Ziya Gökalp, "Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler" isimli kitabında, bölgede Kürtleşen Türkmen topluluklarından örnekler verir.
Bu oymakların, aşiretlerin bir kısmı -Türklüğünü- hatırlamakta, bir kısmı ise hiç hatırlamamaktadır.
Ayrılıkçı çevrelerin en çok rahatsız oldukları konulardan biri köken araştırmalarıdır. Zira bu tip çalışmalarla bugün Kürt veya Zaza sanılan birçok topluluğun menşeinin ortaya çıkacağını biliyorlar. Bu da, dayandıkları kitlenin en az yarısının eriyip gitmesi demektir.
Onun için bu tip araştırmaları, " siz hala orada mısınız" diyerek değersizleştirmeye, etkisizleştirmeye çalışıyorlar.
Kenan Erzurumlu Profesör titrli bir akademisyen,bölücü, ayrılıkçı çevrelerin bu tip engellemelerine rağmen mensubu olduğu Koç Mehmetler aşiretini araştırır.Türkmen topluluklarının zaman içinde nasıl Kürtleştiklerine, Zazalaştıklarına, "Aşiretleşmenin Eşiğinde Koç Mehmet'in Torunları" isimli çalışması ile ışık tutar.
Elazığ'ın Palu bölgesi 1514'de Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Zaferinden sonra 1517'de Osmanlı hakimiyetine geçer. Bölgenin hakimi Kara Cemşid Bey'dir. Cemşid Bey'in ataları arasında Emir Bulduk,Timurtaş,Yağmur gibi Öztürkçe isimlerin olması Onun Türk kökenli olduğuna işaret eder. Ancak Arap kökenli veya Zaza olduğunu iddia eden yayınlar da vardır.(Aşiretleşmenin Eşiğinde Koç Mehmet'in Torunları,s.70)
Yavuz Sultan Selim,Çaldıran dönüşü birkaç gün Niksar'da konaklar,burada Divan kurulur, İdris-i Bitlisi, padişaha Palu Beyi Kara Cemşid'in ,"bölgesinin doğu sınırındaki Ermenilerden endişeli olduğunu,nüfusun yetersiz olması nedeniyle nizamın bozulduğunu ve yardım dilediğini" söyler. Bıyıklı Mehmet Paşa, o sıra halen orduyu hümayunda olan Kayı uşaklarından Karakeçili aşiretinden 3 kardeş bey olan Koç Mehmet, Kasım ve Hüseyin beyleri teklif eder.Yavuz'un emriyle bu üç kardeş Cemşid Bey'e yardıma gönderilir.(s.74) Hikaye de burada başlar. Üç kardeş Palu'nun doğu bölgelerine yerleşerek aşiretlerini kurarlar, zaman içinde Koç Mehmet Bey Gökdere ve Çevresine,Hüseyin bey Tunceli-Erzurum bölgesine, Kasım bey ise Yukarı Bulanık bölgesine yerleşip hakim olurlar. Kasım bey aşireti Kasımanlar, Hüseyin Bey aşireti ise Şah Hüseyinler veya Çaruklu-Çarekan aşireti olarak bölgede kökleşirler. Bu üç aşiret son yıllara kadar -Türkmen olmalarına rağmen- kendilerini Zaza olarak tanımlarken, yakın bir dönemden itibaren devletin hatalı politikaları yüzünden bazı uzantıları Kürt üst kimliği ile tanımlamaya başlamışlardır.(s.75)
Elazığ'ın Palu Gökdere (Ardürek) köyü Koç Mehmet'in soyundan olup,Koç ailesinin yerleştiği köydür.Bu köyde Koç Mehmet'in soyu hala devam etmektedir.Bu soy 1500'lerden beri "Koçlar "veya "Koç Oğulları" olarak anılmaktadır.Aile lakabı olan Koç kelimesi bilindiği gibi Türkçedir.Soyadı kanunu çıktıktan sonra Koç Mehmetlerin büyük kısmı Koç soyadını almıştır. Bölgede hala bu soyadı taşıyan geniş bir topluluk vardır.Günümüzde Gökdere'de bulunan Akbulut,Sönmez,Çaptı ve Koç aileleri bu soyun bakiyeleridir.(s.77)
Yazar, ismi geçen ailelerin aşiretleşme ve Kürtleşme sürecini de anlatır. Koçlar, Gökdere civarında kalırken,Kasımanlar komşu bölgelere yayılırlar. Şah Hüseyinler ise Çarek bölgesi başta olmak üzere Erzurum ile Erzincan'ın batı kesimlerine yerleşirler. Yerleştikleri Çarek bölgesinden dolayı Çarekanlılar olarak anılmaya başlarlar. Aradan geçen 500 yıllık süreç içersinde,Şah Hüseyinliler Alevi kimliğini benimseyip Zazalık iddiasında bulunurken, Gökdere'de kalanlar da Şeyh Sait isyanından sonra tümüyle Zazalaşırlar.(s.89) Özellikle Koç Mehmetler'in Zazalaşmasında, Şeyh Sait isyanı döneminde aşiretin lideri mesabesinde olan Molla Mustafa'nın öldürülmesinin aşirette yarattığı duygusal tepkinin büyük payı vardır. Molla Mustafa, isyana fiili olarak katılmamış ancak katılanlara sözlü ve psikolojik destekte bulunmuş, bazılarını evinde ağırlayıp, yedirip içirmiştir.İlginç olan Koç Mehmet ailesinden birçok sunni din alimi çıkarken, diğer kardeş Şah Hüseyin ailesinin Alevileşmesidir.
Yazar, bu üç kardeşin aşiretleri ile ilgili Orhan Türkdoğan'dan,Yusuf Hallacoğlu'ndan,Ali Rıza Özdemir ve Ömer Özüyılmaz'dan alıntılar yaparak iddiasını bilimsel veriler ve belgelerle temellendirir.
Ona göre bu dönüşümün sebebi Yavuz Sultan Selim döneminde Amasya Ahidnamesi ile Kürt aşiretlerine tanınan imtiyaz ve ayrıcalıklardır.Kürt'ü kayıran, Türkmen'i ezen bu politika, Türkmen aşiretlerini de Kürtlüğe özendirmiş zamanla kimlik değiştirmelerine sebep olmuştur. Türkmenler hane başı vergi ve asker verirken,Kürt aşiretlerinin beyleri, verilen imtiyazlar gereği daha az asker ve vergi vermektedir. Türkmen aşiretleri isyan ettiğinde son ferdine kadar kıtalden geçirilirken, Kürtler isyan ettiğinde sadece sürgüne gönderilmektedir.Bu farklı ve ayrıcalıklı tutum Türkmenleri Kürtleşmeye itmiş,menşeleriyle sürekliliklerini kesmiştir.(s.110)
Çalışmada, Mısır seferinden sonra İstanbul'a getirilip medreselere yerleştirilen yüzlerce Eşari aliminin etkileri, Alevilere yönelik başta Ebusuud efendi olmak üzere bazı din adamlarının fetvaları, Maturidilikten uzaklaşmanın sonuçları gibi günümüz zihniyetini şekillendiren konular da masaya yatırılır. Koç Mehmetlerin bir kolu daha sonra Amasya Suluca'ya yerleşmiş olup Türkçe konuşmakta ve Türk olduklarını bilmektedir. Erzurumlu soyadını alan ve 1828-1829' Osmanlı-Rus Harbinden sonra Türkmen yoğunluğunu artırmak için Erzurum'a yerleştirilen aşiret mensupları da Türkçe konuşmakta ve Türk olduğunun bilincindedir. Gökdere kolu ise özellikle Şeyh Sait olayında Molla Mustafa'nın öldürülmesinden sonra Zazalığı protest, muhalif bir kimlik haline getirmiş, devlete karşı soğuk ve mesafeli tavrını sürdürmüştür.
Yazar, kitabın sonunda temsili bir mahkeme kurar, taraflar Molla Mustafa, Devlet ve tarihtir. Hakim Molla Mustafa'ya isyancılara yardım etmiş, evinde ağırlamışsın diye sorunca; Molla Mustafa şöyle diyecektir: " Soyumuz Karakeçili aşiretinden gelir, Bucak aşireti de akrabamızdır. Aile içinde hala Türkçe de konuşuruz. Osmanlı geldi bizi Kürt veya Zaza olarak yazdı biz de itiraz etmedik. Yavuz ,gidin demiş, dedelerimiz vuruşa vuruşa buraları yurt tutmuş. Sonra Kayı'nın padişahı , biz Türkmenleri bırakıp,Kürtleri, Zazaları makbul tutmuş.Kürt beyleri astığım astık kestiğim kestik yaşarken, biz Türkmenleri, vergi ve asker için arar sorar olmuş. Bizimkiler de bakmışlar " Kürtüm- Zazayım " demek daha karlı,başlamışlar Zazayım demeye...Evimiz konaktır,kapısı açıktır.Töremiz gereği -'Ağalık vermekle,yiğitlik vurmakla' - gelene aş gidene azık vermek gerekir, diyerek gelenlere kapımı açtım...
Hakim töre mi üstün, ulul emre uymak mı? diye sorar, sorusunu yine kendisi cevaplar, ulul emre uymak üstündür der, Molla Mustafa da tasdik eder. Son sözü ise manidardır".:..gün gelip 35 bin kişiyi öldüreni özel adalarda, odalarda bir eli yağda bir eli balda beslediğiniz zaman, bize bugün vereceğiniz cezalar hakkında ne düşüneceğinizi bilemem..." Herhalde kitabın yazarı bile, bu temsili mahkemesini yazarken, bir gün o katilin -kurucu/kurtarıcı önder ilan edileceğini tahmin etmemiştir.
Bu çalışmanın geçmişle irtibatı kopmuş, kitabın konusu olan bağlantılı kitle üzerinde belli bir etki yaratacağına, başka çalışmaları da kışkırtacağına inanıyorum. Mesele Kürt, Zaza veya başka bir etnik kökenden gelmek değildir. Hepsi de bu ülkenin eşit vatandaşıdır.Mesele; bu kavramların toplumu ayrıştırmak için kullanılmasıdır. Bunun önünü almak için bu tip çalışmalar çoğalmalıdır, zira hafızalar tazelendikçe hakikat hükmünü icra edecek,kimliklerini kaybedenler istismar edilmekten kurtulacaktır.
