Dün sınav vardı, akşama kadar üzerimde bir ağırlık var, duyduklarımı bir de ben araştırayım dedim. Akşamdan bu yana kalbimdeki yük ağırlaşıyor işin doğrusu. Sabah, çocukluk arkadaşım bir söz göndermiş: “Fikirlerine değer veriyorsan, saygı; endişe duyuyorsan, kaygı.”
Felsefe tanımlarımdan birisi de içerdiği için sosyal medya sayfamda yayımladım. Çünkü ülkede ekonomik sıkıntıya ilaveten psikolojik ve sosyolojik gerilim var ve artarak devam ediyor. Cumhur İttifakı’nın “Terörsüz Türkiye” açılımları, Türkiye Millet Meclisindeki komisyon toplantıları, Meclis Başkanı’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın eleştiri karşısında ifadeleri ve komisyonu terketmesi, daha sonra Adıyaman Üniversitesi'nin 2025-2026 Akademik Yılı Açılış Töreni'ndeki konuşmasına konuyu taşıyarak şöyle dedi: “Bir devlet politikası olarak Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu vasıtasıyla millet desteğine dönüştürdüğümüz projeyi en kısa zamanda sonuçlandıracağız.(..) Bazı çakalların kıyıda köşede beklediğini ve bu terörsüz ortam sağlanmasın diye ellerini ovuşturduğunun farkındayım.”
Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu Numan Kurtulmuş'a 'Çakal Kim, Bozkurt Kim Bilmez; ‘Geldikleri gibi giderler!’ diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Bozkurt”, ona ‘ölüm fetvası’ veren Mustafa Sabri Efendilere ‘Çakal’ diyoruz diyerek cevap verdi.
Cumhur İttifakı içinde yer alan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, “Toplumun içerisinde Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi hakkındaki açıklamasını alıntılayan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren; “Hangi adalet duygusundan bahsediyorsunuz Sayın Yapıcıoğlu? Faili meçhuller, sokak ortasında infaz edilen gençler… Selahattin Demirtaş, şiddeti meşru gören değil, demokratik siyaseti güçlendiren bir aktördür” sözleriyle tepki gösterdi. Bu paylaşıma HÜDA PAR Milletvekili Şehzade Demir; “Hendeklerle öldürdüğünüz yedi bin Kürt gencinin, Beykoz Vadisi’ne gömdüğünüz on beş bin Kürdün, Suriye’de Amerika’ya feda ettiğiniz on iki bin Kürt insanın adaleti olabilir mi?” diye cevap verdi.
Bunlar ulusal siyasetteki gerilimleri gösteren ifadelerden bazıları; “Terörsüz Türkiye” söylemini bir de uluslararası boyutu açısından düşünmek gerekir. Özelde bölgemizde, genelde Avrasya coğrafyasında gerilimlerin daha doğrusu eko-politik çatışmaların enerji üretim ve arz merkezlerini kontrol savaşları (Kuşak-Yol İnisiyatifi Versus İmec) olduğu gerçek.
Avrasya denilince de Selçuklu-Osmanlı Devletlerinin kültürel ve siyasal birikimini tevarüs eden Türkiye Cumhuriyeti’ni devre dışı bırakmak isteyen hiçbir çaba bölgede huzur, sükûn ve barışı getirmesi mümkün gözükmüyor. Çünkü Halford. J. Mackinder’in ifadesiyle “İki Tür Siyasi Cihangir: Kara Kurtlar ve Deniz Aslanları” olan Türkler, “Ötüken Ergenekonu”ndan çıktıktan sonra İç Asya’ya yayılmalarını, sonra sürekli Batı’ya ilerleyerek Ön Asya yani Anadolu’ya geldiler. Burası“kara-kurtlar” nitelemesi için; ardından 16. yüzyılda “deniz aslanları” olarak bir dünya gücüne dönüştüler. Macinder, 5 ve 16. yüzyıl arasında “göçebe kavimleri” (Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Macarlar, Hazarlar, Peçenekler, Kumanlar, Moğollar ve Kalmuklar), “kenar hilal” de olduklarını söyler. Bunlar Avrupa, Orta doğu, Güneybatı Asya, Çin, Güneydoğu Asya, (Kore ve Japonya) bulunan devletleri ve halkları fethetmek veya kontrol altında tutmak için Orta Asya’dan hareket ettiklerini belirtmiştir. Bu hareketlilik, 15. yy sonlarından itibaren “Kolomb neslinin büyük denizcilerinin” Orta Asya’yı “dengelemek” için deniz gücünü kullanmayı başarmalarına dek devam etmiştir.
Ülkemiz Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlar ile simgesel olarak kadim dünyanın ticaret yolları üzerinde kurulan devletlerin de kültürel mirasçısı olduğunu göstermektedir. Bu simgelere bakınca, Türk milletinin hâkimiyeti ve yayılışı yani Türk cihân hâkimiyetini Viyana kapılarından Ganj nehri vadilerine, Altay dağlarından Atlas dağlarına, İtil boylarından Habeşistan’a ve Büyük Sahra’ya kadar eski dünyanın yansına kadar alanı kapsadığı görülür.
Türkiye Cumhuriyeti bu birikim ile Sahra-Altı Afrika, Latin Amerika ve Asya Pasifik bölgelerine açılım politikalarını da derinleştirmek zorunda olduğu bilinciyle hareket etmektedir. Suriye, Irak, Filistin/Gazze yani bir zamanlar “Biladüşşam” diye nitelendirdiğimiz bölgelerde yaşanılanları Kuşak Yol- İmec projeleri üzerinden küresel güçler (ABD-AB, İngiltere, Çin-Rusya) bazen ittifak bazen de birbirleriyle rekabet halinde gözüküyor.
Gerilim "ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın son açıklamasıyla Kafkasya’ya taşınacak gibi gözükmektedir. Hatırlarsanız, Bahreyn’in başkentinde Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar iş birliği göreceksiniz” demişti. Devlet Bahçeli de bunu sert bir şekilde eleştirerek “Türkiye’ye biçmeye çalıştığı rolün kabul edilemez olduğunu vurguladı. Aynı konuşmada coğrafyaların tansiyonu kaygı verici seviyede olduğuna işaret ederek, dünyadaki sistemsel bir çöküşe dikkat çekti. Çatışmaların hız kesmediğini, ekonomik kapışmaların, devamlı genişleyen ticaret savaşlarının yol açtığı küresel huzursuzluk sarmalı üzerinde durdu. Bunlara bakarak, acaba “Terörsüz Türkiye” söylemi, bölgemizdeki çatışmaların ülkemize yönelik olası hasarlarını azaltmak için içerideki tahkimatı/birlikteliği güçlendirmek ve uluslararası alanlarda Türkiye’nin konumu pekiştirmek olarak okuyabilir miyiz?
Ya da söyle soralım: Eğer Taocu gelenek bağlamında söyleyecek olursak, aldatıcı anlatılar aracılığıyla öz güvensizlik yaratarak, rakibin örtük görüşlerini değiştirerek ve zorlayarak veya düşman ittifaklarını parçalamak için yapılma ihtimali olabilir mi? Çünkü psikolojik savaş, Sun Tzu'nun “Aldatma Tao'suna ve Taoizm'in denge ve dengesizlik ustalığına açıkça bağlıdır. Bu tür bir savaşta, çatışma savaş meydanında değil, savaşçıların "kalpleri ve zihinleri" üzerinde yaşanır.
- Asya ve Ön Asya İrtibatını Anlamak: Türk ve Çin Aklını Kavramaktan Geçer
Bir yandan [Tao’nun bilen kişi konuşmaz; konuşan kişi bilmez. Bilge adam ağzını ve kapılarını kapatır” sözü; diğer yanda M.Akif’in Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!” deyişi. Yüreğimdeki yükü paylaşayım dedim. Sophia/bilge ile onun arayışındaki felsefeci farkı da konuşmamı/yazmamı gerektiriyor. Kaygımı paylaşacağım sizlerle.
Bunun üzerine baskı aşamasındaki Çin’in Kutsal Metinleri – II; Lièzĭ ya da Bir Taoist Klasiği, (Tercüme ve Notlar: L. D Pozdneyeva, Türkçe Tercüme: Batuhan Aksungur, İstanbul: Post Yayınevi, 2025) metni okuyup aldığım notları yeniden okuyayım, dedim. Sosyal Medya sayfamda Post Yayınevine ve Hayri Ataş hocama sesledim, “Aklın sömürgeci kullanımı”na direnmek yaygın ve yanlışlığı yüksek ihtimalli olan bu görüşün tashihi için Pozdneyeva’nın metninin acilen basılması gerekir, diyerek.
Baskı öncesi bu metni okuyunca, devlet yönetimi açısından Çin’i anlamak için Konfüçyüsçülük ile Taoculuk birbirine karşıt öğretiler mi sorusu üzerine ilave okumalar yapmaya karar verdim. Çünkü bu iki felsefi ekol, Çin coğrafyasındaki siyasi ve kültürel aksaklıkların giderilmesinde farklılıklar olmasına rağmen aslında birbirlerinin eksikliklerini gideren öğretiler olarak sunulmuştu bizlere. Oysa Lyubov Dmitriyevna Pozdneyeva’nın analizine göre, karşıt felsefe okulları arasında ön plana çıkan iki okul Taoist ve Konfüçyanist okullardır. Taoistler aristokrasiye ve onun ideologlarına karşı giriştikleri mücadelede halkın çıkarlarını müdaafa etmektedirler.
Diğer bir iadeyle “Her şey akışına bırak; zaten geçici hepsi” demiyorlar. Çin seçkinlerinin bu felsefeyi sıklıkla küçümsemelerine karşın sıradan insanlar ve daha radikal aydınlar tarafından yaygın olarak benimsemişler. Bu da Taoizm'i bir tür halk felsefesi haline getirmiştir. O kadar ki, Konfüçyüsçülüğün devlet destekli bir ideoloji olarak yeniden yükselişe geçmesiyle, ikisi arasındaki kadim tartışmanın Çin’de başka bir kılıkta yeniden ortaya çıkması beklenmektedir. Nitekim MÖ 551-479 yılları arasında yaşamış olan büyük filozof ve eğitimci, 21. yüzyıl Çin'inde yeniden popülerlik kazanacağı üzerinde konuşuluyor.
Onlarca yıldır feodal sistemin temsilcisi olarak reddedilen Konfüçyüsçülük felsefesi ve öğretileri - ideal ve uyumlu bir toplumsal yapıyı oluşturacak tüm insan ilişkileri için ahlaki ve etik bir davranış kuralları – sosyal medya kanalıyla popülize edilmektedir. Nasıl olsa Çin’de bu tartışmalar, deyip okuduklarımı paylaşayım diyeceğim, o zaman yazının “Giriş”i ne mi dediniz!”
- Felsefe, Grek’te Bir Kaçış, Çin’de İse Bir Arama Çabası
Ana hatlarıyla bize öğretilenlere bakalım: “Grek felsefesi “sophia”nın peşindedir; şehir devletleri arasındaki savaşlar ve dış mücadeleler, Antik Yunan felsefesine nadiren yansır. Bu haliyle felsefe, Yunan’da bir kaçış, Çin’de ise bir arama çabası olarak çıkar karşımıza. Bu sebeple, felsefenin toplumlarda işgal ettiği yer, farklılıklar gösterebilir. Arama çabasının bir sonucu olarak felsefe, Çin Medeniyeti’nde, diğer medeniyetlerde dinin işgal ettiğine benzer bir yer tutar. Konfüçyanist Çin felsefesi, karşılıklı hak ve görevleri tespit etmesiyle, devlet-hukuk ilişkisini kutsal ilkelerle destekleyen bir anlayış geliştirir. Bu anlayış, ülke düzenini sağlamaya yönelik ahlaki bir öğreti olarak kök salar.
Bu sebeple, Çin’de, ahlak ve devlet felsefesi birbirini tamamlayıcı roller üstlenir. Öncelikle toplumun, buradan hareketle devletin ihtiyaçlarına verdiği bu pragmatik cevap ile Konfüçyanizm, döneminin diğer felsefi ve dini öğretilerinden sıyrılarak, Çin devlet geleneğinin köklerini oluşturur. Bu sebeptendir ki, eylemsizliğe ve edilgenliğe vurgu yapan Taoizm’in etki sahası kültürel alanla sınırlı kalırken, Konfüçyen itaat öğretisi -bir kurum olarak devlet için- politik olarak daha kullanışlı görülmüş ve ihtiyaçlar doğrultusunda evcilleştirilmiştir.
Lao Tzu tarafından kaleme alınan Tao Te Ching olarak bilinen ana metin ancak birkaç yüzyıl sonra yazıldı. Çin'in Taoizm ile tarihsel ilişkisi ilginçtir. Nitekim “Lao-tzu ve Konfücyüs'ün felsefesi, Çin felsefesinin iki esaslı akımı olarak gören Sinoloji doçenti Özerdim’e göre, teori bakımından birbirinden çok uzak iki sistemdir. Konfüçyanizm
sosyal bir nizamdır ve beşeri münasebetlerde ve kültürden bahseder. Taoizm ise tabi at ve iç alemden, sezgiden bahseder. Konfüçyüs, positivist,
Lao ise mistik bir filozoftur.
Pozdneyeva’ya göre ise, “Egemen din olan Konfüçyanizm, otoritelerin sözleri etrafında dönen skolastik ince hesaplarla yani yazılar üzerine kaleme alınan yazılarla canlı düşüncenin ortaya çıkmasını bastırmıştı. Buna karşılık muhalif Taoist cephede ise materyalist eğilimler gelişmekteydi. Her zaman tutarlı olmamakla ve zaman zaman teolojiye tavizler vermekle birlikte bu öğreti doğa bilimlerinin gelişimine katkıda bulunmuş, materyalist unsurları ise mezhepler ve halk anlatıları aracılığıyla yayıp birçok ilerici yazarın yaratıcılığını beslemiştir. Laik dünya görüşünün dinle açık çatışma içinde olduğu dönemlerde ise özgür düşünürler, Taoist klasiklerin mirası olan antik çağı yeniden keşfetmiş ve onu yeni bir içerikle doldurmuşlardır. Çin’de (diğer ülkelerde olduğu gibi) kilise diktasına karşı çıkışların, feodalizm karşıtı eğilimlerin ve özgür düşüncenin yükseldiği bu tür dönemler, Rönesans (IX- XII. asırlar) ve Aydınlanma (XVI- XVIII. asırlar) çağları olarak adlandırılabilir.
Niçin diye soracak olursanız, tekrar bize öğretilenlere dönelim: Konfüçyen felsefenin öğütlediği aile içi hiyerarşik düzen, Çin devlet geleneğinin hükümdar ve tebaa arasındaki itaate dayalı ilişkilerine aktarılır. Sosyolojik bakış ile oldukça pragmatist bir bağ üzerine inşa edilen bu ilişkiler, temelini Konfüçyen öğretide bulur. Konfüçyen felsefenin baskın olduğu toplumlarda hak kavramı, devlet tarafından oluşturulmuş olup bireyin devlete karşı hakları oldukça sınırlıdır. Ahenk ve işbirliği, uyuşmazlık ve rekabete tercih edilir. Fikirlerin çatışması, tehlikeli ve gayrimeşru görülür. Bağımsız sosyal kurumların yaşam alanı ise oldukça kısıtlıdır. Devlet biriciktir ve yığınları birleştirecek alternatif bir güç düşünülemez. Çin’de ahlak ve devlet felsefesinin bir diğer oluşum unsuru, Konfüçyüs’ün inanç dünyasının temel taşını da oluşturan Tao (yol)’dur. Çevre ile uyumlu yaşamak anlamına gelen Taoizm, etkisini daha çok kültürel alanda gösterir. Politikaya sınırlı katılımının yanında Taocu anlayış, bilge kral yönetiminde bir ideal devlet hususunda, Konfüçyüsçülerle uzlaşır ve devletin biricik ihtiyacı olan itaate yaptığı vurgu oranında yaşama hakkı kazanır. Ancak burada, Konfüçyüsçü müdahalecilik yerine Taocu doğallık, kendiliğindenlik ve uyum göze çarpar. Konfüçyüs’ün görev, disiplin ve itaat gibi eril faziletlere yaptığı vurgu, Taoizm’de yerini açıklık, pasiflik ve eylemsizlik gibi dişil değerlere bırakır. Bu ayrım, geleneksel Çin doğa algısı Yin ve Yang ilkelerine dayanır. Taocu öğretide evren, devamlı bir akış halinde olduğundan hiçbir şey sabit değildir. Bu doğallık ve kendiliğindenlik, siyaset felsefesindeki karşılığını wu-wei (eylemsizlik) kavramında bulur. Buna göre, Taoizm’in siyaset teorisinin özü, hükümetten uzak kalmanın meşrulaştırılmasıdır. Ancak Taocu eylemsizlik, zaman zaman tembellik yerine de kullanılan “atalet” kavramından tamamıyla farklıdır.
- Konfüçyanizm Versus Taoizm mi?
İşte burası püf noktası. Gerçekten birbirinin eksikliklerini gideren mi; yoksa çatışan öğretiler mi? Konfüçyüs’ün görev, disiplin ve itaat gibi eril faziletlere yaptığı vurgu,Taoizm’de yerini açıklık, pasiflik ve eylemsizlik gibi değerlere bırakırken ortada atalet de yoksa, “kesilir ama çekmeye gelmez boynum” misali bir tutum olamaz mı?
Taoizmde iktidar sahiplerine boyun eğmekten ve genel olarak resmî görevlerden bilinçli bir şekilde vazgeçilmesi, bunun yerine doğanın ve doğanın bir parçası olarak insanın derinlemesine incelenmesine yönelinmesi, onun siyasal tutumu olmadığı anlamına mı gelir? Üstelik Taoistlerin Konfüçyüs'ün ritüelleriyle geleneksel olarak alay ettiklerini, büyük bir kısmının iyilikseverlik (ren) ve erdem (de) gibi klasik Konfüçyüs terimlerini temelde karıştırıp yeniden sahiplenildiğini düşünürsek bu iki öğreti üzerine ayrıntılı mukayeseli analizler şart.
On altıncı yüzyıl Cizvitleri tarafından Konfüçyüs olarak Latinceye çevrilecek olan Kong Fuzi’nin öğretisi Konfüçyüsçülük, devlet destekli bir ideoloji olarak yeniden yükselirken, Orta Çağ ve modern dönemde Çin edebiyatında, bir ‘yamyam ahlâkı’ olarak Konfüçyanizme karşı açıkça bir savaş ilan edildiğinden pek bahsedilmez. Çin’de iki ideolojik ve felsefî eğilimin mücadele geleneği gizli bir biçimde sürdüğünü söyleyen Lyubov Dmitriyevna Pozdneyeva hariç. Onun tespitleriyle söyleyecek olursak, Taoistler Çin’i çevreleyen dünyanın incelenmesini önemserken; Konfüçyanistler Çin dışındaki her şeyi yani başka halkların yaşamlarını ve dillerini öğrenme gerekliliğini bile reddeder. Taoistler aristokrasiye ve onun ideologlarına karşı giriştikleri mücadelede halkın çıkarlarını müdafaa etmektedir.
- Her Daim “Yeni Devlet Adamı” Sun Tzu

Taoculuk ve Konfüçyüscülük, Çin düşüncesinin üç temel direğinden ikisini oluşturur. Bu felsefeler, Çin'in yalnızca dini ve kültürel alanlarına değil, aynı zamanda askeri geleneğine de nüfuz etmiştir. Değişime karşı gösterdiği uyum ve esneklik açısından özellikle Taoizm Çin stratejilerinin gelişimi açısından çok önemlidir. Taoizm'in doğaya odaklanması onun politik hayattan uzaklaşması anlamına gelmez ki, tersine dünya tarihindeki en temel aktörün coğrafya olarak yüzyıllar öncesine olan bir tespittir.
Coğrafya ve dünya tarihi arasındaki en önemli ilişkiyi kavradıkları için Taoistler Çin dışındaki dünya il ede yakından ilgilenilmesi gerektiğini belirtirler. Arazi ve mevsimsel etkenlere ve müttefikleri ve düşmanları birbirine bağlayan dinamik Ch'i enerjisine karşı özellikle duyarlı olmaya dikkat ederler. Sun Tzu, savaş ve stratejiye pratik bir yaklaşım sunar. Sun Tzu'nun Savaş Sanatı ile klasikleşen eseri, savaşın hafife alınmaması gerektiği ve aslında şiddet içermeyen araçlar lehine kaçınılması gerektiği konusunda Konfüçyüs öğretiyle hemfikirdirler.
Çin stratejisinin bu geleneksel şiddet içermeyen unsuru, Konfüçyüsçülüğün " Orta Yol " doktriniyle uyumludur. Orta yol, iki aşırılık arasında orta yolu oluşturur; bu durumda sert güç ve eylemsizlik önerilir. Çatışmayı şiddet içermeyen biçimlerde çözmeyi içeren bu tür "yumuşak güç", dengeyi korurken ve kaynakları korurken Çin'in çıkarlarını ilerletir. Sun Tzu’nun stratejik teorisi de, kaba kuvvet yerine maliyeti en aza indiren teknikleri tercih etmek olarak özetlenebilir. Generalleri, rakibi alt etmeye ve eylemlerini önceden görmeye, asimetrik güç dengelerini bozmak için yaygın olarak aldatmaya, biçim ve biçimsizliği somutlaştırmaya ve zafer garanti olduğunda hızlı ve kararlı bir şekilde güç kullanmaya teşvik eder.
Taocu diyalektik, Sun Tzu'nun birçok ilkesinin arkasındaki felsefi çerçeveyi sağlar. Örneğin, her ikisi de dengeyi vurgular. Çelişkileri dengeleme ve evrenle uyum sağlama konusundaki Taocu fikirler, generalin çevresine uyum sağlama esnekliğini sağlar. Dengesizliklerin nasıl yaratılacağını tam olarak bilmek için bir denge ustası olmak gerekir. Sun Tzu'nun düşmanı alt etme konusunda tavsiye ettiği gibi: "Dinlenmişlerse, onları zorlayın. Birleşmişlerse, onları ayırın. Hazırlıksız oldukları yere saldırın. Beklemedikleri yere ilerleyin." Gerçekten de usta bir generalin sahip olduğu nitelikler, usta bir Taoistin sahip olduğu niteliklerle büyük ölçüde örtüşmektedir.
“Yahu iyi, güzel yazıyorsun, üstelik bu iki öğretinin Çin’deki gelişmelerinden de haberdar ediyorsun, anladık, ama yazının girişi ne alaka mı?” dediniz.
- Ve Türkiye
Türkiye’de son günlerde özellikle geçen günlerdeki açıklamalar bakınca, acaba bunlar “Sun Tzu'da yansıtılan Taocu ilkeler olan “dolaylılık, gizlilik ve paradoks” ile okunabilir mi?” sorusu aklıma takıldı.
“Gizlilik” ile bilgim olmayacağına göre “Paradoksu aralama” imkânım var mı diye düşündüm. Çünkü “dolaylılık, gizlilik ve paradoks” bir araya gelerek, tüm savaşların temeli olarak tanımladığı "aldatmacanın Tao'su"nun omurgasını oluşturur.
Aldatmaca, asimetrik güç dengelerini bozmakla kalmaz, aynı zamanda bunu dolaylı ve gizli bir şekilde de yapabilir. Bu, bir komutanın "biçim ve biçimsizlik"i somutlaştırmasını gerektirir. İsmin kendisi bile Taoizm'in Yin ve Yang'ını anımsatır. Biçim ve biçimsizlik, kişinin gizli veya biçimsiz kalırken düşmanı bilmesini ifade eder. Bu diyalektikler, Sun Tzu'nun strateji yaklaşımının temel taşını oluşturur ve bir komutanı, gerçek zamanlı değişimin dinamik akışına mükemmel eylem ve tepkide akışkanlığı kişileştirmesi için özgür kılar.
- Aklın Sömürgeci Kullanımı: Düşünen Kafalara Sinekler Üşüşür, Büyüklerimiz Bizden İyi Düşünür!
“Düşünen Kafalara Sinekler Üşüşür, Büyüklerimiz Bizden İyi Düşünür!” cümlesini yıllar önce (03/10/1998) Gündüz Gazetesindeki “Esinti” başlıklı köşe yazımda kullanmıştım. Medya savaşının kamuoyunu şekillendirdiği ve etkisini gittikçe artırdığı bir ortamda, 27 yıl sonra benzer ifadeyi kullanmak acı veriyor, doğrusu!
Şark Cephesinde Değişen Bir Şey Yok. Ama daha geniş kapsamlı bilgi savaşının bir alt kümesi olan medya mücadelesinin kişinin kendi konumunu güçlendirirken rakiplerini aşağılamak için bilgi akışını kontrol etmeyi amaçladığı da bir gerçek. Medya savaşı, genellikle bir propaganda biçimi olan belirli bilgilerle belirli kitleleri hedef alırken “Aklın sömürgeci kullanımı” ve ortaya çıkardığı modern sorunlara yani aklı ya “bizim gibi kullanın” ya da “Büyüklerimiz bizden daha düşünür” ikilemine düşmemeye dikkat etmek gerekir.
“Aklın sömürgeci kullanımı”: Bununla Toronto Üniversitesi Felsefe bölümünden Jonardon Ganari’nin “Güney Amerika, Afrika ve Güneydoğu Asya’nın çoğunda Avrupa; Hindistan ve geri kalan Güney Asya, Körfez, Kuzey Amerika, Güneydoğu Asya Adaları bağlamında Britanya, Orta Asya, Baltık ve Kafkaslar Bağlamında Sovyet/Rusya, İskandinav ülkelerinde Danimarka; Kore, Tayvan ve Çin bağlamında Japonya sömürgeciliğidir. ” tespitine gönderme yapıyoruz.
“Aklın sömürgeci kullanımı”, aklın antik dünyadaki veya modernite öncesindeki kullanımını değil de, ahlaki ve entelektüel temelleriyle sömürgeciliği tedarik eden 18. Ve 19. Yüzyılın felsefi devlerinin kendilerini tarafsız, nesnel ve evrensel gibi gösteren sömürgeci kullanıma gönderme yapar. Bu ilk sahtekârlıklarıdır, diyen Ganori’ye göre, “ikinci sahtekârlıkları ise tarafsızlık ve evrensellik iddialarını dışardan gelen rakip iddialara karşı savunma biçimiydi. Aklın bu kullanımında bir filozofa karşı başka bir filozofun yapacağı gibi dürüst bir tartışmaya girmek yerine ötekinin iddiasının tümden reddine dayanıyordu.
Son Söz Yerine: Konfüçyüs'ün Laozi ile tanıştığı ve müritlerine dönerken şöyle dediği rivayet edilir: "Kuşlar uçabilir ama avcının okuna düşerler. Balıklar yüzebilir ama balıkçı tarafından oltaya takılırlar. Hayvanlar koşabilir ama insanların ağlarına ve tuzaklarına düşerler.”
Çorum; 06.11.2025
(Okuma Notları: Taoizm - Lao Tzu (Tao Te Ching) - Prof. Dr. Muhaddere N. Özerdim Çevirisi, Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, 1978, Lao- Tzo ve Kitabı (Tao Te Ching) Hakkında Yeni Bir Eser R.B. Blakney: The Wayof Life (Lao Tzu) New York, 1955, Şubat. 134 S. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2152620;
- Çin’in Kutsal Metinleri – II; Lièzĭ ya da Bir Taoist Klasiği, (Tercüme ve Notlar: L. D Pozdneyeva, Türkçe Tercüme: Batuhan Aksungur, (İstanbul: Post Yayınevi, 2025, 13-18, 47-48;
- Barış Timur, “Konfüçyen ve Taoist Siyaset Felsefesinde Hükümdar ve Tebaa” https://fihristkitap.com/konfucyen-ve-taoist-siyaset-felsefesinde-hukumdar-ve-tebaa/?srsltid=AfmBOoqCmvh9EfkJBgIveoLwG1CyvEJ2yMyXOaBJ22_1pE1P0-xwHrTO;
- Pressel, Andria. "Taoism & Confucianism in Chinese Warfare" TheCollector.com, September 29, 2021, https://www.thecollector.com/andria-pressel/
- https://www.chinadaily.com.cn/cndy/2008-08/09/content_6919006.htm (2008-08-09);
- https://www.thecollector.com/taoism-confucianism-chinese-warfare/
- https://www.reddit.com/r/taoism/comments/5holoz/the_ageold_debate_between_daoism_and_confucianism/
- https://tr.khanacademy.org/humanities/world-history/ancient-medieval/zhou-qin-han-china/a/the-philosophers-of-the-warring-states,
- https://www.aa.com.tr/tr/politika/tbmm-baskani-kurtulmustan-plan-ve-butce-komisyonu-toplantisinda-teror-orgutu-tepkisi-/3731998
- https://www.indyturk.com/node/767505/siyaset/numan-kurtulmu%C5%9F-baz%C4%B1-%C3%A7akallar%C4%B1n-k%C4%B1y%C4%B1da-k%C3%B6%C5%9Fede-bekledi%C4%9Finin-ter%C3%B6rs%C3%BCz-ortam?fbclid=IwY2xjawN5H3xleHRuA2FlbQIxMQBicmlkETF2SnQyVllpZ1VBQ21HVHdKc3J0YwZhcHBfaWQQMjIyMDM5MTc4ODIwMDg5MgABHk2ydoozjp1GhgtKISgcFz0-7vWI-BF0ENLWq2CXfHIfhtCl_Hkeh83FMwmg_aem_5Ot9qNmo-QCaLKS6aSIsrQ
- [1] https://www.aa.com.tr/tr/politika/tbmm-baskani-kurtulmustan-plan-ve-butce-komisyonu-toplantisinda-teror-orgutu-tepkisi-/3731998 (31. Ekim 20025)
- https://www.indyturk.com/node/767505/siyaset/numan-kurtulmu%C5%9F-baz%C4%B1-%C3%A7akallar%C4%B1n-k%C4%B1y%C4%B1da-k%C3%B6%C5%9Fede-bekledi%C4%9Finin-ter%C3%B6rs%C3%BCz-ortam?fbclid=IwY2xjawN5H3xleHRuA2FlbQIxMQBicmlkETF2SnQyVllpZ1VBQ21HVHdKc3J0YwZhcHBfaWQQMjIyMDM5MTc4ODIwMDg5MgABHk2ydoozjp1GhgtKISgcFz0-7vWI-BF0ENLWq2CXfHIfhtCl_Hkeh83FMwmg_aem_5Ot9qNmo-QCaLKS6aSIsrQ (03 Kasım 20025)
- https://www.tamgaturk.com/iyi-partili-selcuk-turkoglu-ndan-akp-li-numan-kurtulmus-a-tepki-cakal-kim-bozkurt-kim-bilmez/80985/ (05 Kasım 20025)
- https://www.indyturk.com/node/767661/h%C3%BCda-par-liderinin-demirta%C5%9F-a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1-tart%C4%B1%C5%9Fma-yaratt%C4%B1?fbclid=IwY2xjawN5KBRleHRuA2FlbQIxMQBzcnRjBmFwcF9pZBAyMjIwMzkxNzg4MjAwODkyAAEeQYbW2w6nmHPlslqtdom5lJLvCsNCBPlmhX3FMxrUwfrYKn3jnxQGNhP_ffQ_aem_szhe-VXCcMYspDEf_e3GAg (05 Kasım 2025)
- https://www.dibace.net/fikir-yorum/jeo-felsefe-ve-jeo-politik-okumalar-tarihin-cografi-kalbini-turkiye-merkezli-okumak/ (29 Ekim 2024)
- https://kafkassam.com/mevlut-uyanik-ortadoguda-jeopolitik-kargasa.html (07. Mart 2025)
- https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/bahceli-kursuden-cumhur-ittifaki-na-sahip-cikti-imrali-ya-gidilsin-dedi-cok-konusulacak-selahattin-demirtas-aciklamasi-tahliyesi-hayirlara-vesile-olacaktir-2449591 (04 Kasım 2025)
- Jonardon Ganeri, “ Yeniden: Ortaya Çıkan Felsefe İçin Manifesto”, Sabah Ülkesi, Kültür, Sanat ve Felsefe Dergisi, 71, (İnsan 2022), 30, Mevlüt Uyanık, Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak -Türkistan-Türkiye Kültürel Sürekliliği ve Türk Felsefesi Oluşumu Üzerine Bir Deneme- “Türkiye’de Felsefenin Yüzyıllık Serancamı, Cumhuriyet’in 100.Yılında Türkiye’de Felsefe, edit: Celal Türer, Emrullah Kılıç, (Ankara: Türk Felsefe Derneği Yayını, Nobel Yayınevi, 2023):I/103-126, a.mlf, Millet Milliyetçilik ve Din -Türk Milliyetçiliği ve İslam-, Editör Muzaffer Metintaş - İkbal Vurucu - Mustafa Tezel, (Eskişehir: Kırmızılar Yayıncılık, 2023), 407-430)
