. Dışlayıcı, yabancılaştırıcı her söz ve davranış, -millet altı- asabiyelerin güçlenmesine, milliyetçiliğin kapsama alanının daralmasına neden olur. C.Calhoun, "Uluslar ancak milliyetçilik bağlamında varlıklarını sürdürebilirler "derken de bunu kasdeder. Millet, milliyetçilikle kaimdir.
Millet altı etnik toplulukların birinci hedefi bu duyguyu tahrip etmektir. Millet asabiyesi ne kadar tahrip edilirse, alt milliyetçiliklere karşı direnme gücü o ölçüde zayıflar. Bazı çevrelerin ısrarla etnik milliyetçilikleri görmezden gelip, Türk milliyetçiliğini ırkçılık, bölücülük veya şövenlikle suçlamalarının arkasında bu gerçek vardır. Amaç, milleti var eden duyguyu yok ederek,alt milliyetçiliklerin önünü açmaktır. Bir coğrafyada farklı asabiyeler arasındaki çatışma, milletleşme sürecini zaafa uğrattığı, hatta bazen tersine çevirdiği için daha çok alt milliyetçiliklere yarar.
Bugün etnik bölücülük olarak kodlanan hareket de, aslında ana topluluğun milliyetçiliğine bir itirazdır. Gözle görünen tarafı terör, görünmeyen tarafı etnik asabiyedir. İki asabiye arasındaki çatışmada kazanacak olan, daha çok topu, tüfeği olan değil, bağlılık ve dayanışma duygusu en yüksek olandır. Milli duyguların derinleştirilmesi, yaygınlaştırılması işte bu açıdan önemlidir. Milliyetçilik hem millet inşa eder, hem de onu koruma duygu ve şuurunu verir.
Milliyetçiliğin bir veçhesi budur ama, milliyetçilerin bugün bu yolda yürüdüklerini söylemek mümkün değil. Çok bağırarak, çok konuşarak çok milliyetçi olunmuyor.Öyle olsaydı, bugün en çok bağıranların en geniş toplumsal tabana sahip olmaları gerekirdi. Üstelik en büyük bölünmeler, yarılmalar, kopmalar bu çevrelerde meydana geliyor. Etnik tehditler, dünyanın her yerinde milliyetçilikleri büyütürken, bizde büyütemiyor. Çünkü milliyetçilik iddiasında olanların çoğu milliyetçiliğin kapsama alanının bütün bir millet olduğuna dair boyutunu göremiyor. Onu bir grup, parti veya cemaat kimliği haline getirerek etki alanını küçültüyor. Böyle olunca da milliyetçilik giderek millet altı oluşumların tehdidi altında geriliyor. Etnik taleplerin, milliyetçi çevrelerde eskisi kadar tepki görmememsinin bir sebebi budur. Oysa bir ve bütünleşmiş bir millet olarak yaşamak için milliyetçiliğin güçlendirilmesi şarttır. Çünkü o hem toplumu birleştiren bir tutkal, hem de bir savunma mekanizmasıdır.