Hüseyin Acarlar


Bir Ramazan Ayında İrilere Masal(1)

Bir Ramazan Ayında İrilere Masal(1)


“Bu masalda adı geçen kahramanların gerçek yaşamla ilgisi yoktur. Tamamen(!) hayal ürünüdür. Ve yoğun ironi içerir.

Pirelerin berberlik yaptığı fi tarihinde, kırmızı halka ekvatorun şimaline doğru olan bölge yedi bölge diye anılır ve her bölgeye de iklim denilirmiş. Corc Dabılyu Puşt namlı evanjelist vahşinin, ab-ı hayat gibi aziz siyah elmas petrolü, “şeytanın uşaklarının” hizmetine sunmak için, iklimlerin dışında kalan “zulumat” denilen bölgeye dillere destan seferler düzenlediği, halefi Trompo’nun bu seferleri devam ettirdiği Biden Efendi'nin rüyalarında ve dahi Jale ninenin tıngır mıngır salladığı beşiğin gıcırtısı eşliğinde Tanju dedenin dilinden anlatılır imiş.

Erbab-ı Siyaset, Ehl-i Hikmet ve Ezcümle Hükemadan rivayet odur ki;

İbn-i Batuta, Marco Polo, Evliya Çelebi Batlamyus’un hendese ilminden istifade ile arzı dolaşa dursunlar, İslambolda kimselerin tanımadığı kendinden başka kimsesi olmayan yetmiş fersah uzakta, heft köyünden gurbete duçar olmuş, açıkhava fakültesi kaldırım mühendisliği ana film dalından mezun “İslam Vatanseversilistresavar” namında garip gurebadan bir çelebi yaşar imiş.

Evvel zaman içinde kalbur saman dışında, yedi hipermarket süprüntüsünün hemen yanı başında göğe ulaşmanın azminde gökdelen plaza isimli binanın ardındaki “Zümrüdü Anka Mehdi Efendi’den haber alamayınca, avare olup, az gidip uz gidip dere tepe düz gidip, sonunda bir arpa boyu yol kat edemeyen Ehl-i Cühela, Ehli Şamata, yılbaşı gecesi Nimet Abla’nın milli piyangosundan çıkacak talih kuşunun başlarına baharat kokular serpeceği ümidi ile gün geçirirken, Bizim İslam Vatanseversilistresavar kaldırım vazifesi icabı ile İslambol’un yedi tepesini dolaşıp harabü-l perişan vaziyette yedi renkli farklı bankanın yedi maskeli sahiplerinin kendisinin dolaşmasına neden olanlar olduğunu keşf edemeden yedinci bankın üzerine kendini bırakmış idi.

Şirket-i Hayriye vapurlarının ara ara çıkardıkları sesler martıların sesleri ile karışınca, bir senfoni oluşmuş, bu doğal senkronik musiki eşliğinde bankın üstünde uykuya varmış idi. Sarayburnu’nda Gülhane’ye sırtını vermiş şekilde uyuyan bizim İslam Vatanseversilistresavar’ın metafizik âleme uçan halıyla varması ile de rüya âlemi de başlamış idi. Train marka İsveç malı köstekli saatin akrep ile yelkovanının aynı zamanı gösterdikleri vakit için, Ahmet Cevdet Paşa’mız ile Grek’li Heredot Efendi, tarihi vesikalarında takvimin 21.asra dair olduğunda mutabıklar.

Biz dönelim fukara İslam Vatanseversilistresavar’a;

Bizimkisi Rüya âleminde kendini derin ve sığ ormanın arasına gizlenmiş, rakımlı tepede yedi pencereli yedi sarnıcı olan yedi bacalı köşkün içinde bulmuş.kimilerine saray kimilerine göre külliye denilen bu kudret sembolü mekanda Koridor boyu yedi kapı, her kapının başında ben diyeyim üç metre siz deyin beş metre boyunda beyaz giysilerinden ölüm dökülen ulemadan yedi zat var imiş. Birde masa görünüyorum kapının önünde Bir masa ve etrafında Altı zat-devletlü...Kapılar kapalı ve kilitli imiş. Azametli kapıların ardındaki duvarda yedi güzel prensesin tabloları asılı imiş. Kilitli kapıların açılabilmesi için İslam Vatanseversilistreavar’ın ayın on dördünde ay ışığı ısısı ile Cudi Dağı’nın tepesin çıkıp Mele-i Ceziri’nin mağarasında ikamet eden Cigerxun namlı yiğidin marifeti ile önce kardan aşure yapması gerekiyormuş. Kardeşlik aşuresinin suyunu tablolardaki prenseslere, yedi altın sarısı kaşıkla içirince ancak hakikat kapıları da ardına kadar açılabilecekmiş. Sonrasında prenseslerin dile gelip büyülü sözcüğü söylemesi gerekiyormuş ki barış ve huzurun kapısı açılabilsin, millet fakr-u zaruret ortamından felaha kavuşsun. Ve de her kapının kilidi dönebilsin. Böylelikle Mezopotamya’ya Anadolu'ya vedahi Diyar-i Run'a barış ve huzur gelebilsin.

Kilitlerin yerini de öğrenmiş yedi ulemadan.

Her biri kendi dilince söylemiş kilidin yerini:

Birinci kapıda duran Rabbani isimli derviş; “mektuplara nakşedilmiş sıla-i rahimde saklı” demiş.

İkinci kapıdaki Celaleddin Rumi isimli derviş,;

“hu deyip bir daha bu sözden dönmeden zikr halinde dönerken, sağ elin verdiğini sol elin görmeyecek şekle geldiğinde göreceğin masivanın ardında duruyor” demiş.

Üçüncü kapıda ki Hazreci;

“İnsanlardan bir kısım var ki onlara ‘emr-i bi'l-mâruf ve nehy-i ani'l- münker’i hatırlattığında ulaşabileceğini söylemiş. Bu kısım kimseleri tanıması içinde bir ipucu vermiş çelebimize. ‘Nımıjavan dü rek’at bu. Gofenda van hella hella!( namazları iki rekâttı. Halayları ALLAH ALLAHHH…)’

Dördüncü kapıdaki Yunus isimli derviş;

“kendini tanıdığın günkü ilim ile bulursun” demiş.

Beşinci kapıda bekleyen İbn-i Arabi adlı derviş; “kendi miracında can, mal, fikir, inanç ve neseb emniyetinin saklı olduğu sandıkta, yedi renk yedi kat beze sarılı” demiş.

Beşinci kapıda Şah Veliyullah Dıhlevi isimli derviş;

Yezidin sarayında hakkı haykıran Zeynebi haykırışı anlayan fukahayı işaret etmiş.

Altıncı kapıda bekleşen Maverdi isimli derviş; “Mülkün temelinde duran adalet duvarının tuğlasında saklı” demiş.

Yedinci kapıda duran Geylani isimli zattan sır odasını öğrenmiş. Bu odayı bulmak zor, lakin bulunca da anahtara gerek kalmıyormuş. Dilsiz, sağır ve körlerin birbirini ağırladığı oda da olanları çözmek için kalp gözüne ihtiyaç varmış. Devam edecek...