Alper Aksoy


İnsanlığın Çaresizliği

İnsanlığın Çaresizliği


Bütün Dünya'da hükumete bağlı medya organları 'Büyük başarı' naraları atıyorlar.

Yok öyle bir şey!

Gözle görülmeyen bir virüs bütün devletlere diz çöktürdü.

Önce sınırlarda ateşölçer cihazları ile kontrol başladı, sonra anlaşıldı ki Korona yüksek ateş belirtisi göstermeyebiliyormuş.

Önce güvenli uzaklık 1 m dediler sonra 2 metreye çıkardılar, son araştırmalar gösterdi ki 8 m olması gerekiyormuş.

Virüs havada 20 saniye asılı kalabiliyormuş.

Buna göre 8 m uzaklık da fasa fiso...

'Koronayı yendi' denilen insanlar konusu da palavra, yeniden nüksedip etmeyeceğini zaman gösterecek.

İnsanlık kirlettiği dünyada cezasını çekiyor.

Denizleri plastik çöplerle, atmosferi zehirli gazlarla, karaları asfaltla, beton yığınları ile doldurduk adına 'medeniyet' dedik.

Son 150 yıldaki doğa kirliliği insanlığın önceki tarihinin en az 1000 katıdır.
Gezegenimizdeki bütün devletler Korona karşısında acizdir, çaresizdir, 'Büyük başarı' yalanları ile kimse kimseyi kandırmasın!..

Ah bu siyasetçiler, insanları kolay kandırabiliyorsunuz ama Korona hepinizi tek yumrukta nakavt etti.

***
 

Türk Milliyetçileri sivilleşemediği sürece derin yapıların güdümünden kurtulamayacaktır.

Sivilleşme elbise işi değildir; bağımsız düşünme, konulara eleştirel yaklaşma, katılımcı tam demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunma ile başlar.

Biz daha orada değiliz... Bütün enerjimizi 'Benim liderim seninkini döver' polemiklerinde harcıyoruz.

***

Bir Reşadiye türküsü şöyle der:

'Yürü güzel bir bakayım boyuna

Kurban olam, ben o yarin huyuna

Benden başkasına gönül verirsen

Kıran girsin sülalene, soyuna.'

Şu bizim 'Yerli ve milli' taklidi yapan siyasal islamcılarımız var ya, hani onların 'pandemi' dedikleri şey işte bu türküde geçen 'kıran'dır.

Ben de onlara diyorum ki:

'Türkçe'den başkaya gönül verirsen

Pandemi girsin ciğerne, soyuna.'

 

***

D. Mehmet Doğan Ülkücülerin yanlış bir çizgiye kaydığını konu alan bir yazı kaleme almış. Kendi penceresinden baktığında haklıdır. Ama olaylara tek pencereden bakmak doğru değildir.

Doğan'ın yüzüne karşı defalarca söylediğim bir tespitim vardır:

'Bütün yazıları dört kavram etrafında döner durur: Atatürk, Anıtkabir, harf devrimi, batılılaşma... Sosyoloji, psikoloji, küreselleşme, çağın getirdiği yeni sorunlar asla ilgi sahasına girmez, kavram fukaralığı içinde kıvranır durur...'

Mehmet Doğan'ın doğrudan ya da dolaylı olarak Atatürk'e itelemediği bir yazı kaleme alması kıyametin büyük alametlerinden sayılır.

Kendisi Nurettin Topçu ekolünden gelir ama Topçu'nun Müslümanların ufkunu açan eleştirel bakışının, sosyolojik ve fikri derinliğinin fersah fersah uzağındadır. Varsa da yoksa da Atatürk, Anıtkabir, harf devrimi sakızını sündür babam sündürür.

Doğan'ın 'Ülkücüler Nereye Gidiyor?' yazısında da değişen bir şey yok; eski hamam, eski tas... 'Ülkücüler Atatürk'ü sevmeye başlamışlar, rotalarını bu yüzden şaşırmışlar' yazının özeti bu.

Evet Atatürk'ü sadece Ülkücüler değil toplumun bütün kesimleri, hatta bir kısım İslamcılar da yeniden keşfediyor sevmeye başlıyor ve sahip çıkıyorlar, Doğan'ın bütün sıkıntısı bu.