İçeriği en çok muğlaklaştırılan kavramlardan biri ümmet kavramıdır.
Israrla millet kavramının yerine ikame edilmeye çalışılıyor.
Ümmet, bir dine, bir peygambere tabi olanları tanımlar. Tanım, vatanı, coğrafyayı, kültürü, dili kapsamaz. Tek müşterek, aynı peygambere tabi olmaktır. Oysa millet başka bileşenler de ister; dil, kültür birliği, ortak bir tarih ve vatan bilinci gibi. Millet bu yönüyle tekçi iken, ümmet çoklu bir mahiyet arzeder. Dil, tarih, hatta vatan onun onun birlikte yaşamak için aradığı unsurlar değildir.
Böyle olunca sadece ümmet bilinci ile bir milli şuur oluşturmak mümkün olmamaktadır. Üstelik bu anlamda bir ümmet düşüncesinin İslam’la alakası da yoktur. Zira Hucurat 13’de “ …tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık,” denilir. Bu farklılıkların Allah’ın bir ayeti olduğuna işarettir.
Ümmet kavramı ile, işte Kuran’ın farklılıkları Allah’ın bir yaratma biçimi sayan bu veçhesi yok edilmeye çalışılır. İnsana içinde yaşadığı toplumla, içinde yaşamadığı kitlenin bir olduğu telkin edilir. Vatan duygusu, üzerinde yaşanılan toprak olmaktan çıkar, üzerinde yaşanan coğrafyanın sahipliği ümmete devredilir. Fetih hakkı anlamsızlaşır, sizin fethettikleriniz herkesin olur, sınır mefhumu ortadan kalkar, ümmet şemsiyesi altında renkler, tonlar yok edilir. Dil, tarih, kültür - ümmet- kazanı içinde eritilerek değerini kaybeder.
Gerçekte ümmet bir renksizleşme, kavimsizleşme değil, herkesin kendi rengini koruyarak yardımlaşmasıdır. İnsan önce içinde yaşadığı çevre ve üzerinde oturduğu coğrafyaya karşı sorumludur. Bunun fıkıhta da bazı yansımaları vardır; mesela bazı mezheplerde nakl-i zekat, yani A şehrinde toplanan zekatın B şehrinde dağıtılması caiz görülmemiştir.( şafi mezhebi) Tarihte Müslüman devletler arasındaki savaşlara bakarak,ümmet olmanın savaşmamaya yetmediğini bile görmüyorlar.
Ümmet kavramı millet kavramının zıddı veya alternatifi değildir. Ya biri ya ötekisi gibi zorlayıcı yorumlar iki kavramın dayandığı temelleri anlamamak yahut başka amaçlar için kullanmaktan gelir.
Toplumsal birlik ile o toplumun taşıdığı müşterekler arasında bir ilişki vardır. Ortak değerler arttıkça toplumsal birliğin gücü artar. İnsan konuşabildiği, anlaşabildiği, ortak değerlere sahip olduğu insanlarla daha kolay bütünleşir. Din birliği insanı dindaşına karşı sorumluluk altına sokar ama onu siyasi bir birliğe yöneltmez. Siyasi birlik, millet olmanın bir sonucudur.
Millete/ ulusa karşı ümmet fikrinin kullanılması,onun toplumu perkiştiren, siyasi bir topluluk haline getiren bu yönünü törpülemek içindir. Ümmet, devlet olmaya sevk etmez, ama millet olmak yönlendirir. Ümmeti milletin yerine ikame ettiğinizde devlet ve millet anlam ve değerini yitirir, toplumların savunma ve sahiplenme skalasında ikinci plana,olsada olur olmasa da olur derekesine düşer.
Son yıllarda dini kavramlar bilinçli olarak gerçek anlamlarından soyularak kullanılıyor. Amaç, kavramın kutsallığından yararlanarak milli bağlılıkları tahrip etmek.Çünkü milletleşmek güç ve kudrettir, toplumun yek vücut olması ortak amaçlar etrafında toplanmasıdır. Türk milleti büyük ekseriyetiyle dindardır, yaşasa da yaşamasa da dini olana boyun eğer. Onun bu yönünü bilenler, birliğini parçalamak için din üzerinden gelmeye çalışıyorlar.Bazıları da böyle yaparak dine hizmet ettiğini sanıyor.Aslında toplumsal bağları din makası ile keserek tam tersine hizmet ediyorlar.
İki hafta önce “Fetihler Sultanı Mehmed” dizisinin son dakikasında Fatih’in ağzından şöyle denildi; “ ümmetin efendisi ümmete hizmet edendir.”
Bu,şanlı peygamberin “ bir kavmin efendisi onlara hizmet edendir,”Hadisinin çarpıtılmış biçimiydi.
Hadisin orijinali “Seyyidül kavmi
hadimühüm’dür.”çok izlenen bir dizide hz. Peygamberin sözü bile çarpıtılarak verilebiliyor. Bu din adına sadece milliyeti tahrip değil aynı zamanda dini de tahriptir. Sözün özü Ziya Gökalp’in dediği gibi: “ Türk milletinden, İslam ümmetindeniz.
Önce milletimizin selameti, sonra din kardeşlerimizin sonra bütün insanlığın…
