Hayatın gerçekleri ile din hüviyetine bürünmüş bilginin çatışması sadece dini bilgiden şüphe edilmesine neden olmaz, dinden de şüphe edilmesine neden olur.
Batı'da bilimde alınan mesafe Hıristiyanlığa ait din bilgisinin kainatı anlamada yetersiz ve hatalı olduğunu ortaya koydu. Özellikle Kepler ve Galilei'nin optik ve yer mekaniği üzerine yaptığı araştırmalar Kilise'nin kainat tasavvurunun doğru olmadığını gösterdi. Kilise dini, gerçek dini örttüğü ve Hıristiyanlık Kilise ile özdeşleştirildiği için insanlar yavaş yavaş dinden uzaklaşmaya başladılar. Sekülerleşme ve Laiklik dinden çok kiliseye isyanın bir sonucudur.
Kendini yenilemeyen, bilimsel araştırmalarla çürütülen her din ve dini bilginin akibeti inanmışlarında şüphe üretmektir. Şüphe imanın zıddı, dolayısıyla aslında bir nevi dinden kopuştur.
Batı, bilgi ile arasına giren kilise hurafelerini temizleyip, Kilise merkezli öğretiden, bilim merkezli öğretiye geçtikten sonra bugünkü Batı oldu. Rönensansını bu şekilde gerçekleştirdi.
Din ambalajlı ama günümüz gerçekliği ile çatışan bilgi problemi bugün İslam dünyası için de geçerli bir durumdur. Bunu özellikle din-kültür ilişkilerinde görmek mümkün; din kültürü hem yeniden kuran hem de yönlendiren, ona ruhunu veren bir unsurdur. Kültür ise onu taşıyan ve yorumlayan bir işleve sahiptir. Dinle Kültür arasında bu ilişki tersine çevrildiğinde, din belirleyen mevkiini kaybederek belirlenen bir konuma düşmekte,böylece aslında kültürel olan, dini bir görünürlük kazanmaktadır. Bir başka ifadeyle, bu kültürün dinin yerine ikamesi, onun yerine geçmesidir.Oysa kültürler, milli, yerli veya mahalli, din ise evrenseldir. İbrahim Çetintaş, İslam Kültüründe Kurucu Paradigmanın Değişmesi isimli önemli çalışmasında bu durumu şu şekilde izah eder: "İslam veya onun kitabı Kuran'ın kültürü öne çıkaran bir dil, doku veya anlam kodları üzerinden okunması mahalli bakış ve görüş açılarının evrenselleştirilerek İslamlaştırılması yerine,İslam'ın evrenselliğini mahallileştirerek kültürleştirme sonucuna neden olur.Bu kültür veya tarihten İslam'a doğru bir gidiş değil, İslam'ın kültürleşerek mahallileşmeye doğru gidişidir. Zira, bu yaklaşım biçiminde kültürleri kendi özüne göre değiştirerek,onları yeniden inşa eden İslam'ın külli ve evrensel perspektifi, üslup ve kalıba yenik düşmekte ve inşai irade, ilahi olandan beşeri olana geçmektedir. Bu nedenle geçmişte veya bugün İslam dünyasında din eksenli pek çok çatışmanın temelinde İslam'ın evrensel karakterini yok eden bu mahalli zihniyetlerin, dinin tek hakimi olarak kendilerini merkeze alıp, bunun üzerinden bir inanç veya düşünce paradigması oluşturma çabaları vardır."
Kültürel olanın dini olan yerine geçmesi kültürel olanın din olarak anlaşılmasına, dönemsel olanın, zaman üstü görülmesine neden olmuştur.Dönemsel olanı, din mihveri altında muhafaza gayretleri değişen dünyayı başka bir zaman dilimine mahkum etmek, zamanın değişimi ile ahkamın değişmesi gerektiğini görmemektir.Nitekim günümüzde Selefiliğin dine dönüş adı altında savunduğu şey, ilk zaman kültür ve uygulamalarına dönüşten başka bir şey değildir.
Bugün İslam dünyası, İslam'ı mahalli kültür ve o kültürün ürettiği bilgiden kurtarmak gibi devasa bir sorunla karşı karşıyadır.Kuran'ın kainatı anlamada verdiği mesajların aksi bilimsel araştırmalarla çürütülmemesine rağmen, onun adına kültürel ve dönemsel şartlardan hareketle üretilen bilgiler bugün bilimin ve toplumun çok gerisinde kalmıştır.Bazısı dönemsel ve tamamen o günün şartlarına mahsus sahabe, tabiin veya din bilginlerinin ürettiği içtihatların değişmez dini hakikatler olarak kabul edilmesi İslami bilginin güncellenmesini engellemiştir.Bu bilgi ve uygulamaların tartışılması dinin tartışılması gibi algılanıp tepki ile karşılandığından toplumla din arasında yeni kanallar açma imkanını yok etmiştir.Mesela, Ömer Nasuhi Bilmen‟e göre," devlet başkanının aleyhinde onun şeref ve şanını kıracak yalanlar ortaya atan ve bu surette toplum düzeninin bozulmasını amaçlayan ve fitne ve fesada yol açan kimselerin siyaseten katl cezasına çarptırılması gerekir."(Kamus C.III.S.313) Keza, bir çok din alimine göre yönetimi zorla ele geçirenin yöneticiliği meşrudur. Bugün din adına bunları savunmak veya günümüz toplumuna kabullendirmek mümkün müdür? Peygamber efendimizin oğlu İbrahim öldüğünde güneş tutulmuş, bazı sahabeler bunu İbrahim'in ölümüne bağlayınca Peygamberimiz,"güneşle ayın bir kişinin ölümü için tutulmayacağını" belirtmiştir. Oysa bugün din adına deprem, kuraklık, sel baskını gibi tabiat olaylarını insan davranışları ile izah eden bir çok din cahili vaiz vardır. Tabiat olaylarının bilimsel izahı yerine bu tür izahlar, -dinden şüphe ve soğumaya- yol açmaz mı? İslam suçun şahsiliği prensibini getirmesine rağmen bazı tür cezalarda kişinin canı, malı ve eşinin helal sayılması hangi İslam'la bağdaştırılabilir? Bu şekilde din görünümlü bir çok kültürel uygulama örneği verilebilir. İslam'a ve Müslümanlara hükmeden bu ve benzeri kültürel ve dönemsel tasallutlar bertaraf edilmedikçe, dine karışan ve zamanın gerisinde kalmış olan din kisveli uygulamalar din ve toplumu oymaya devam edecektir.