PKK silah bıraktı bırakacak diye çok yönlü bir medya taarruzu ile toplum narkozlanıyor. Kimsenin itiraz edemeyeceği kavramlarla bir yalan rüzgarı oluşturuluyor.
İlk süreç de böyle yalanlarla başlamıştı, slogan; 'analar ağlamasın'dı.' Güya analar ağlamasın diye çıkılan yolda analar daha çok ağladı. Bazı şehirler harabeye döndü. PKK devleti masada oyalarken şehirleri silahla doldurmuş,isyana hazırlanmıştı.
Aynı hikaye farklı sloganlarla tekrar gündemde. Birinci süreçle ikinci sürecin sadece bazı aktörleri değişti, bu defa MHP'de işin içinde. Hem de öyle içindeki Bahçeli gırtlağını patlatırcasına Apo'ya övgüler düzüyor,onu terörist kimliğinden çıkarmak için çırpınıp duruyor. Belli ki onu yeni bir göreve hazırlıyorlar.
Gidişata bakıldığında, bunun bir silah bırakma veya toplumu ayrıştırma, vatanı bölme hedefinden vazgeçme olmadığı görülüyor. Peki nedir hedef? Bu soruya N.Civelek bu soruya şu analizle cevap veriyor: "Kürtler henüz modern anlamda millet olma kıvamı kazanamadı.Böyleyken açıktan ayrılıkçı olmak hem zor hem de sonrası için sıkıntı. Ulus olmak için ilkin Kürt öz gücü dedikleri öz yeterliliği kazanmak gerekir. Zira sadece hissi bir bilinç yetmez, o şuur ancak bir endoktrinasyon ile kazandırılır. Bunun olabilmesi nefes alacak, rahat bir ortamın bulunmasına bağlıdır.Terör ortamında bu gerçekleştirilemez. Onun için önce çatışmaya bırakıp siyasete dönmek gerekir. Bu sağlandıktan sonra Türkiye'nin kaynakları kullanılarak bir Kürt seçkinler sınıfı yaratılır. Dağdaki adam ile bu sosyolojik gerçek inşa edilemez. O seçkinler, siyasi-ekonomik-kültürel ayrışmayı hem Türkiye içinde kazanacak hem Türkiye'ye karşı kullanacaktır. Bunu yapabilmek ancak siyasi bir önderlikle olur. Kendi halinde Türkiye'ye mal alıp satan kişi Türkiye'ye uyarlanır, entegre olur. Ama politik bir ajandası varsa işin rengi değişir."
Bu analizi doğrulayan birçok işaret var. Zira PKK'nın silah bırakmasından bahseden taraflardan hiç biri onun çatı örgütü KCK'nın tasfiyesinden söz etmiyor. KCK, hedef bölgelerde faaliyet gösteren tüm parti ve organizasyonların koordine edildiği bir yürütme organı niteliğindedir.Öcalan, İmralı Notlarında: "KCK silahlı ve illegaldir," diyor. KCK'nın yol haritası olan KCK sözleşmesi, bir örgütün yönetim biçimini belirleyen bir metinden çok bir devlet anayasasıdır.Keza, süreçte sözü hiç edilmeyen, Demokratik Toplum Kongresi(DTK) Örgütün yasama organıdır. Paralel bir meclisi olarak görev yapmakta olup, hedef bölgelerdeki tüm toplum kuruluşlarını koordine etmektedir.Bu yapı 2011 yılında tek taraflı olarak özerklik ilan etmiştir.Van Özel Yetkili Başsavcılığınca yürütülen KCK soruşturmasında DTK'nın gizli sözleşmesi olduğu iddia edilen 14 sayfalık bir belge geçirilmiş, bu belgeye dayanılarak hazırlanan iddianamede:DTK'nın gizli gündeminin olduğu,bölgesel meclis görevi yaptığı, nihai amacının Türkiye Cumhuriyetinden ayrı bir devlet kurmak olduğu belgeleri ile ortaya konulmuştur.(İrfan Sönmez,Kayıp Barış,s.130) Yargıtay ve AYM de bu yapının terör örgütü olduğunu kabul etmiştir.
"Terörsüz Türkiye" söylemlerinde nedense bu iki yapı hiç gündeme gelmedi. Oysa KCK ve DTK dağıtılmadan sadece silah bırakma ile toplumsal bütünleşme ve sükunu sağlamak mümkün değildir. PKK bedenleri hedef alırken bu iki örgüt beyinleri hedef almakta,toplumsal ayrışmanın taşlarını döşemektedir.Önemli olan silaha giden yolu kapatmaksa bu ihanet şebekelerinin de bütünüyle tasfiye edilmeleri gerekir. Aksi takdirde bir silah bırakma olsa bile bataklık yerinde kalacak, konjonktür müsait olduğunda tekrar nüksedecektir..
