Hüseyin Acarlar


Duy Ey Yurdum İnsanı

Duy Ey Yurdum İnsanı


Ey Yurdum insanı titre ve kendine gel!

Resul-ı Zişan Hazreti Muhammed (as) için mevlit kandilinde camiye koşarsın, tebrik SMS lerini ihmal etmez, 'gül peygamberim' der, ismini duyunca salavat getirirsin. Sosyal medyada hadislerini dolaştırırsın. Menkıbelerinden gözyaşların sel olur. Ama saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin!

Sana “Sizin en hayırlınız, Kuranı Öğrenen ve öğretendir” der. Sen Kur’an’a yaklaşmazsın!

“Birbirinizi sevmedikçe kâmil iman etmiş olmasınız” der. Sen nefreti körükler, ötekileştirirsin!

Sağ elime güneşi sol elime ayı verseniz ben davamdan vazgeçmem” der. Sense akrobatik taklalarla fır döndülere alkış tutarsın.

Eğilmekten ve dönmekten omurgan kırılmış, gözlerin gönence bakışlı, bakışların bilgiçlikten oburlu, aklın firarda, gönlün hedonist.Eyvah ki eyvah... Her iki cihanda eyvah!      

Yapmayın dediklerini yapar, etmeyin dediklerini eylersin!

Ey Güzel yurdumun güzel insanı;

Hazreti Hüseyin’in mübarek başı için ağlarsın. Muharrem de aşure olur dağılırsın. Mersiyeler, ağıtlar olur akarsın. Gel gör ki Mübarek  başını alan Yezit gibi  kardeşlerine davrandığının farkında değilsin.  Gönlün Hüseyin’den yana, kılıcın Yezitten yana salınır. Hüseyin gibi çağlar, Yezit gibi içersin.

Adil Ömer’in filmini yapar, masal kahramanı edasıyla översin, Adaletinse Faruk’ça değildir.  Adaletinin ruhunu Montesquieu’nün kanunlarında arar, adaleti bıçaklayan ele, kol kanat olursun.

Bencilliğinle mahmur, nankörlüğünle mağrursun. Zinnureyn Osman’ın cömertliğini sohbet konusu yaparsın da akraba-i taallukuna bile bir çay ikramını minnet eylersin.

Ali için mızrabın teline yanık türkülerin düşer. Alinin yaşamadığı bir dini Ali dini yapar, onu hançerleyene el olursun. Sen ki Ye’sub’ud–Din ve’l–Müslimin (dinin ve Müslümanların önderi),Pir –i Ali siyasetini başarısız bulur, Muaviye politikası güdersin. Tercihlerinle hep Muaviye’ye oynarsın.

Ey Kavmim;

Kendi peygamberlerini taşlayan, linç eden, çarmıha geren İsrail Oğulları gibi, iyilerini taşlıyorsun.

Sen ki peygamberlerin risaletinden ve tarihin Sunnetullaha uygun akışından haberdar olmuyorsun. Duymak istediklerini deyince beni de duymak istemezsin.

Ey Güzel yurdumun güzel insanı Musa (a.s)’yı hatırla!

Hani Musa(a.s), Allah tarafından kendisine dini hükümler (On emir) verilmek ve orada kırk gün kalmak üzere Tur-i Sina dağına davet edildi. Hz. Musa dağa giderken yerine kardeşi Hz. Harun’u bıraktı ve Putları ilah edinmiş Mısır hayatına geri dönülmemesi için sıkı sıkıya tembihlerde bulundu.  Hz. Musa’nın ayrılmasından hemen sonrasında Mısırlılar Nebi Harun’u zorbalıkla tasfiye ettiler. Samiri denilen birinin emriyle kadınların bütün ziynet ve takılarından Böğüren bir altın buzağı heykeli yaparak ona tapınmaya başladılar.  Hz. Musa(a.s) iki levha ile birlikte (On emir) geri döndü ve kardeşi Hz. Harun’u toplum önünde emanete sahip çıkamaması nedeniyle hırpaladı. Hz. Harun kendisine yapılanlarla birlikte olanları aynıyla anlattı. Hz. Musa kardeşi Harun’a yaptıklarından pişmanlık duydu ve yanına kavminden yetmiş kişi alarak tövbe etmek üzere tekrar Tur-i Sina’ya gitti. Orada Kur’an-ı Kerim’in tanıklığı ile aynen 'Rabbim 'dedi, dileseydin bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? ( A’raf suresi 155)

Şimdi Samiri'nin torunları;  zihnini,insan olma erdem ve  duygularını çaldı görmez misin? Onlara söve söve onlara hizmet eden cyburglara dönüştün.

Ey Yurdum insanı; Hatırla!

Muhammed (s.a.s) ALLAH (C.C.) ın Risalet’iyle şehre döndüğünde, en yakın akrabalarıyla Kureyş ulularını ve Mekke topluluğunu bir araya toplamıştı ve demişti ki; Ey Mekkeliler, Ey kavmim! Size şu dağın arkasında bir düşman ordusu var ve şehrinize girmek üzeredir desem ne dersiniz?  Başta Mekke uluları olmak üzere hepsi;'sana inanırız. Çünkü sen Muhammed-ül eminsin ve şimdiye kadar senden hiç yalan sadır olduğuna şahit olmadık' dediler. Kavminin bu cevabı üzerine devam etti Resul-ü Zişan ; 'Ey kavmim, Ey Mekke’nin uluları! Allah beni aranızdan peygamber olarak seçti. Size İslam’ı anlatmak ve Hakk’ı teklif etmekle görevlendirdi' dediği anda başta akrabaları olmak üzere bütün Mekke ileri gelenleri onu biraz önceki şahitliklerini unutmuşcasına yalancılıkla suçladılar. Ve etrafından dağılıverdiler. Bu Mekke topluluğu için yeni bir hayat tarzı, Mekke Uluları içinse statülerini kaybetmek anlamına geliyordu.  O kim oluyordu ki haşa; Ebu Süfyan’ın parası pulu kervanları vardı. Zeki ve bilge bilinen Amr bin Hişam (Ebu Cehil)’a karşı meydan okumak kolay değildi.  Tarihin kavi gerçeği Mekke’de sergilendi. Korkulan ve dünyalık umulanın yanında yer almak.  Güce taraf olmak ve hakkı taşlamak…

Ey Güzel yurdumun güzel insanı;

Sen Taif’te Peygamberimizi taşlayan Sakîf Kabilesi gibi davranıyorsun!

Bir bak haline! Mesih’in tabiri ile 'badanalı kabirlere benziyorsun'. Cilalı ve parlak görüntünün altında çürümüş ruhun figan ediyor. Ve sen duymuyorsun. İyilerin seni terk ediyor ve sen görmüyorsun. Dilin lal olmuş ödleklikten ve akletmiyorsun “Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûne/Onlar, sağır, dilsiz, kördürler ve (artık) geriye dönüşleri de yoktur.” ayetini hatırlattığımı hatırla Ey yurdum insanı!  Zira sen bu halinle, celladını doğuran talihsiz analara benziyorsun...