Ümit Yardım


NATO Tarihinin Kritik Zirvelerinden Biri: Madrid 29/30 Haziran 2022.

NATO Tarihinin Kritik Zirvelerinden Biri: Madrid 29/30 Haziran 2022.


Türkiye’nin ilk üyelerinden (hatta taşıdığı önem itibariyle kurucularından bile sayılabilir!) biri olduğu NATO’nun hemen her Zirvesi önem taşır, zira bu Zirvelerde alınan kararların gerek NATO içinde gerek bölgesel/küresel ölçekte önemli stratejik, askeri/siyasi yansıma ve sonuçları olur. Bu çerçevede geçtiğimiz 2 gün (29-30 Haziran 2022) boyunca Madrid’de yapılan Zirve de tarihi önemde kritik sonuçlar doğurması beklenebilecek toplantılardan biri olmuştur. Büyük üyelerinden biri olmasının yanısıra, NATO misyon ve harekatlarına etkin katkılar yapan, faaliyetlerine katılan ve destekleyen, İttifakın Kara Komutanlığı-LANDCOM gibi yapılarına ev sahipliği yapan, külfet paylaşımında İttifak eşiği (GSYİH’nın) % 2 kriterine yaklaşan, açık kapı politikalarına - Arnavutluk, Bosna Hersek ve K.Makedonya örneklerinde olduğu gibi- destek veren Türkiye için Madrid Zirvesi, en başta Türkiye-NATO ilişkileri bakımından ve içinde bulunulan siyasi ortam itibariyle ayrı bir önem taşımıştır. Türkiye, yeni adaylar İsveç ve Finlandiya’yla birlikte Zirvede dikkatlerin merkezindeki ülkeler arasında da yeralmıştır.

Tarihin en güçlü ve başarılı askeri ittifakı olarak kendisini tanımlayan ve dünyanın 30 ülke/1 milyar civarında bir nüfusunu bünyesinde barındıran, aynı zamanda büyük bir ekonomik güç de olan NATO için Madrid 29 -30 Haziran Zirvesi ne anlam taşımaktadır. Birkaç başlığı hatırlamak yararlı olabilecektir.

A.NATO için Yeni bir Dönem / Yeni bir Felsefe:Yakın geçmiş döneme kısaca bakmak gerekirse, öncelikle, NATO’nun önümüzdeki dönemin sınamalarına karşı yeni stratejiler, tutum ve politikalar geliştirmeye yöneldiğini, bunlar arasında bilhassa yükselen Rusya ve Çin tehditlerine karşı NATO dayanışmasını güçlendirecek bir vizyon oluşturmaya çalıştığını, yine bir diğer önemli başlık olarak ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın adaylık döneminden itibaren, (hatta daha da öncesinden) altını çizerek beyan ettiği gibi “Amerika Transatlantik İttifaka geri dönüyor” söylemlerinin fiiliyata dönüşmeye başladığını hatırlamak yararlı olacaktır. İşte bütün bu görünüm içinde iklim değişikliği, terörle küresel mücadele, demokrasi, insan hakları, kadın hakları vb. çok geniş alanlara yayılmış çeşitli konuların, keza dünyanın birçok bölgesinde yaşanan gelişmelerin Madrid Zirvesi’ne kadar uzanan dönemde, çeşitli NATO forumlarında değerlendirildiğini de izledik. Nitekim geçtiğimiz yıl Brüksel 14 Haziran 2021 NATO Devlet/Hükümet Başkanları Zirvesi bu forumlardan birini teşkil etmişti.

Başkan Biden’ın katıldığı ilk NATO zirvesi de olan Brüksel görüşmelerinde, 2010 tarihli NATO Strateji Konsept Belgesi’nin güncellenmesi ihtiyacı da vurgulanmış, yine hiçbir üye ülkenin tek başına yeni tehditlerle başa çıkamayacağından hareketle Transatlantik birliktelik ve dayanışmanın NATO güvenlik ve savunmasında hayati önemde olduğu keza Zirve’nin önemli yönlerinden birini teşkil etmişti.

Her onyılda bir güncellenen, en son olarak da Lizbon 2010’da kabul edilmiş Strateji Konsept Belgesi’nin gözden geçirilme zamanının yeni sınamalar ve tehditler ışığında gelmiş olması ve daha da önemlisi Rusya’nın Ukrayna işgaliyle birlikte ortaya çıkan yeni küresel durum NATO’nun yeni bir felsefeye ihtiyacının doğmasında belirleyici olmuştur. Gerçekten de, SSCB’nin yıkılışı sonrasında geçiş döneminde, NATO ile Rusya arasında 1997’de Kuruluş Belgesi’yle başlayan ve 28 Mayıs 2002’de NATO-Rusya Zirvesi’nde NATO-Rusya Konseyi’nin (NRC) tesisine uzanan süreç, çeşitli faktörlerin etkisiyle devam ettirilememiş, çeşitli iniş çıkışlar ve son olarak Ukrayna’nın işgaliyle birlikte yakınlaşma ve işbirliği arayışları dönemini kapatmıştır. Bir daha kolayca açılmayacağı da söylenebilir. 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırıyla başlayan ve dün sona eren NATO Madrid Zirvesi’ne kadar uzanan ara dönemde, sadece NATO değil, AB, G7 vb. gibi yapıların da en önemli, zaman zaman da tek gündem maddesini Rusya ve Ukrayna teşkil etmiştir.

Bu vesileyle, NATO’nun yeni küresel gerçeklere uyumu bağlamında bağımsız bir uzmanlar grubu tarafından “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” başlığıyla hazırlanan Belge’nin de yine geçen yıl Brüksel Zirvesi’nde onaylandığı hatırlanmalıdır. NATO’nun önemli yol haritalarından biri olarak 2030 Belgesi; değişen küresel siyasi/ekonomik-güvenlik ortamı içinde NATO dayanışmasının güçlendirilmesi amacına yönelik çeşitli önerilere yervermektedir. Belge özetle; NATO’nun yeni vizyonunu, iç dayanışma ve üyeler arası uyumu güçlendirmeyi, gelecek dönemlerde karşılaşılacak tehditlere karşı direnci artırmayı, terörle mücadele gereğini, Rus tehdidine karşı direnç gösterme ihtiyacını, NATO içindeki görüş ayrılıklarının Rusya ve Çin gibi aktörlerin İttifak yapısı ve dayanışmasını istismarına imkan vermemesi gerektiğini, AB ve transatlantik bağların geliştirilmesini, salgınlarla, iklim değişikliği gibi sınamalarla mücadele edilmesi gerektiğini, ayrıca, İİT, Afrika Birliği ve Arap Ligi gibi yapılarla ilişkilerin önemini vurgulamaktadır.

Bu kısa yakın geçmiş hatırlatması üzerinden, Madrid Zirvesi’ne uzanan sürecin bazı son köşetaşlarına bakılması da yararlı olacaktır.

*AB Liderler Zirvesi ve G7 Zirvesi; Küresel ölçekte yeni bir uluslararası düzen arayışlarına yönelik çeşitli siyasi, iktisadi, sosyal vb. süreçler devam ederken, Madrid Zirvesi’nden bir hafta kadar önce gerçekleştirilen, AB Liderler Zirvesi (23-24 Haziran 2022) ile önceki günkü G7 Zirvesi ( 28-29 Haziran 2022) Madrid’e giden yolda önemli adımları teşkil etmiştir. (Hatırlanacağı gibi, Rusya, G8 üyesi iken 2014’de Kırım’ın işgali sonrasında buradan uzaklaştırılmış ve G8, G7’ye dönüşmüştü)

AB liderleri, Ukrayna’ya topyekun destek vermiş, Rusya’yı ağır şekilde kınamış, işgal bölgelerinden çekilmesi çağrısında bulunmuştur. Kiev’e askeri ve her türlü desteğini de yineleyen AB, bugüne kadarki yaptırım kararlarının ve geçen ay kabul ettiği 6.yaptırım paketinin Rusya’yı savaşı bitirmeye zorlayacağı da Zirve’de belirtilmiş, Ukrayna ve Moldova’ya AB adaylık statüsü verilmiş, ayrıca Gürcistan’ın da Avrupa perspektifini vurgulamıştır. (Son dönemlerde hemen her Zirve’de olduğu gibi, Türkiye’yi D.Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle yine kınayan AB, Türkiye’yi bir kez daha uluslararası hukuka, AB üyelerinin egemenlik ve toprak bütünlüklerine saygı duymaya çağırmayı da ihmal etmemiştir!)

1975’den itibaren ilk kuruluş yıllarında küresel ekonomi odaklı faaliyet gösteren G7 ise zaman içinde dış politika ve güvenlik, çevre, iklim ve sosyo-politik içerikli konuları da ilgi alanına dahil etmeye başlamıştı. Bu kez Almanya’nın evsahipliğinde geçtiğimiz hafta biraraya gelen G7 liderleri (ve özel konuk olarak çağrılan Hindistan, Endonezya, Senegal, G.Afrika, Ukrayna) keza bütün bu konular üzerinde durmuşlar, bir taraftan Çin’in Kuşak Yol Projesine karşı 600 milyar dolarlık “ G7 Küresel Altyapı ve Yatırım Girişimi”ni ilan ederlerken Rusya’yı ağır şekilde hedef tahtasına da yerleştirmişlerdir. Nitekim G7 Ukrayna Bildirisi “Ukrayna’ya mali-askeri destek taahhüdünde bulunmuş, Rusya’ya geri çekilme çağrısı yapmış, bu ülkenin küresel düzeyde soyutlanması çabalarının süreceğini de güçlü şekilde dile getirmiştir. Ukrayna’ya verilen kayıtsız şartsız güçlü desteğin yanısıra, iklim krizlerine karşı İklim Klubü ve Gıda Güvenliği Küresel İttifakı kurulması, enerji arz güvenliği, küresel sağlık gibi konular da G7 Zirvesi’nde ele alınmıştır.

B.Türkiye ve Madrid Zirvesi; Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte gelişen siyasi süreçte NATO’nun yeni genişleme dalgasının bu kez İsveç ve Finlandiya’nı adaylıklara bağlamında gündeme gelmesi, Türkiye için Zirve’nin en önemli yönlerinden biri olmuştur. Nitekim, soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte peyder pey adeta NATO’nun doğal üyeleri gibi hüsnü kabul görerek çeşitli NATO faaliyetlerine katılan, işbirliği yapan, Zirvelerde özel davetle yeralan, NATO tatbikatlarına evsahipliği (Mayıs 2022-İsveç gibi) de yapan İsveç ve Finlandiya’nın (Bu vesileyle bu ülkenin savunma bütçesinin NATO’nun öngördüğü GSMH % 2 eşiğini aştığı da belirtilmelidir) geçen ay sundukları üyeliğe kabul talepleri de Zirve gündeminin en kritik maddesini teşkil etmiştir. Bu konu Türkiye bakımından kendisiyle ilgili yönleri itibariyle Madrid Zirvesi’ne özel mahiyet kazandırmıştır.

Bu iki ülkenin başvuruları konusunda özünde haklı ancak zamanlama, söylem ve taktik yanlışlarıyla, Türkiye’nin gerek NATO yapısının gerek üye devletlerin tamamının karşısında konum alması ve görüşmelerin son güne kadar bir sonuca bağlanamaması Türkiye için Madrid Zirvesi’ni tarihi kılan nedenlerden biridir. Bu dönemde Türkiye, çeşitli çevreler, kamuoyu ve basında eleştiri oklarının hedefine dönüşmüş, eleştirilerini Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulamaya kadar taşıyan yorumlar da görülmüştür.

Son aşamada kabul edilen, bugüne kadar çeşitli forumlarda ve farklı yönlerden eleştirdiğimiz Üçlü Muhtıra’nın, en somut sonucunun iki ülkenin NATO üyelik sürecinin önünün açılması olduğu, buna mukabil Türkiye’nin taleplerinin karşılanması bakımından ağır bir dengesizliğin olduğu, terör örgütlerine yapılan atıflarda bile müphemliğin ve siyasi istismara açıklığın bulunduğu düşüncemizi koruyoruz. Atılan imzaların bile henüz kurumadığı bu aşamada ilgili Taraflardan Muhtıraya uyum konusunda gelmeye başlayan farklı görüşler de herhalde buna işaret etmekte, yeni bir kriz dalgasının ilk işaretlerini vermektedir. Önümüzdeki yakın dönemde görülebilecek (umarız) olumlu ve olumsuz somut sonuçlarla tarih bu konuda yargısını verecektir. Sonuçta 2 ülke NATO üyeliğini cebine koymuştur ve bu artık döndürülemez bir aşamadır. “Bu iki ülke bize taahhütlerini yerine getirmezse şöyle böyle yaparız” söylemlerinin de hiçbir gerçeklik zemini bulunmamaktadır. Pazarlık süreci bitmiş, geride kalmıştır. Kaldı ki bu Muhtıra, örneğin, NATO Genel Sekreteri’nin de imzasını taşısaydı ve iki ülkenin Parlamentolarının onayından geçerek daha güçlü bir mahiyet kazanabilmiş olsaydı, bu durum belgeye siyasi vasfının ötesinde hukuki bir çerçeve de kazandırabilir, ileride yorum farklılıklarında Türk tarafının referans verebileceği bir metne dönüşebilirdi. Türkiye süreçten maalesef zayıflayarak çıkmış gözükmektedir.

C. Yeni Dönemde NATO ve Madrid Zirvesi- Bazı Sonuçlar; Bu genel görünüm içinde Madrid Zirvesi’nin sonuçları neler olmuştur ve kabul edilen Sonuç Bildirisi ile Strateji Konsept Belgesi neleri öngörmektedir. Yeni NATO’nun yeni vizyonu hangi unsurları içermektedir.

*Ortak Bildiri ile özetle;

-NATO dayanışması ve Transatlantik ilişkilerin önemini vurgulamış, böylelikle Biden yönetiminin “ABD’nin Avrupa’ya geri döndüğü” söylemleri de somutluk kazanmış, NATO’nun üyelerini korumaya devam edeceği belirtilerek yeni Strateji Konsept Belgesi onaylanmış,

-Rusya ve ortağı Belarus en ağır ifadelerle kınanmış, uluslararası güvenliğe, hukuka karşı olmakla suçlanmış, Moskova İttifak güvenliğine, barış ve istikrara en büyük ve direk tehdit olarak tanımlanmış,

-Terörle mücadele önemli bir öncelik olarak belirlenmiş, her türlüsü en güçlü ifadelerle kınanmış,

-İttifakın doğu kanadının savaşa hazır acil müdahale güçlerinin sayısının 300 bine kadar artırılarak destekleneceği,

-NATO’nun stratejik ortağı AB ile işbirliğinin, en başta Rusya’ya karşı olmakla artırılacağı, BHersek, Gürcistan ve Moldova gibi ülkelere desteğin yeni açılımlarla güçlendirileceği,

-İklim değişikliği, siber-hibrit tehditlerle mücadele, kadın-erkek eşitliği, enerji güvenliği gibi başlıkların önemli olduğu, ayrıca,

-İttifaka her yeni katılım sürecinde bütün müttefiklerin meşru güvenlik kaygılarına cevap verilmesinin hayati önem taşıdığı belirtilerek bu çerçevede Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında Üçlü Muhtıra’nın imzalanmasından memnuniyet duyulduğu ifade edilmiştir,

*Strateji Konsept Belgesi’nde ise;

-NATO’nun 3 temel hedefi olan caydırıcılık, müşterek savunma ve kriz önleme görevlerini kararlılıkla sürdüreceği,

-Ortak Bildiri ile doğal olarak aynı yaklaşım ve ruhu yansıtan hususlar tekrar edilerek, Rusya’nın en büyük ve doğrudan tehdit olarak görüldüğü,

-Çin’in son derece açık olan hedef ve hırslı politikalarının ortak çıkar, güvenlik ve değerleri tehdit ettiği, ayrıca Çin ile Rusya arasında derinlik kazanan stratejik ortaklığın ortak değerlere zarar verdiği,

-Afrika’dan Orta Doğu’ya birçok bölgedeki çatışma ve istikrarsızların İttifakın ve ortaklarının güvenliklerine tehdit ettiği belirtilmiş ve

-Batı Balkanlar ve Karadeniz’in, Hindistan-Pasifik’in ve diğer bazı bölgelerin İttifak için önemi kaydedilmiştir.

Öte yandan, Madrid Zirvesi marjında Avustralya, Japonya, Y.Zelanda ve G.Kore liderlerinin katılımıyla yapılan I.NATO-Hind-Pasifik Zirvesi dikkat çekicidir. Bu toplantının NATO’nun küresel rakip güçleri sınırlama hedefleri kadar, bölgeye yönelik artan yeni ABD dış politikasının (QUAD, AUKUS yapıları) bir yansıması olarak da görülebilir.

Sonuçta; NATO Madrid Zirvesi önemli bir toplantı olmuştur. Küresel ölçekte kritik ve tarihi, siyasi, iktisadi vb.süreçlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleşmesi de bu önemi artırmıştır.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve sonuçları, Çin’in bölgesel/küresel ölçekte giderek daha fazla etkisini hissettiren gücü, Dünya’da yayılan otoriter yönetimlere karşı uluslararası hukuk düzeninin geleceği, iklim değişikliği, çevre vb. gibi insanlığın geleceği bakımından büyük önem taşıyan sınamalar ve diğer birçok başlık gerek Zirve Sonuç Bildirisi’nde gerek onaylanan Strateji Konsept Belgesi’nde vurgulanmıştır. NATO artık kendine sadece askeri-savunma boyutunda görev biçmemekte, küresel ölçekte birçok alanı ilgi alanında gören bir İttifaka dönüşmektedir.

2010 Strateji Belgesi, barış, istikrar ve güvenlik için Rusya/NATO işbirliğini, stratejik önemde görürken Madrid’de onaylanan yeni Strateji Konsept Belgesi ve NATO Madrid Ortak Bildirisi’nin bu kez Rusya’yı küresel ölçekte en büyük tehdit olarak kabul etmesi iki dönem arasındaki tutum değişikliğinin farklılığını en açık şekilde gösteren vurgulardan biri olmuştur. Yeni düzenin hasım kutuplarında NATO ve Rusya (ve muhtemelen de Çin) karşı karşıya olacaklardır.

Türkiye’ye bakarsak… NATO genişleme sürecinde izlediği tutumunun ve bunun getirdiği sonuçların, etkileri ileride görülebilecek olmakla birlikte, Türkiye’nin NATO içindeki konumunu ve üye ülkelerle ikili ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini de düşünüyoruz. İki tarafın talep ve beklentileri Türkiye aleyhine olmakla dengesizce Üçlü Muhtıra’ya aktarılmıştır. Türkiye dış politikasında topyekun bir yenilenmeye gidemediği takdirde dış politikasının bütün boyutlarında olduğu gibi, önümüzdeki dönemde NATO bağlamında da sorunlar yaşama potansiyelinin bulunduğu Madrid sürecinde kendini göstermiştir. Bu durumun ABD, AB boyutunda da kendini gösterebileceğini zaten beklenebilir. Özetle dış politika da yeni bir dönem ve yeni bir anlayış ihtiyacının Madrid Zirvesi’nden çıkarılması gereken en önemli sonuç olduğunu vurgulayabiliriz.