Mustafa Güçlü


Medeniyet, kültür, eğitim ve terbiye

Medeniyet, kültür, eğitim ve terbiye


Batı, ortaya attığı ?sosyal evrim? teorisi ile en yüksek zihni tekniklerle elinde ettiği medeniyet anlayışını, dünyaya doruk nokta olarak takdim ederken, insanlıkla bağdaştırılamayan davranış ve tutumlarını gözden kaçırmaya çalışmaktadır. Gücü putlaştıran Roma?nın, tahrif edilmiş iman öğretisinin üzerine inşa edilmiş Hristiyanlığın, insan iradesini ve aklını her şeyin özü ve kaynağı sayan Hümanizmin bir karışımı olan Batı medeniyetini, dünya toplumlarının kaçınılmaz olarak tekamül edeceği bir doruk nokta olarak görmek ve insanlığa bunu bir hakikat gibi sunmak, Avrupa ideolojisinin temel hareket noktasıdır. Ancak ilahi kaynaktan beslenen şefkat ve merhamet duygusundan yoksun bu anlayışın, insanlığın geneline kuşatacak ve ulaşılması gereken bir doruk nokta olması mümkün değildir. Batının tüm bu gayretleri, kendi ekonomik menfaatlerinden kaynaklanan politik ihtiraslarını ahlaken meşrulaştırma çabalarının tezahürüdür. Diğer bir ifade ile Avrupa medeniyetinin ulaştığı safhanın, insanlık için en yüksek ve içinde erinilmesi gereken en son nokta olduğu iddiası, Batının dünyayı kan ve gözyaşı gölüne çevirirken nasıl bir hastalıklı ruh haline sahip olduğunun en somut göstergesidir. Batı medeniyeti, sömürüye dayalı dünya egemenliği idealini, Batının dünyayı medenileştirme misyonu olarak görmektedir. Bunun en son ve tipik örneğini, Avrupa medeniyetinin uzantısı olan Amerika?nın, dünya petrol ve doğalgaz rezervinin önemli bir kısmını elinde tutan Venezuela?nın seçimle gelen Devlet Başkanını, Venezuela?ya demokrasi getireceğiz iddiası ile gayri meşru sayması ve Batılı devletlerin bu kararı kabul ettiğini açıkladığı olayda rahatlıkla müşahade etmekteyiz. Aslında Avrupa ideolojinin demek istediği şudur: ?Batı kültürünün ilerlemiş hali medeniyettir ve kendilerince geri kakmış ve gelişmekte olan diye tarif ettikleri tüm toplumlar ve milletler Batının çıkarlarına göre ?demokratikleştirme? kılıfıyla dizayn edilmelidir?. Bu ise kabul edilebilir bir durum değildir.

Batının ihtiras içeren ?sosyal evrim? teorisine karşı durabilecek yegane direnç merkezi, en hakiki medeniyet kaynağı İslamiyet?tir. Medeniyetler inanç ve ona bağlı olarak bir ahlak nizamı kaynağıdır. İslam medeniyetinin kamil insan modeli, nefsin bencil istek, arzu, duygu ve düşüncelerine esir düşmeden, aklını İslam?ın nuru ile doldurup, Allah?ın emir ve yasaklarına uyarak, iyiyi güzeli ve doğruyu tercih eden insandır. Toplumların adalet üzere inşa edilerek  huzur içinde yaşanmasının sırrı, tarifi yapılan insan modeli ile dünyayı sarıp sarmalamak isteyen İslam medeniyetinde saklıdır.  Zira toplumda ahlak ve ruhi olgunluk zorla değil bireylerin istek ve gönüllülüğüyle elde edilebilen bir iman meselesidir. İslam medeniyeti kitaplı bir medeniyettir ve imanla kemalata ermiş aklıselim anlayışı çerçevesinde, pergel metaforu ile evreni dolaşır ve kuşatır. Bu hakikatten uzak bir iman tasavvurunun ürünü olan Batının temsilcisi olduğu aklı sakim zihniyet ise adeta nereye gideceği bilinmeyen rotasız bir gemi gibidir. Aslında tüm bu ifade edinilenler Batı medeniyetinin, insanlığı sürüklediği çıkmazdan kurtaracak yegane bakış açısının Milletimizin Anadolu?da ortaya koyduğu Türk-İslam medeniyet tarihinin bilgi ve ameli tecrübe birikiminde olduğunun izahıdır. Bu hakikat dikkate alındığında, Batılı devletlerin Türkiye Devleti ile neden bu kadar uğraştığı daha iyi anlaşılmaktadır.

Bugün dünyada meydana gelen adaletsizliklerin son bulmasında mazlum milletlerin umut ışığı olan Türk Milletinin en önemli meselesi, ait olduğu medeniyete sahip çıkmak ve bütünleşmektir. Yani bir çocuk başta en yakınındaki ebeveyninin halinde, tavrında, sevincinde, hüznünde, düşüncelerinde, yorumlarında İslamiyet?in yön tayin edici gücünü görmelidir. İmanın kazandırdığı nefse hükmedici iradeyi, zorluklara karşı azimle mücadele etme gücünü, alınteri ile kazanma gayretini, dürüstlüğü ve erdemli olmayı çevresinde görmelidir. İşte İslam medeniyetinin, inanç ve ahlak nizamına sahip çıkış ve bütünleşme manasına gelen bu gelişme, sosyal hayatın etkileşimlerinde toplumsal değişim olarak tezahür edecektir. Bu kutlu değişime süreklilik kazandıracak olan terbiye sistemi ise peşi sıra gelecektir. Böylece eğitim, nesillerimize medeniyetimizin değerleri ve ruhu ile beslenen bir terbiye vermiş olacak ve medeniyetimizin devamı ve kültürün ilerlemesi sağlanacaktır. Netice itibari ile Batı?nın insan fıtratına ters medeniyet anlayışının panzehiri olan İslam medeniyeti tarihte olduğu batıla galip gelerek insanlığa huzur ve güven temin etmiş olacaktır.