Hüseyin Acarlar


Yeni Paradigmalara Seslenişler -5-

Yeni Paradigmalara Seslenişler -5-


Demokrasi –İktisat- Eşitlik ya da Bankada Tanrıyla Düşeş Atmak

 

“…Bankacılık sistemini hukuk çerçevesine sokamadık. Bu zayıflık bir gün gelip anayasal düzeni yıkabilir. Bugün dahi bir takım ahlâksızlar halkın ekmeğiyle kumar oynamaktalar. Bankacıların bu arsızlığı gelecek kuşaklara yük olacaktır. ... Amerikan halkından önce hiç bir ulusun kaderi para hırsına ve özel kişilerin hokkabazlığına terk edilmemişti. O kişiler ki ticaret aracı olan paranın dolaşım miktarını milletin ihtiyaçlarına değil kendi çıkarlarına göre arttırırlar. Bir kâğıt seliyle mülkiyetin cari fiyatını şişirirler, sonra o mülkiyeti yok pahasına alırlar ... Serbest ticarete ve rekabet kurallarına aykırı olan bu iş yapıldı ve yine yapılacaktır. Üstelik kanun yapıcıların gözü önünde hatta koruması altında! Adalet, erdem, ödev bize emrediyor: Bütün memleket yağmalanmadan önce bu hırsızlar durdurulmalıdır …” (ABD eski Başkanı(1801-1809)Thomas Jefferson, özel mektuplarından)

Diyalektik yorumlama (Cem’ul-ezdad ya da zıtların toplamı) bizi tüm karşıtları ve karşıtlıkları bir arada görmeye yöneltir. Karşıtlar iç içe geçerek cem (toplama) olunmaz. Karşı karşıya dururken cem olunurlar. Yani birine bu hem uzun hem kısadır diyemezsiniz. Tek tanımlama yaparsınız. Bu hem doğru hem yanlıştır demezsiniz de ya yanlış, ya doğru yargısını kullanırsınız. Sıfatlarda ona göre şekillenir. Bu kötü insan dediğinize aynı zamanda güzel insandır diyememek gibi ancak kısa dediğinizde karşıtı uzunla tanımlayabilirsiniz. Faiz denince; para, banka, din, alışveriş gibi kavramlarla tanımlama yapılabileceği gibi

Anakronik olarak bazı tarihsel sabitelerin altını çizelim evvela.

Yahudilik ve Hristiyanlıkta da faiz haramdı. Yasak en ağır biçimde “Ben-i İsrail’e” yapılmışken -İslam’daki ribanın karşılığı Yahudilikte ribbittir- bugün faizi en fazla uygulayan ve bu yolla zengin olanlar da Yahudilerdir. Çünkü zaman içinde Yahudi ulema faiz yasağını yumuşatan, hatta kaldıran yorumlar getirdiler! Aynı şey Hristiyanlıkta da yumuşatılarak ortadan kalkmış bulunuyor. Bugün, riba/faiz yasağı tahrif edilemeyen Kur’an ahkâmıyla sabit sadece. Buna mukabil faizin tapınak kökenli olması şirkin boyutunu gösterir nitelikte.

Faizin tarihi üzerinden bugünkü bankacılık düzenlemelerine kadar gelen, olaylarla desteklenmiş analitik değerlendirmelere bakıldığında şu görülecektir:  Tapınaklar borç alışverişinde ilk sistemli ve kayıtlı faiz merkezlerdir. Tefeciliğin ilk kez tapınaklarda alındığı siz şaşırtmamalı. Buna karşılık o dönemde ortaya çıkan tefecilerin, tapınaklardaki  yüksek faizden daha düşük oranlarda faiz uyguladıkları ve bir anlamda ters tefecilik yapmaları- ters valör gibi-sizi şaşırtır mı bilmem?

Tefecilerin ortaya çıkışının gerçek tefeci konumundaki tapınakların tekelci yapısını kırmaya yönelmesi de garip. Yani asıl tefeciler dini temsil eden tapınak rahipleri olurken, sivil tefeciler onların tekelci konumunu kırmak için çıkıp daha düşük faizle işlem yapıyorlar. Çek işlemlerinin mucidinin de tapınakçılar (templiye) olduğunu bir yere not edin. Bu tarihsel süreçle birlikte demokratik gelişim ve dönüşüm yaşanmıştır.

Batıda demokrasinin gelişim serüveninde çıkan sonuç şu ki; zaruretlerin doğurduğu bir yönetim anlayışı olarak bugün liberal demokrasi hâkimiyeti var. Sanayi devrimi, işçi sınıfı, teknolojik ilerlemeler merkezi imparatorluklar yönetimini yıkmış, soyluluk anlayışı, burjuvazi, aristokratik kişi ve kurumlar el değiştirmiş isim değiştirmişti. Bu kez gücü elinde bulunduran madeni paradan kâğıt paraya geçişle kâğıt paranın gücünü elinde tutan finans sahiplerinin iktidarı olmuştu.

2008 küresel krizde ve  öncesinde kadife devrimler toplamında çıkan sonuç; finansı elinde tutanlar iktidarları istediği şekilde domine ederler gerçeğidir. Yerel güçlerle finans tröstünün kavgasında her ikisi de iktidara talip. Savaş dijital rakamlar tabelasında bankalarda cereyan ediyor. Bugün alım satım özgürlüğü(!) tamamen küresel bankaların elinde. Bu sistemin adı liberal demokrasi. Alıp satma özgürlüğü küresel finansın müsaade ettiği ölçüde ve halkın bankanın kölesi- bankalar köle değil mudi ifadesinin kullanır- kaldığı müddetçe sistem faiz üzerinden işlemeye devam eder. Modern demokrasi anlayışında bireye vurgunun fazla yapılması bununla doğrudan ilgilidir. Kişi toplumsal hareketin dışında olduğu sürece tüketici birey olarak haz ve mutluluk verdiğini düşündüğü her şeye sahip olma hayali ve bencilliğiyle bir değerini yok etmeye dönük terminatör modunda yaşar. Ve istediklerini elde etmek için bankalar mabet görevini görür. Rezzak olan ALLAH yerine zihinlere kodlanan bankanın vereceği kredilerdir. Buna odaklı birey hipnoz edilmiş gibi komutlara uyar.  Sonuçta maddeciliğin insani ve ilahi değerlerin önüne geçtiği toplumlarda arsızlık bireysel anlamda tavan yapar. Paranın getireceği güç; narsist, egoist, fırıldaklık katsayısı yüksek bireyler yetiştirir. Bu durumda okumuş olanlar yani mektepliler, okumamış çocuklara göre en tehlikeli sınıf halini alır. Ne mi demek istiyorum? 

Sosyal psikolojide yaşanıp yaşanmadığı bilinmeyen bir olay sıkça örnek verilir. Rivayet odur ki;

New York ‘taki bir banka soygununda hırsızlardan biri banka içindeki çalışanlara bağırır:

Kıpırdamayın! Para devletin, hayatsa sizindir.  Herkes sessizce yere uzansın.

'Buna anlık akılla ikna denir '

Hırsızlardan üniversite mezunu en genç olanı çuvallara doldurulmuş paranın ne kadar olduğunu merak eder ve “sayalım” der. Liderleri olan ilkokul mezunu yaşlı hırsız itiraz eder: 

Aptal mısın? Bu çok para ve saymamız uzun sürer, bu gece ne kadar para çaldığımızı haberlerden öğreneceğiz!

'Bunun adı tecrübe'

Hırsızlar bankadan çıktıktan sonra banka müdürü şube müdürüne der ki: “polisi çabuk ara” ama şube müdürü:

Hayır! Bekle 10 milyon dolar alıp kendimize saklayalım. Daha önce zimmetimize geçirdiğimiz 70 milyon doları da ekleyelim!

'Buna akışına yüzmek ve durumu lehine çevirmek denir'

Banka müdürü onaylar sonra da:  “Her ay soygun olsa ne güzel olur” der.

“buna çok ileri gitmek denir'

Ertesi gün haber ajansları bankadan 100 milyon dolar çalındığını bildirir!

Hırsızlar parayı tekrar tekrar sayarlar. Her seferinde miktar 20 milyon dolardır.

Banka müdürü suya sabuna dokunmadan 80 milyon dolar almıştır.

Maskeli hırsız ile kravatlı hırsız arasındaki fark bilgiydi.

'Bunun da adı bilgi altına eşittir'

Banka müdürü milyoner olmuştur. Bununla borsadaki tüm kayıplarını bu soygunla telafi ederek saygınlığını korur. Ve adı hiçbir zaman hırsız olarak anılmaz.

Bunun adı da risk almaktır. Müdür saygınlığını korur. Hırsızların ki ise hayatlarını risk olarak ortaya koymak olmuştur.

Gerçek hırsızlar çoğunlukla yüksek rütbeli olanlardır.

Ama 'hırsız' olarak tanınanlar hep ev işyeri ve cüzdan hırsızları olacaktır.

Devam edeceğiz…