Kerime Yıldız


YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ, VİYANA'DA BATI MÜZİĞİNİ DEĞİL, 'ESKİ MÛSİKİMİZİ' TANITMALI

YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ, VİYANA'DA BATI MÜZİĞİNİ DEĞİL, 'ESKİ MÛSİKİMİZİ' TANITMALI


Viyana?yı, ilk defa geçtiğimiz yaz görmek kısmet oldu. Görene kadar benim için, Türkleri atlarının ayakları altında ezmek isteyenlerin şehriydi. Görünce de öyle oldu maalesef. Muhteşem mîmârîsi, tertemiz sokakları, her taraftan yükselen klasik müzik, beni büyülemedi. Ne kadar güzel olursa olsun, Viyana?da yeterince heyecanlanmam imkânsızdı. Çünkü ben, Viyana Millî Kütüphânesi?nin önüne dikilmiş heykelde haçlı atlısının ayakları altındaki Türk?tüm.

Yücel Çakmaklı?nın ?Memleketim? filminde Doktor Mehmet, Viyana?da müzik eğitimi alan Batı kültürü hayranı Leyla?ya, bu heykeli göstererek, ?Ne yaparsan yap, onlar için busun!? diyordu.   

Mezkûr heykelin altında yamacıma oturttuğum gençlere, bu filmi anlattım ve şöyle sordum:

?Bizim memleketimizde bir Avrupalıyı atımızın ayağı altında ezen bir heykel dikmeye kalksak neler olur??

Kendi medeniyetine âşina olmayan bir Osmanlı torunu, böyle bir heykel karşısında iki türlü tepki verir. Ya kendine gelir veya heykeli dikenlere benzemek ister.

Yahya Kemal, İstanbul?dan kaçarcasına Paris?e gittikten sonra kendi medeniyetini keşfetti. Fransız şâirlerinin eski Yunan?a atıf yapmaktan gururlanmaları, onu çok etkiledi ve kendi şiirinin peşine düştü. Bundan sonra kapılar peşpeşe açıldı. Şüphesiz ki Yahya Kemal, Byron ve Hügo gibi Yunan hayranı şâirlerin, heykeldeki misâl Müslüman Türk düşmanlığını da fark etmişti. Bundan ezilmedi; bilakis kendine geldi. Hayran olduğu Batı?nın içyüzünü, bize olan nefretini gördü.

Memleketim filmindeki Leyla, Yahya Kemal?i temsil ediyor desem, yanlış olmaz herhâlde.

Geçen hafta pazar günü Yalçın Çetinkaya, Yeni Şafak?da bir Viyana yazısı kaleme aldı. Yunus Emre Enstitüsü Viyana Bürosu?nun dâvetlisi olarak Viyana?ya giden Çetinkaya, köşe yazısında pek güzel bir ?müzik şehri Viyana? tasvirinden sonra Enstitü tarafından düzenlenen müzik faaliyetinden bahsediyor. Ferit Alnar bestelerinin başarıyla icra edildiği konseri anlattıktan sonra şöyle devam ediyor:

?Viyana gibi bir müzik şehrinde Viyanalılara ve orada yaşayan Türklere, Viyana?da müzik eğitimi almış bir Türk bestecinin eserini dinletmek, benim açımdan oldukça ilginç bir tecrübe oldu. Ancak unutmamak gerekir ki Avrupa ve özellikle Viyana, müzikte senfonik dili bizden daha iyi biliyor. Bu konser elbette önemliydi ama özellikle bundan sonra yapılacak müzik etkinliklerinde Mozart ve Beethoven gibi bestecilere ilham kaynağı olan Osmanlı/Türk müziğinin eserlerini de dinletmek çabası içinde olunması gerekir. Bizim müziğimiz, kimliğimizin ifadesidir. Bizi anlatmaktadır. Dolayısıyla, ülke dışındaki merkezlerimizde kendi müziğimize dâir güzel örneklerin de nitelikli sâzende ve hânendelerimiz tarafından sunulması gerekmektedir.?

Rahmetli Çinuçen Tanrıkorur, bir yazısında şöyle diyor:

?Bir müzisyenin kendi müziği konusunda câhil olmaya hakkı olabilir mi? Bizim batıcılarımız Türk müziği konusunda bilmedikleriyle karşılaşınca veya bizim müziğimizi onlardan daha iyi bilen Batılı besteci veya orkestra şeflerini görünce, 'Evet ama biz çağdaş..' filan diye kıvrılmaya başlarlar, eziklikten. Batılı da içinden güler, bu papyonlu ??.?

Çetinkaya?nın bahsettiği gibi senfonik dili bizden iyi bilen Viyanalılara klasik Batı müziği konseri vermek, eziklik değil de nedir? Bu ezikliğin tavan yaptığı bir misâl vereyim: 1983 yılındaki Eurovision şarkı yarışmasına Batı müziğini öven ?Opera? isimli besteyle katılmış ve hiç puan almadan dönmüştük.

Yeni öğrendiğim bir hâdiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum. 'Devlet Konser Salonu?nda Itrî konseri verilirse devlet sanatçısı pâyemi iâde ederim' diyecek kadar klasik Türk müziğinden nefret eden keman virtüozu Suna Kan, yurt dışına bir konsere gittiğinde çok az dinleyici gelmiş. Adamlar, ?Biz zâten bu müziği biliyoruz. Sizin müziği merak ediyoruz.? türünden bir şeyler söylemişler. Acaba Suna Kan, burada yaptığı gibi onlara da diklenerek, ?Babam bize alaturka müzik dinlemeyi yasaklamıştı, bilmiyorum.? demiş midir?

Viyana?da sokaklarda bile nefis konserler veriliyor. Yâni kendi müziğini bizden dinlemeye Viyanalıların ihtiyacı yok. Bu, tereciye tere satmaktır ve dahî ezikliktir. Bunu yapanın, millî kimliği olan ve Yunus Emre?nin adını taşıyan bir kurum olması, doğrusu çok tâlihsizce.

Müziğimiz, kimliğimizin ifâdesidir. Yahya Kemal?in dediği gibi, eski mûsikimizden anlamayan, bizden bir şey anlamaz. Yunus Emre Enstitüsü, Yalçın Çetinkaya'nın tavsiyelerini dikkate almalıdır.