Ben Almanya’dan gelince, benim Emmioğulları sağ olsun; yanıma gelirler. İki bahçeden, bağdan, tarladan, hasattan konuşulur, ardından çaylar, gözlemeler gelir; sohbet koyulaşır.
Muhabbet daha başlamadan biri söze girer:
“Memleket elden gitti! Bölündük, parçalandık, bittik battık!”
Hemen diğeri atlar:
“Emmioğlu, biz varız Allah’ın izniyle! Korkma, bir şey olmaz!”
Derken üçüncüsü devreye girer, sesi yükselir:
“Siz satıldınız! İktidarın uşağı oldunuz!”
Başka biri ekler:
“Siz kurt musunuz, koyun musunuz… belli değil!”
Bu defa öteki Emmioğlu dayanamaz:
“Asıl sizin kimlerle olduğunuz belli! Dün FETÖ, PKK… Bugün kiminle olduğunuz belli değil! Siz zaten barış istemiyorsunuz!”
Köyde çiftçilik yapan Emmioğlu ise namazdan selamı verir vermez, daha seccadeden kalkmadan patlar:
“Sizin itikadınız zayıf! Ne bu bölünmüşlük? Biraz şükür etseniz, imanınız güçlense, ümmet etrafında birleşseniz hiçbir şey olmaz!”
Sonra hepsi birden aynı nakaratı döndürür:
“Bunların bir bildiği vardır! Bizim bildiklerimizi bilmiyorlar mı?
Bunlar bu işi kökten halledecek Allah’ın izniyle!”
Ve final mutlaka gelir:
“Bugün Recep Tayyip Erdoğan dünyayı yönetiyor! Trump’a, Putin’e istediğini yaptırıyor.
Devlet Bahçeli boş adam mı? Tayyip’in akıl hocası o! Sen ne anlarsın?”
Tam o sırada, sanki hepsi hadis hükmündeymiş gibi o “imanı kuvvetli” Emmioğlu söze girer:
“Bizim şer gördüğümüzü onlar memleket için yapıyor! Siz anlamazsınız.”
Oysa belki de onların tek bildiği, senin bu saflığındır.
Bir ülkeyi çürüten şey tam da bu cehalettir.
Ben yine derim:
“Emmioğulları, gelin bir olalım, birlik olalım. Birlikten güç doğar.”
Ülkücülüğün değer verdiği Gaspıralı İsmail’in sözü bellidir:
“Fikirde birlik, dilde birlik, işte birlik.”
Ben de aynısını söylerim.
Ama Emmioğullarında birlik sadece sloganda var; gerçekte yok. Mantık ters çalışıyor.
Hepsi kendi içinde “ülkücü”, milliyetçi… ama iktidar ülkeyi bölecek diye birbirlerinden ayrılıp yedi-sekiz kola bölünmüşler.
Oysa tarihte nice komutan vardır;
orduya birlik kazandırmak yerine her birliği kendi hizbine ayırmış, tek bir yumruk yaratacağına yüz farklı parçaya bölmüştür.
Sonuç değişmez:
Yüz farklı komutan, ama sıfır ordu.
Bahçedeki işini bırakıp yanımıza gelen, ileri yaşta emekli öğretmen bir Emmioğlu daha var; bize göre biraz “goministtir.” Oturur ve her defasında aynı şeyi söyler:
“Boş boş konuşuyorsunuz! Siz CHP ile olmadığınız müddetçe bu sistemde iktidar yüzü göremezsiniz.”
Bu sözleri duyan seküler Türk milliyetçisi Emmioğlu hafif bir “olabilir” imasında bulunur.
Ama diğerleri hemen çullanır:
“Bırak şu kefere CHP’yi! Bunlarla mı? Bu parti Atatürk’ün partisi değil artık!”
Derler de…
Ne hikmetse, Atatürk’ü de hiç sevmezler.
Siyasal İslamcı bir parti çıktı; süreç içinde hızla siyasal paracı bir partiye dönüştü.
Önünde ne kadar sol, sağ, liberal parti varsa hepsini parmağında oynatıyor.
Ama Emmioğulları hâlâ birbirine bağırıyor:
“Memleket elden gidiyor!”
Oysa memleketi asıl tüketen,
onların kör bağlılığı,
cahil sadakati
ve yedi kola bölünmüş akıllarıdır.
