Ulaş Salih Özdemir


MATRİFAJİ

Geçtiğimiz gün sosyal medyada gezinirken bir videoya denk geldim. Anne bir akrep, yavrularının yaşaması için kendini feda ediyordu. Evet, yanlış duymadınız. Yavruları, annenin bedenini yiyerek hayatta kalıyorlardı. “Matrifaji” deniyor buna. Yani annenin, yavrularını yaşatmak uğruna kendini feda etmesi…


Geçtiğimiz gün sosyal medyada gezinirken bir videoya denk geldim. Anne bir akrep, yavrularının yaşaması için kendini feda ediyordu. Evet, yanlış duymadınız. Yavruları, annenin bedenini yiyerek hayatta kalıyorlardı. “Matrifaji” deniyor buna. Yani annenin, yavrularını yaşatmak uğruna kendini feda etmesi…

İlk anda bir ürperti sardı içimi. Tüylerim diken diken oldu. Bir hayvanın bu denli büyük bir fedakârlık yapması insana ters geliyor. “Bu kadar da olmaz” diye düşündüm bir an. Ama sonra kendi coğrafyam geldi aklıma… Kendi annem, eşim, sokakta çocuğuna ayakkabı bakan yorgun kadınlar… Belki bedenlerini değil ama ruhlarını, zamanlarını, gençliklerini, umutlarını, hayallerini… hepsini, hiç düşünmeden evlatlarına sunan o koca yürekli kadınlar…

Bir annenin çocuğu için geceleri uykusuz kalması da bir matrifaji değil mi? Ya da soğuk bir kış günü kendi kabanını çocuğuna giydirip, kendisi titreyerek yürüyen kadın? O kadar tanıdık, o kadar içimizden bir şey ki… Sadece bir hayvan davranışı değil bu. Doğanın, sevginin, özverinin, anneliğin ortak dili.

Bazen bir akrep, bize insan olmayı hatırlatır.

Bazen bir video, hayatın içindeki görünmeyen kahramanları fark etmemizi sağlar.

Belki annemizi arayıp teşekkür etmemizin tam zamanıdır. Belki eşimizin gözlerine bakıp o sessiz kahramanlığı takdir etmeliyiz. Çünkü onlar, bedenlerini değilse bile, ruhlarını her gün biraz daha evlatlarına yediriyor.

##

KIRŞEHİR'İ ALTIN MADENİ İLE ZEHİRLEYECEKLER

Ve biz buna sadece "annelik" diyoruz.

Kırşehir, doğal güzellikleri ve tarihî zenginlikleriyle ünlü bir şehir olmasının yanı sıra, son yıllarda çevresel tehditlerle karşı karşıya kalmış durumda. Şehir merkezine yakın, içme suyu kaynaklarının dibinde bulunan altın madeni çıkarılması, bu tehditlerin en somut örneğidir. Seyfe Gölü Milli Parkı'nın yanı başında gerçekleştirilen bu madencilik faaliyetleri, hem ekosistem hem de bölgedeki halk için ciddi riskler oluşturuyor.

Bu altın madenciliği projeleri, yalnızca doğal alanları tahrip etmekle kalmıyor, aynı zamanda içme suyu kaynaklarının kirlenmesine yol açabilir. Kervansaray Dağları'nın üstünün sondajlarla delik deşik edilmesi ve altın havuzları ile siyanürün kullanılması, yeraltı su yollarını etkileyebilir, çevredeki biyoçeşitliliği yok edebilir ve yerel halkın sağlığını riske atabilir. Bu tür faaliyetler, yalnızca doğayı değil, aynı zamanda insanların yaşam kalitesini de tehdit eder.

Birçok çevre uzmanı, siyanürün toprak ve suya sızarak ekosistem üzerinde kalıcı zararlar bırakacağını ve bu zararların nesiller boyu süreceğini vurgulamaktadır. Bu durum, bölgedeki yerel halkın yaşamını daha da zorlaştıracak, tarım ve hayvancılık gibi geçim kaynaklarını tehdit edecektir. Ayrıca, bu tür projelerin çevreye duyarsız bir şekilde yürütülmesi, ülkenin sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle de çelişiyor.

Yetkililerin bu konuda duyarsız kalması kabul edilemez. Kamuoyunun bu çevre katliamına karşı daha fazla ses çıkarması gerekiyor. Gerekli çevre denetimlerinin yapılması ve halkın çıkarlarını koruyacak önlemlerin alınması hayati önem taşımaktadır. Altın çıkarılması uğruna doğal zenginliklerin, su kaynaklarının ve halk sağlığının feda edilmesi, sadece çevreyi değil, aynı zamanda insanlık tarihini ve kültürünü de tahrip etmektir. Bu faaliyetlere bir son verilmesi, hem doğaya hem de geleceğe karşı bir sorumluluktur.

Yerli halkın sağlığı ve çevrenin korunması adına bu projelerin durdurulması için yetkililere çağrıda bulunuyor ve çevresel etkinin bir an önce değerlendirilmesini talep ediyorum. Bu konuda duyarlı her bireyin sesini daha güçlü bir şekilde yükseltmesi gerektiği aşikardır.