Muhittin Nayman


SAİD NURSİ

Hayatı objektif ve önyargısız analiz edildiğinde karşımıza oldukça naturel, doğal ve Kürd insanının bilindik iletişim reflexlerine sahip oldukça modern bir duruş ve emsalsız medeni bir bakış ve de ayrıca çok özgün bir müslüman kimlik olarak çıkar karşımıza.


Hayatı objektif ve önyargısız analiz edildiğinde karşımıza oldukça naturel, doğal ve Kürd insanının bilindik iletişim reflexlerine sahip oldukça modern bir duruş ve emsalsız medeni bir bakış ve de ayrıca çok özgün bir müslüman kimlik olarak çıkar karşımıza.


Tıpkı Mevdudinin Hint alt kıtası/Seyyid Kutub’un Mısır ve Aliyanın Balkanların hülasası, özeti veya numunesi olmaları gibi.


Nesebi aidiyetleri doğduğu/büyüdüğü ve ilk gençlik döneminin geçtiği coğrafyayı anne/baba ve köyünü veyahut bölge lokasyonunu ilk gençlik döneminde dolaştığı sosyaliteyi objektif sosyolojik veriler ışığında incelediğinizde onun hayatını bu etkenlerden bağımsız değerlendiremezsiniz.


 

Pedagogların tarifiyle kişi genetik kodlarının yanında ailesinin/sokağının ve aldığı eğitimin bir sonucudur diyorlar.


 

Çabuk öfkelenen karakteri ve tavizsiz duruşu ilişkilerinde samimi oluşu inandıklarını pervasız haykırışı minnetsiz yaşamı inançlarını hayatının merkezi haline getirmesi onu oldukça sıradaşı ve egzotik bir karakter olarak karşımıza çıkarır.


 

Bildiğimiz medrese hocalarına hiç benzemez o çağda sinemaya gider ve sinemaya hayran kalır kimya dersini anlatan talebelerine bu dersin ehemiyetini vurgulayarak test/deney ve sorgulama tekniğini önemseyen bilimsel çalışmaları çok önemser iletişim araçlarını hususan basını sınırsız kullanır ve siyasetin tam göbeğindedir.


 

O yüzden vefatından çok kısa bir süre önce hayf hayf söylenerek beni anlamadılar beni skolastik gericiliğin pencesinde kıvranan bir molla gibi gördüler ve anlamadılar anlamadılar anlamadılar...!


 

Hayatı boyunca yanında duran onunla hapis yatan onunla gülen onunla ağlayan onunla sevinen talebeleri hiç şüphesiz çok samimi ve sade insanlardı.

Her tür saygı ve ihtımamı hakettikleri tartışmadan varestedir.


 

Bu insanların hiçbiri üniversitelerde dirsek çörüten ilim adamları olmadığı gibi cari rejime yön veren entellijansiya ya da o günün aristokratı da değildi.


 

Said Nursi’nin sürgün edildiği yerin bakkalı/terzisi ya da fırıncısı ya da gönderildiği hapishanenin askeri gardiyani ya da dine sempati duyan halktan kişiler yani sıradan insanlardı.


 

Mirasının takipçısı ve aktarıcısı olan bu ilk halkanın müntesiplerinin hemen hemen tamamı sürgün ve hapis nedenlerinden dolayı gayri Kürd’lerden oluşuyordu.


 

Said Nursi’nin sahip olduğu biyolojik/tarihi ve sosyolojik genlere ve bu genlerin olaylar karşısındaki savunma/itıraz/mağdur/mazlum ya da protest reflexlere hiç sahip değillerdi.


 

Talebeleri vafatından sonra hatırı sayılır bir dönem beraber hareket ettiler daha sonra oluşan sosyal ve siyasal iklimlerin parelelinde oluşan yorum farklılıkları nedeniyle herkesin kendine ait bir gurubu oluştu.


 

Ana beslenme kaynağı Risale-i Nur olsa da yorum ve yöntemleri ilgili kişinin sosyal ve siyasal bakışına göre şekilllendi.


 

Çoğunlukla cari sistemle zımmı veya açık bir uzlaşıyı tercih ettiler.


 

Artan dozda giderek daha sağcı daha statokucu bazen soft bazen de oldukça sekter bir “Türk Milliyetçiliğinin” yanında statükoyu kutsayan tartışılmaz bulan bir bakış tüm bu cemaatlerin ana omurgası oldu.


 

Oysa Said Nursi’nin eserlerine bakıldığında ciddi anlamda ümmetçilik fikrine kafa yoran ama kavmi şubeleri yok etmeyen islam’ı ordu şubeleri kolları ve birlikleri şeklinde gören oldukça sıradışı ve dikkat çekici bir bakışı vardır.


 

  • Ben ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam diyecek kadar mangal yüreklidir.
  • Hürriyetine aşık ve gerektiğinde özgürlüğü için bedel ödemeyi tercih etmesi ve hürriyeti uğrunda her eziyete katlanmayı onur sayan farklı bir bakışı ortaya koyar.
  • Eli ayağı kafası vucudu hasılı tüm varlığı ile güncel siyasetin içindedir ve kamu adına haksızlıklara tavizsiz itıraz eder.
  • Tabiri caiz ise despotik yönetim ile dişe diş mücadele etmiş cağaloğlu meydanına asılan kişileri görünce hiç korkmadan tek adam olan ve tek sözü kanun olan padişah için: ”Zülm eden padişahta olsa hayduttur.” şeklindeki cesur ve kahramanca söylediği özgürlük manifestosu eşsiz ve emsalsiz bir çıkıştır.


 

Said Nursi’nin Kürd’ler içinde ilginç tespitleri var onları Rüstemi Zal’ın torunları ve gelişmiş tarihi İrani medeniyetlerin varisleri olarak görür ve herbir ferdini Rüstem kadar cesur gözü kara/mert ve kahramanlar olarak ad ettikten sonra uzun bir süredir uyuyan çağı değil belki çağları ıskalayan geri kalmış birlikte çözüm üretme ve birlikte hareket etme yeteneği/kabiliyeti olmayan fakir/cahiller olarak tasnif etmiştir.


 

Kimsenin dinden islamdan söz etmeye cesaret etmediği veya edemediği bir dönemde ben bu Kur’anın nasıl sönmez ve sözdürülemez bir meşale olduğunu tüm insanlığa anlatacağım der sürgün/hapis/zindan/aşağılanma/görmeme/duymama/yanlızlaştırma ve neredeyse nefes almasını bile engellemelerine rağmen zülüm ile aralıksız mücadele etmiştir.


 

Sonradan yetişen bu gün milyonları bulan hususan batı anadoluda ve sonradan tüm anadoluya sirayet edecek olan “iman ve kur’an” neslini Said Nursi’nin arzuladığı ve planladığı gibi olmasa da “kör de olsa, topal da olsa ve kısmen defolu da” olsa yetiştirmeyi başarabilmiştir.


 

Hiç şüphesiz mnp/msp/rp/fp ve Akparti bu büyük emeğin/fedakarlığın/gayretin/ağır bedellerinin ve gözyaşının semeresinin çimenleri üzerinde rejimle tepişmiştir.


 

O’nun biriktirdiği sermaye nin de bakiyeye eklenmesi ile kendine alan açmada kesinlikle değerlendirmiştir.


 

İroniktir Said Nursi’ye en kör en sağır en hissiyatsız parti Akparti olmuştur.


 

Hiç şüphesiz Akparti’nin çelişkisi Said Nursi’yi bir cemaatin mollası/önderi veya tarikat şehyi veya dini bir hareketin lideri olarak görmesi gibi şaşı bir bakış idi.


 

Oysa Said Nursi çok ama çok büyük bir kitlenin manevi kurucusu olmakla birlikte 


 

  • O bir özgürlük kahramanıdır.
  • O ezilen ve sesi çıkmayan mağdur ve mazlumların tarihsel sesidir.
  • O  islam dininin medeni ve gür meşalesidir.
  • O bir alim 
  • O bir  aydın 
  • Ve O’ çok iyi bir entellektüeldir.


Akparti’ye düşen kadirşinaslık yaparak bu yüce ruhun sahibini ve memleketimizin emsalsız insanını adına yaraşır bir şekilde yaşatmak ve ona layık olacak bir şekilde üniversitelerde kürsüler açmak en azında derin bir sempolozimz ifade edecek olan Van üniversitesine ismini vermek  ve insanların sıkça gördüğü mekanlara ve çokça gezindiği alanlara namını vermek olmalıydı.


Bu anlamda lokal ve cılız bir kaç girişim olduysa da kesinlikle yetersiz kalmıştır.


Bu nakıs akpartinin en büyük ayıplarından biridir.


Ülkemizin son kırk yıldır ekonomik/güvenlik ve insan kaynağını acımasızca tüketen bu kör/sağır iç didişme girdabından da çıkış ve kurtuluş yolu hiç şüphesiz Said Nursi’nin sosyal ve siyasal reçetelerinde çok açıkça mevcuttur.