CHP 39. Olağan Kurultayını yaptı. Özgür Özel oy birliği ile bir defa daha genel başkan seçildi.
AKP/MHP ittifakının ülkeye ödettiği maliyetler yüzünden toplumda CHP’ye belli bir yönelme vardı. Vatandaşın büyük kısmı AKP/MHP iktidarından kurtulmak istiyor. En büyük muhalefet partisi olduğu için de alternatif olarak CHP’yi görüyor.
Bu yönelişin sürmesi için CHP’nin toplumun hassasiyetlerine dikkat etmesi, bir tarafı mutlu ederken diğer tarafı rahatsız etmemesi lazım.
Kurultay’da bu hassasiyeti görmek ne yazık ki mümkün olmadı.
Bazı partiler, bu ülkede sanki HDP veya etnikçi seçmenden başka kimse yaşamıyor gibi hareket ediyorlar. Programlarını oluştururken sadece bu kitlenin duyarlılıklarını dikkate alıyorlar. Oysa, bu ülkede başka ve oy oranı daha yüksek kesimler de var. Kimse onlar ne düşünür diye merak etmiyor. Politika oluştururken onları dikkate almıyor.
CHP kurultayında da öyle oldu. Daha çok etnikçi çevreleri hoşnut edecek bir program hazırlanmış. Bunu CHP’nin etnikçi milletvekillerinden Sezgin Tanrıkulu X hesabından paylaştı. CHP yeni programına, ana dilde eğitim, eşit vatandaşlık ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini de almış. Bu üç başlık bir ülkeyi bölmenin aşamalarıdır. Bu talepleri yıllardır PKK’da yapıyor. Onun siyasi uzantısı DEMP’ de aynı şeyleri söylüyor. O zaman CHP’nin farkı ne?
Dil parçalanması, coğrafyanın dillere göre paylaşılmasıdır. Zamanla toplumun farklı kesimlerinin birbirini anlayamaz hale gelmeleridir. Birbirimizi anlayamıyorsak nasıl millet olacağız? Şunu unutmamak gerekir artık sınırlar dillere göre çiziliyor, CHP’ de ülke içinde ‘gelin sınır çizelim’ diyor.
Eşit vatandaşlıktan kasıt, –etnik merkezli- bireye değil etnik kökenlere yaslanan bir yönetim tarzıdır. Kabileleşmenin, beylik düzeninin geri dönüşüdür. Anayasanın 10. Maddesi ırk, mezhep, inanç ayırımı olmaksızın –vatandaşların eşitliğini esas almıştır. Bu madde orada dururken –eşit vatandaşlık- istemek etnik grupları öne alan bir düzenleme istemektir. Yani gelin bu ülkeyi etnik gruplar arasında pay edelim demektir.
Üçüncüsü ise yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir. Bu merkezin bazı yetkilerinin yerel yönetimlere devri anlamına gelmiyor. Bu, yerel meclis, yerel yönetim ve dolayısıyla adı gizlenmiş özerklik demektir. Öcalan da, PKK’da bundan neyi kast ettiklerini açık açık söylüyorlar. Dertleri idari özerklik değil toplumsal özerkliktir. Bir başka ifadeyle yerel meclislerin yetkilerini artırmak değil, Kürtlerin özerkliği, toplumsal ayrışmadır. Demokrasi derken de, aslında o kisve altında şimdilik dili, meclisi, yönetimi ayrı bir siyasi bölge oluşturmayı kast ediyorlar. Daha önceki gün bir DEMP milletvekili Türk Ordusuna “işgalci, tecavüzcü” demedi mi? İşgalci demek, bu toprak sizin değil, siz burada gayri meşru olarak varsınız demek değil midir? İçlerinde saklamaya gerek görmedikleri emellerini daha nasıl açıklasınlar?
CHP bu başlıkları programına alarak DEMP ve onun patronu olan Apo ile aynı çizgiye gelmiştir. Bu ülkenin ana kütlesinin hassasiyetlerini dikkate almamıştır. AKP ve MHP’nin durumu zaten ortada, çağın Ebu Cehil’i ile görüşmeyi bir fazilet olarak sunuyorlar. Belli ki, partilerin birinci önceliği ülkenin bütünlüğü değil, iktidarda olanın iktidarını sürdürmesi, muhalefette olanın iktidarı elde etmesi, birinci hedef bu. Bu siyaset tarzı ülkenin hiçbir problemini çözemez. Bu tarz muhalefet ise –Kurucu önderin- yolunda yürüyenlerle aynı yolda yürümek anlamına geliyor. Çare; bu ülkenin birliğini düşünen, adalet arayan, ahlaklı siyaset vaadinde bulunan –milliyetçi muhalefete- destektir. Unutmayın, bugün askerinize sövenler yarın biraz güçlendiklerinde sizi de –küfür- repertuarlarına alacaklar.Bazı şeylerin değerini anlamak için illa onları kaybetmek mi gerekir?
