İrfan Sönmez


ADALET YOKSA…

Çok iddialı bir söz olacak ama “adaletin olmadığı yerde din de yoktur.”


Çok iddialı bir söz olacak ama “adaletin olmadığı yerde din de yoktur.”
Bir din, adaleti,doğruluğu emretmesine rağmen, uygulamada bu yoksa, o ülkede din sadece bir propoganda aracından ibarettir. Dahası, adaletle devlet arasındaki ilişkidir, devletin güç kullanma hakkına sahip olması adalet ve toplum güvenliğini sağlamak içindir. Zayıfın hakkını kuvvetliden alabilmek için, o kuvvetliden daha büyük bir kudrete sahip olmak gerekir. Devlete o kudret onun için verilir. Bu işlevini yerine getirmediği takdirde meşruiyeti tartışılır hale gelir.
Ayşe Barım, bir sanatçı menajeri, ekranlarda gördüğümüz birçok sanatçı onun şirketine bağlı olarak çalışıyor.
Barım,önceki gün  ev hapsi tedbiri ile tahliye edildi. Bir gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ile tutuklandı. Benzer bir olay Kavala dosyasında da yaşanmış, Kavala  hapishane kapısından geri çevrilmişti.
Barım davasında ihbarcı olan kişi, Barım’ı tanımadığını, herhangi bir eylemine tanık olmadığını, sosyal medyadaki iddialara bakarak ihbarda bulunduğunu söyledi.
Bir dosyada tek delil buysa bir kişiyi hürriyetinden etmek en hafif tabirle vicdansızlıktır.
Bir mahkemenin bıraktığını başka bir mahkemenin tutuklaması - yargının- ne hale geldiğinin açık bir göstergesidir. Aynı davada, aynı delillerle iki farklı kararın çıkması mahkemelerden birinin hukukla değil başka saiklerle hareket ettiğini gösterir. O saik,siyasetin yargı üzerinde kurduğu vesayettir.
Aynı siyasi tutumu CHP’ye yönelik operasyonlarda da görmek mümkün. Kurultay ve Kayyum davasında YSK başka birşey söylüyor, mahkeme başka birşey söylüyor.Son olarak Ankara Büyükşehir Belediyesine operasyon yapıldı. İddia, bazı konser organizasyonlarında yolsuzluk yapılarak görevin kötüye kullanıldığıydı. Müfettiş raporuna göre  145 milyon.TL kamu zararı oluşmuştu.
Bu operasyonun hak ve adalet temelli olmadığını söylemeye gerek yok. Eğer temel çıkış noktası adalet olsaydı sadece dinazorlu parkla bunun tam 7 katı kamu zararına neden olan Melih Gökçek’in şimdi sanık sandalyesinde olması gerekirdi.
Onca suç duyurusuna, Savcılığa sunulan dosyalara, Sayıştay raporlarına rağmen, Gökçek hakkında hiç bir işlem yapılmadı. Çünkü Gökçek, yaptığı işlerin hiç birinde yalnız değildi, ne yaptıysa üstündekilerle birlikte yaptı. İçeri alınınca konuşacağını bildiklerinden onu yargıya teslim etmeyerek aslında ondan çok kendilerini koruyorlar.
17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarını hatırlayın, olaya karışan bakanlar Yüce Divan’a gönderilecekken” üstümüzdekileri öteriz” dedikleri için AKP grubu gönderilmeme yönünde oy kullanmıştı. O gün meclis, onlarca delil ve belgeye rağmen adaleti, hukuku askıya almış, dört bakanın yargılanmasını engellemişti.
O olaydan sonra iktidarın kimyası iyice bozuldu, bütün gücünü - yargıyı- kendi vesayeti altına almaya teksif etti. İşte bugün ortaya çıkan tablo 17/25 Aralık’ın yarattığı travmanın neticesidir.
Adalet nutukları atmak kolaydır, zor olan aleyhinize de olsa adil olmaktır. Bunun yolu yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığıdır. Olayları şahsileştirip toplumun bazı kesimlerine düşman muamelesi yapmamaktır. Hukuk kimsenin kimliğine, siyasi görüşüne bakmaz, iş ve eylemlerine bakar. Bugün bazı yerlerde yargı, muhatabının siyasi kimliğine bakıyor, onun için de verdiği kararlar inandırıcı ve adil bulunmuyor. Tarafsız bir yargı gözünü sadece muhalefete dikmez, yasaları çiğneyen herkese diker. 17/25 Aralık’ın üstünü örtmez, Gökçek ve öteki Belediyelerin yaptıklarına kör olmaz. Suçluyu cezalandırır, mağduru korur. Adamına veya partisine göre yargılama yapmaz. Bugün Ayşe Barın ve benzeri birçoklarına yapılan budur. Hukukta bizden olmayan suçludur diye bir yasa yoktur. Dindarlık,devlet işlerinde adaleti temel almayı gerektirir. Son birkaç yıldır adalet, iktidarda kalma adına askıya alındı. “Devletin dini adalettir,” sözü unutuldu. Olan Terkiye’ye oldu.