Göktan Ay


Rıza SEYYAR: “Üretmeyen ekonomiler” enflasyonu yaşamaya mahkumlar.”

Yonca Gıda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıza SEYYAR, medyada yer alan “gıda enflasyonu” ile ilgili olan çok önemli bu açıklamayı sizlerle paylaşıyoruz;


Yonca Gıda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıza SEYYAR, medyada yer alan “gıda enflasyonu” ile ilgili olan çok önemli bu açıklamayı sizlerle paylaşıyoruz;

“Son günlerde televizyon kanallarında en popüler konu gıda enflasyonu ve sebepleri olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki eli sopalı güvenlik uzmanları bile konunun uzmanıymış gibi ahkam kesmeye başladılar. Oysaki üretmeyen ya da yeterince üretemeyen ekonomiler her alanda enflasyonu yaşamaya mahkumlar. Çünkü yeterince üretemiyor ve ithal ediyorsan ithalat yaptığın ülkelerin enflasyonunu da birlikte ithal ediyorsundur. 

Konu tarımsal üretim olunca dinlediğimiz bütün uzmanlar sadece bitkisel üretim gibi anlıyor ve öyle anlatıyorlar. Oysa tarımsal üretim bitkisel ve hayvansal üretim anlamına gelmektedir. Bitkisel üretimin insani gıdalar kısmını aldıktan sonra kalan çıktı hayvansal üretimin gıdası olarak kullanılmaktadır. Yani bitkisel üretiminiz ne kadar yeterliyse hayvansal üretiminiz de o kadar yeterli olur. 

Türkiye gerçeğine bakalım: 38 milyon hektar tarım alanına sahip ülkemiz bu varlığıyla nüfusunun 4-5 katını besleyecek tarımsal alanına sahip demektir. Bu tarımsal alana baktığımızda 14 milyon hektar çayır ve mera, 20 milyon hektar net tarım alanı ve 4 milyon hektar da bağ, çeşitli meyveler ve zeytin alanı olarak görülmektedir. 

Türkiye dünyanın önemli meyve üreticilerinden ve ihtiyacından fazlasını üreten bir ülke olduğu için onu bir kenara bırakıyoruz. Asıl anlatmamız gereken 20 milyon hektarlık alan. Bu alanın 7.5 milyon hektarını sulanabilir alan, geri kalan 12.5 milyon hektarını ise kuru tarım yapılan alan olarak görmekteyiz. 

Temel problem bu 20 milyon hektarlık alanın planlanarak kullanılamamasından kaynaklanmaktadır. 

Konuşulan gıda enflasyonu pahalı kırmızı ve beyaz et, pahalı sebze ve meyve. Bunun sebebi yeterince pamuk ve yağlı tohum üretemiyor olmamız. 

Örneğin, Türkiye 4 milyon ton pamuk üretmediği için 1.2 milyar dolarlık palm yağı ve türevi ithal ediyor (bu yağın sağlıklı olduğu konusunda soru işaretleri devam etmekte). Eğer 4 milyon ton pamuk üretebilseydi yaklaşık 1.5 milyon ton büyük baş hayvan yemi çıktısı olacaktı. 

Ayrıca elimizden kayıp giden tekstil endüstrisini de elde tutmaya devam edecektik. 4 milyon ton pamuk üretemediğimiz için sadece palm ithalatı ve yağlı tohum türevi ithalatı için 2 milyar dolarlık bedel ödemek durumunda kalıyorsunuz çünkü pamuk yağı palm yağının ikamesidir. Ayrıca ülkemiz ayçiçek, kanola vb. yağlı tohum türevleri için de yaklaşık 6 milyar dolarlık ithalat yaparak hem ülkemizin yenilebilir yağ ihtiyacını karşılamaya çalışıyor hem de sahip olduğu hayvan varlığını ithal girdiyle doyurma çabasını sürdürüyor. 

Kısaca Türkiye’nin 6 milyon ton yağlı tohum üretebiliyor olması lazım ki ülkenin 2.5 milyon ton olan sıvı yağ ihtiyacını karşılayabilsin. Üretmeyip ithal ettiğimiz için ithal edilen ürünlerle elde edilen mamüller doğal olarak pahalı olacak ya da gıda enflasyonu adı altında topluma yansıtılacak. Tekrar başa dönersek, ne acıdır ki ülkedeki 20 milyon hektar alanın 4 milyon hektarı nadasa bırakılmakta ya da girdi maliyetleri gerekçesiyle ekilip dikilememektedir. Oysaki sadece bu 4 milyon hektar alanda bahar bitkisi olan kanola ekilse bırakın dünya ortalaması 300-350 kiloyu, sadece 100 kilo tohum elde edilse buradan 4 milyon ton kanola tohumu elde etmiş oluruz bu tonajdan da 1.6 milyon ton sıvı yağ (edible), 1.4 milyon ton da büyük baş hayvan yemi elde etmiş olursunuz. 

Böylece yaklaşık 2-2.5 milyar dolarlık ithalattan da kurtulmuş oluruz. Çünkü kendi topraklarınızda üretmediğiniz her ürün için ithalat kolaylığına kaçarak diğer ülkelerin çiftçilerini ve onların tarım ekonomilerini destekliyorsunuz. 

Türkiye’nin yaklaşık 19 milyar dolar civarında olan tarımsal ürün ithalatının 15 milyar dolarlık kısmıyla sahip olduğu tarım alanlarında iyi bir planlamayla sorunsuz üretilip devasa bir tarım ekonomisi yaratılabilir. Bunun olmazsa olmazı 100 yıldır Türk çiftçisinin ve köylüsünün diline pelesenk olmuş “girdi maliyetleri yüksek onun için üretemiyorum ya da üretmek istemiyorum” gerçekliğini kırmaktır. Bu girdiler mazot, gübre, ilaç ve elektrik enerjisidir. 

Yukarıda bahsettiğimiz tarımsal alanda kullanılacak bu dört kalemin toplamı 20 milyar dolar. Eğer Türkiye bitkisel ve hayvansal üretim seferberliği yapacaksa bunu planlayan ve başlatacak olan hükümet, bakanlık, adı her neyse planını ortaya koyup Türk çiftçisinin karşısına çıkıp üreteceğiniz her bir ürün için kullanacağınız bu dört ana girdiyi bilabedel karşılıyorum deyip planını uygulamaya başlamasından başka çare yok. 

Bu destekle birlikte ülkemizin metropollerine yığılan genç veya orta yaşlı nüfus tekrar tarımsal üretimi para kazanabileceği ve geleceği olan sürdürülebilir bir iş olarak görüp yavaş yavaş tarım alanlarına ve kırsala yönelecektir. 

Tabi tarımsal alan ve planlar aynı zamanda sosyal ve yaşanılabilir kırsalın gereklerini de ortaya çıkaracaktır. 

Yani internet altyapısı, ulaşım, sağlık ve eğitim gibi. Burada yapılacak modellemeler insanların kırsala ve tarıma bakışını kısa sürede değiştirecektir. Yani ben devlet olarak girdi maliyetlerini karşılıyorum demek problemin tamamını çözmekte yetersiz kalır. 

Bunun yanında günün ya da çağın koşullarına uygun yaşanılabilir altyapının da hızla oluşturulması gerekmektedir. Bu koşullar ve gelecek kaygısından dolayı Anadolu köyleri tamamen boşalmış durumda, kalan nüfusun da yaş ortalaması 70’lerin üzerinde. Bütün nüfus günümüzün acı gerçeği olarak şehir merkezlerinde yoğunlaşmış durumdadır. 

Bırakın Anadolu köylerini, illere bağlı ilçelerin bile nüfusları 5 bin - 10 binli sayılarla ifade edilmektedir. 

Uygulanacak bu ve benzeri bir program sayesinde oluşacak kaldıraç etkisiyle Türkiye’nin bitkisel ve hayvansal üretiminin değeri 3 yıl gibi kısa bir süre sonunda 100 milyar doların üzerine çıkacak ve bugün konuşulan Hollanda’nın başarısı kısa sürede yakalanıp hatta önüne geçilebilecektir. (Türkiye’nin toplam tarımsal üretimi 60 milyar dolar civarındadır) 

Konuyu kabaca özetlemeye çalıştım ancak alt kırılımlarını yazmaya kalksak sayfalarca bir metin olacağından dolayı şimdilik burada sonlandırıyorum.”

 

(Yonca Gıda 1981 yılında Manisa Organize Sanayi Bölgesinde kuruldu. Günümüzde de, tüm sektörler arasında Türkiye’nin en büyük ilk 500 Sanayi Kuruluşundan (ISO 500) biri olmayı başardı. Yemeklik yağlar, zeytinyağı, közlenmiş ürünler, turşular, konserve sebze-meyve, domates salçası ve domates ürünleri, ketçap-mayonez ve soslar ile süt ürünlerine kadar uzanan sürekli genişlettiği ve yatırım yaptığı ürün gamıyla tüketicilerin beğenisini kazanarak büyümeye devam etmektedir. Kurulduğu yıl olan 1981’ den beri, “Önce sağlık” sloganı ile AR-GE laboratuvarı ve üretimlerinde uluslararası standartları uygulamakta ve geliştirmektedir. Yonca Gıda, 850-1000 aralığında sayıda çalışanlarıyla tüm işletmelerinde daha sağlıklı bir gelecek, ve daha fazla istihdam için faaliyetlerini sürdürmektedir. 1981 yılında kurucumuz Hasan Türek tarafından kurularak bugün Türkiye’ nin en büyük yağ kapasitelerinden birine ulaşmıştır. Manisa Organize Sanayi Bölgesindeki yaklaşık 60.000 m² alanda kurulu tesisinde günlük 700 ton yağlı tohum işleme ve günlük 400 ton rafine yemeklik yağ üretimi kapasitesine ulaşmıştır. Yemeklik yağ işletmelerindeki fiziksel rafinasyon teknolojileri ile yemeklik yağ sektöründeki kalitesini, rekabetini ve değerini sağlamlaştırmıştır. 1994’ de, domates ürünleri, salça, ketçap-mayonez, soslar ve konserve meyve-sebze ürünleri için Manisa’nın Karaağaçlı kasabasında yaklaşık 75.444 m² alanda kurulmuştur. Yonca Gıda olarak, 2010 yılında Turşu İşletmelerini organizasyonuna dahil ettiğinde üretim kapasitesini Türkiye’ de en üst sıraya taşımıştır. Turşu İşletmeleri, Manisa’nın Saruhanlı kasabasında yaklaşık 68.000 m2 açık ve 32.000 m2 kapalı alan üzerinde kurulmuştur.)