Tiksindirici borç kavramı ilk defa 1927 yılında Alexander Nahum Sack isimli Rus hukukçu tarafından dile getirildi.
Meşru olmayan borç, iğrenç borç anlamına gelen bu kavram, bir ülkenin despotik hükümetinin yerine gelen demokratik hükümetin kendinden önce yapılan borçları halkın yararına değil; yönetimin veya bir zümrenin çıkarlarına yönelik yapıldığını öne sürerek geri ödemeyi reddettiği borçları ifade eder.
Sack'a göre, bir borcun gayrimeşru borç olarak kabul edilebilmesi için;
- Borçlanma,
-Harcanma şekli,
-Ve yerinin kamuoyunun onayı dışında olması gerekiyor.
Eğer despotik bir yönetim ülkenin ihtiyaçları yerine kendi despotik rejimini güçlendirmek ve insanların ona karşı çıkmasını engellemek için borçlanmaya gidiyorsa bu borç o ülke halkı için gayrimeşru borç sayılır.
Kavramın yüz yıllık bir geçmişi ve bugüne denk düşen yanları olmasına rağmen Türkiye'de ilk defa İYİ Parti Genel Başkanı sayın Meral Akşener tarafından dile getirildi. Halbuki, Saray iktidarının ayakta kalmak için -tiksindirici borç- kavramına giren birçok tasarrufu var. Şimdiye kadar onlarca defa gündeme getirilmeli, iktidar ve onun etrafında çevrelenen menfaat odağının iştahı kaçırılmalıydı. Hukukçular tarafından yapılması gerekeni sayın Akşener yaptı ve bana göre -tahkim yoluyla- söke söke alırlar diyen Erdoğan'ın bütün hukuki dayanaklarını yok etti. Bunu önceden ilan etmek, bu işe hevesli olanlara önceden gönderilmiş bir ihtarname yerine geçti. Artık Kanal İstanbul işine karışan hiç bir yatırımcı -iyi niyetli tacir- ayrıcalığından veya avantajından yararlanamaz. Yarın iş mahkemeye intikal ettiğinde; mahkeme, önceden uyarıldınız, uyarılara kulak asmayarak bile bile lades dediniz, diyecektir.
Kavram, Kanal İstanbul bağlamında dile getirilmesine rağmen kapsamı onunla sınırlı değil. Son yıllarda alınan borçların, yapılan ekonomik olmayan yatırımların bir çoğu bu kapsama giriyor. Hatta buna kar eden kuruluşların sudan ucuz fiyata satılması da dahil edilebilir.İktidarı sürdürmek için toplumun onayı olmadan alınan borçlar ne kadar gayri meşru ise, kar eden kuruluşların kamu yararı olmaksızın satışı da o kadar gayri meşru ve tiksindiricidir. Bu kuramdan hareketle bundan sonra yapılacak satışlarla ilgili de böyle bir uyarı yapılabilir. Özellikle MKE'nin şirketleştirilmeye çalışıldığı şu günlerde böyle bir çağrının çok büyük etkisi olacaktır.
Silah üretimi bir ülkenin namusudur ve tamamen millilik ve değerler bağlamında ele alınması gerekir. MKE, basit bir kurum değildir, aynı zamanda bir tarih, bir destan, bir savaş hikayesidir. Şirketleşme ile birlikte o tarih de silinecek, yok edilecektir. Belki de, asıl maksat budur.
Sayın Akşener, gayri meşru borçlanma ve çıkar amaçlı projelerin önünü tıkamak için önemli bir adım attı.Bundan sonrası hukukçuların himmet ve gayreti ile milletin basiretine kalıyor.