Aylardır bize ‘Terörsüz Türkiye’ klişesi ile masal anlatıyorlar. Daha süreç başlarken –şartsız- demişler, toplumu bu iddiayla ikna etmeye çalışmışlardı.
Bu ülkede PKK ve onun bileşenleri hariç –kandan- hoşlanan kimse yoktur. Elbette terör olmamalı ama teröre son vermek için ülkenin bütünlüğünden taviz de verilmemelidir.
Teröristlerin istek ve taleplerine ram olmak, bu ülkeyi felakete sürüklemektir.
Bugün –şartsız- denilen sürecin gerçek olmadığı ortaya çıktı. Apo gelin diyor, gidiyorlar, oturun diyor oturuyorlar, beni eleştirmeyin diyor, susuyorlar. Bu durumda insiyatifin devlet veya hükümette olduğu söylenebilir mi?
Bu bir ülkeyi parçalama sürecidir. Cumhur ittifakı ne kadar gizlese de gerçek budur. Milli Savunma Bakanlığı komisyonunda DEMP milletvekili Sümeyye BOZOK ne dedi? Türk ordusu işgalcidir, tecavüzcüdür. Ayyüce Türkeş dışında onlarca milletvekili bu hakareti sineye çekti. Kendine milliyetçi denenler bu sözleri yuttu.Bozok bu sözleri sehven söylemedi, Türk insanının sinir uçlarına basarak bir Kürt-Türk düşmanlığı oluşturmaya çalışıyorlar. Çünkü coğrafi olarak bölünmek için önce toplumsal olarak bölünmek gerekir.
PKK’nın ne istediği, nasıl bir silah bırakma tasavvuruna sahip olduğu bu sözlerde gizli. Türk Ordusuna işgalci demek, bu bölge Türkiye’ye ait değil demektir. Bundan daha açık bir niyet beyanı olabilir mi? Besse Hozat ile bu hain milletvekilinin açıklamalarını üst üste koyun bu sürecin bizi nereye götüreceğini anlarsınız.
Barış süreçlerinde hedefe varabilmek için bazı önemli kriterler vardır. En başta Örgüte büyük darbe vurmak, süngüsünü düşürmek ona teslim olmaktan yahut teselli olacağı bir silah bırakma yöntemi dışında çıkış yolu bırakmamak gerekir. Örgüt sözcülerinin beyanlarına bakıldığında böyle bir psikoloji görünmüyor, tam tersine Türkiye mecbur kalmış gibi üstenci, buyrukçu bir üslupla konuşuyorlar. Süleyman Soylu, “dağda bir avuç terörist kaldı, ayakkabı numarasına kadar biliyoruz,” diyordu. Tabi ki gerçeği söylemiyordu. Türk siyasetinde büyük büyük laflar edip küçük küçük işler yapmak adettendir. Soylu’ da o geleneğin gereğini yerine getiriyordu.
Bugün yanlış politikalarla YPG’nin Suriye’nin kuzeyine hakim olmasının tek sorumlusu Erdoğan yönetimidir. Suriye’de, Esat’ı devre dışı bırakarak bölgedeki boşluğun PKK tarafından doldurulmasına çanak tuttular. “Sınırımızda terör devleti istemiyoruz” söylemi de tamamen zevahiri kurtarma, toplumdaki tereddütleri bastırma maksadına matuftur. ABD’nin dolmuşu ile bütünlüğünü koruyan bir Suriye’ye gidilmez. O dolmuşla İsrail’in arka bahçesi olan bir Suriye oluşur, nitekim oluşmuştur da. Bunu Davutoğlu da itiraf etti:” Esat, birlikte PKK’ya operasyon yapalım dedi, kabul etmedim” dedi. PKK’yı Esat’a karşı koruyarak hem Suriye’yi parçaladılar hem de yaşadıkça sınırlarımız içindeki etnikçi çevreleri kışkırtacak bir PKK devletinin önünü açtılar. Şimdi bu zihniyetin yönettiği bir süreçten hayırlı bir sonuç çıkarmasını bekliyoruz.
Anlamak istemeyenler için bir defa tekrar edelim, bir süre önce küçük bir Ahıska Türkü grup Ahlat’a yerleştirildi. Topu topu 218 aile, yaklaşık 700 kişi. Sonra ne oldu biliyor musunuz, Kürdistan Yurtseverler Partisi (PWK) bir açıklama yaparak: ”Türkçe konuşan halkın yaşadığı bir il, ilçe yok muydu da, Ahıska Türk aileler Kürtlerin yaşadığı bir ilçeye yerleştirilmektedirler? Bu Kürdistan’ın demografisini değiştirme siyasetidir,” dedi. Yani burası Türkiye değil, buraya Türkler gelemez, böyle bir tasarrufta bulunamazsınız. Şimdi soruyorum bunu diyenler barış mı istiyor, bölünmüş bir Türkiye mi istiyor? PKK/DEMP’in barışı bu, peki Apo’nun peşine takılanlar, sizin barışınız ne? Ülkenin etnik bölgelere ayrılması mı?
