Göktan Ay


İzmir, kültür-sanat ve müzik alanında marka şehir olamaz mı?

Viyana Filarmoni Orkestrası, 1842 yılında besteci Carl Otto Nicolai tarafından kurulmuştur.


Viyana Filarmoni Orkestrası, 1842 yılında besteci Carl Otto Nicolai tarafından kurulmuştur. Beethoven ve Mozart'ın senfonik eserlerini seslendirmeyi arzulayan Viyana Devlet Operası Orkestrası sanatçılarının operadan bağımsız olarak filarmonik konser dizileri sunma kararını alması ile Viyana Filarmoni Orkestrası oluşmuştur. Tamamen bağımsız ve kararlarını üyelerinin demokratik oyları ile alan bir orkestradır, günümüzde de bu ilkeler ile hareket eder. İdari işlerin bir kısmı aralarından seçilen 12 kişilik bir idare komitesine devredilmiştir. İdari kurulun yetkisi dışındaki tüm konularda basit çoğunluk kararı ile hareket edilir.

Orkestranın önemli bir özelliği diğer büyük orkestralarda bulunmayan kendine özgü enstrümanların ve çalma tarzlarının varlığıdır. Kullanılan klarnet, trombon, timpani, obua gibi çalgılarda farklıdır. Orkestra, 18. yüzyıl sonu Avrupa müzik anlayışını ve sesini korumuştur. 19. yüzyılda müzikte ulusal akımların doğması ile enstrüman yapımında farklılıklar olmuştu; Viyanalılar ise Viyana Klasiklerine sadık kalmışlardır. Konserleri verdikleri ünlü "Altın Salon"un efsanevi akustik özelliklerinin de orkestranın kendine özgü sesine katkısı vardır.

 

1842’de kurulan Viyana Filarmoni Orkestrası yılda 300’den fazla opera ve 100 senfonik konser icra ediyor. Müzisyenleri sadece sahnede değil, Konservatuvarlarda ve Akademilerde de yer alıyor. 

Bizde ki gibi turnelere çıkıyorlar, nesiller boyu gelen bir “müzik kültürünü” yaşatıyorlar.

İstanbul’un bir sanat merkezi olmuş durumda. Festivaller, Müzik-Tiyatro-Opera-Dans-Halk Oyunları-Türk Müziği Günleri, Etkinlikler, Koro Konserleri vb. 

Ama Ankara ve İzmir, potansiyeli olmasına rağmen kültür-sanat ve müzik te geride kalıyor... 

 

Deniz Sipahi (09.03.2025) Hürriyet’teki köşesinde bu konuda şunları yazmış:

 

“İzmir, neden böyle bir dönüşüm yaşayamasın?

İzmir, bunu baştan yaratabilir.

Aslında bir girişim vardı. Karşıyaka’da bir opera binası inşaatına başlandı. Ama işte, Türkiye’nin meşhur kaderi; yarım kaldı, ne zaman biter bilemiyorum. Başlangıç kurgusu ve heyecanı devam ettirilir mi, onu da bilemiyorum.

Oysa ki; semboller önemlidir. Sidney, dünya haritasına dev limanı ile değil, opera binasıyla kazındı. Viyana denilince akla ilk gelen şeylerden biri o muhteşem opera binasıdır.

Kültür, bir şehrin sadece ruhunu değil, ekonomisini de büyütür.

Viyana Filarmoni Orkestrası’nın yaptığı tam olarak bu. Bir müzik mirasını nesilden nesile taşıyor, kenti sanatsal olarak besliyor, dünyanın dört bir yanından turist çekiyor.

İzmir’in böyle bir dönüşümü gerçekleştirme şansı var mı?

Evet, var.

Ama bu, sadece bir belediye projesiyle olmaz. Bu bir kültür politikası, bir zihniyet değişimi gerektirir.

İzmir’in, geçmişte sanatın ve felsefenin merkezi olduğunu hatırlaması gerekir.

Eğer bunu başarabilirse, Viyana Filarmoni kadar gurur duyduğumuz bir müzik mirasına sahip oluruz.

Bütün mesele, bunu gerçekten isteyip istemediğimizde.  

Deniz Sipahi çok haklı…

Ne eksiğimiz var? Sadece iade gerekli…

Sanatı ve Müziği önceliyor, hayatımızın/şehrimizin bir parçası olsun istiyor muyuz, istemiyor muyuz?

Bu konuda İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sn. Cemil Tugay’a çok iş düşüyor. 

Kent Konseyi ve İl STK’ları ile bu konuda karar verip işe başlamalıdır. Mesele bir etkinlik yapmak değil, geleneksel olarak bir etkinliği başlatıp, İzmir’e kazandırıp, marka yaratıp, yıllarca devam ettirmektir. 

Tek atımlık etkinlikler marka olmaya yardımcı olmamaktadır.

İnşallah diyelim…