“9 Ciltlik Ülkücü Hareket” kitabının yazarı Ülkücü Hareketin hafızası Hakkı Öznur Kamuoyunda gündeme gelen ve tartışılan Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran ve Albay Raci Tetik ile ilgili çok önemli bilgiler vermişti. Öznur, Esat Oktay Yıldıran’ın Mamak cezaevinde görev yapmadığını Ülkücülere işkence yaptıran ve seyreden kişinin Mamak Cezaevi Komutanı zalim Albay, Raci Tetik olduğunu söyledi. Ülkücü düşmanı Savcı Albay Nurettin Soyer’in emrinde Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi polis şeflerinin aralarında olduğu, 12 kişilik POL-DER’ Li solcu polis timinin C-5 ‘de ve Emniyet’te Ülkücülere işkence yaptığını söyledi.

Yazılı açıklamasında, P. Binbaşı, Esad Oktay Yıldıran’ın, 12 Eylül Darbesi sonrası 24 Şubat 1981-1983 tarihleri arasında Diyarbakır 5 No'lu Askerî Cezaevi'nde güvenlik amiri olarak görev yaptığını, 22 Ekim 1988 günü eşi ve çocuğu ile birlikte Ümraniye'nin Sarıgazi semtindeki askeri lojmanların önündeki duraktan bindiği, halk otobüsüne silahlı saldırı düzenleyen, PKK terör örgütü tarafından öldürüldüğünü ifade etti.
Hakkı Öznur, ayrıca Raci Tetik döneminde görev yapan işkencecilerin isimlerini de vermiştir. Öznur yazısında ister askeri üniforması altında ister polis üniforması altında işkence yapanların insanlık suçu işlediklerini söylemiştir. Mamak Cezaevi başta olmak üzere birçok cezaevlerinde ülkücülerin işkence ile öldürüldüğünü Raci Tetik’in idama giden ülkücülere Muhsin Yazıcıoğlu gibi Ülkücü Gençlik liderliği yapmış bir isme ve çok sayıda Ülkücüye büyük zulümler yaptığını, ülkücüleri tabutluklara attırdığını, görüş yasakları koyduğunu anlattı.
Öznur açıklamasında 1987-1988 yılları arasında Ülkücülerin Mamak Cezaevindeki zulümlere karşı yaptığı ölüm orucu eylemlerini, Ülkücü ailelerin başta Ankara’da ,Abdi İpekçi parkı olmak üzere İstanbul Adana ve Eskişehir’deki destek eylemlerine de açıklamasında yer verdi.

Hakkı Öznur’un açıklamasının tam metni:
Ülkücü tarihini yazan ve 12 Eylül Darbesi olduğunda Mamak Cezaevi’nde yatan yüzlerce ülkücüden biri olarak bizatihi tarihe şunları not düşmek istiyorum:
1981 -1983 yıllarında Diyarbakır Cezaevinde İç Güvenlik Amiri olarak görev yapan P-Binbaşı Esat Oktay Yıldıran Mamak Cezaevinde görev yapmamıştır. Marksist zihniyetli POL-DER ‘li polis şefi ülkücü düşmanı Dürüst Oktay ile P. Binbaşı Esat Oktay Yıldıran’ı birbirine karıştırıyorlar. Biri polis şefi biri subaydır. Mamak Cezaevinde Ülkücülere işkence yapan, yaptıran kişi 1980 Ağustos başında Mamak Cezaevinde göreve başlayan 4 yıl komutanlık yapan sadist/ psikopat işkenceci Albay Raci Tetik’tir.
12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyan cunta rejimi tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır.
Genel Merkez yöneticilerinden milletvekili olanlar Kirazlıdere Dil Okulu’nda başka partilerden haklarında kovuşturma yürütülen siyasetçilerle birlikte tutuldular. Disiplin kurulu üyeleri dâhil diğer yöneticiler Mamak’a götürüldüler. Burada yaşlarına, sıfatlarına ve konumlarına bakılmaksızın standart hâle getirilen ağır eziyet ve işkenceyle karşı karşıya bırakıldılar. Milliyetçi Ülkücü Hareketin mensupları askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirilmişlerdi.
1944 yılında Sansaryan Han’da işkencecilerin “beyin tavası” dediği tabutluk işkencelerini gördük. 12 Eylül döneminde C-5’lerde benzerlerini yaşadık. Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler, intihar süsü verdiler.

MUHSİN YAZICIOĞLU, C-5 ADLI İŞKENCE MERKEZİNDE İŞKENCE GÖRDÜ!
12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirildi. Muhsin Başkan’ın, adına “C-5” denilen işkencehanede gördüğü işkence, 13 Şubat 1981 tarihli “ilk muayene” kaydında, ‘dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan’ tespit edildi bilgisiyle yer alıyordu.
C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirilen Ülkücüler, daha sonra A Blok’ta “kafes” denen Kenan cehenneminde dayaktan geçiriliyorlardı. C-5 ve kafesten sonra dayaklar götürüldükleri hücre ve koğuşlarda da devam ediyordu.
Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı Solcu çete, Beşli Konsey’i arkalarına alarak Mamak’ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar.

İŞKENCECİ RACİ TETİK GLADYONUN ELEMANIDIR!
İstanbul''da TSK Çamlıca Özel Bakım Merkezi’nde uzun yıllardır saklanan, zalim, işkenceci Albay Raci Tetik hesap vermeden öldü. Tıpkı Amerika’nın “Bizim Çocukları” olan Faşist Kenan Evren’in başını çektiği “Beşli Konsey” ve Nurettin Soyer gibi sözde hukukçular vb. zulme iştirak eden birçok isimler gibi hesap vermeden bu dünyadan gitti.
“Özel Harp” elemanlarından olan işkenceci Tetik, Temmuz 1980''de Mamak Askeri Cezaevi Komutanı olarak atandı. Beşli çetenin ve NATO merkezli gladyonun özel elemanlarından olan Raci Tetik, özel yetiştirilmiş ekibi ile uzun yıllar Mamak Askeri Cezaevi’ni zulümle yönetti. Cezaevini işkencehaneye, zulümhaneye çevirdi.
Gladyo tarafından yıllarca korunan, himaye altında olan Raci Tetik, sadece Mamak Askeri Cezaevi’nin komutanı değil, o dönem Mamak’ta işkenceci biridir. 1979 – 1988 arası Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde binlerce siyasi yattı. İşkence görmeyen, zulüm görmeyen insan yok. Hem işkencelerde hem cezaevindeki insanlık dışı uygulamalar sonucu Ülkücü ve Devrimci birçok kişi öldürüldü, sakat kaldı, aklını ve ruh sağlığını yitirdi. Gördükleri işkenceler, zulümler sonucunda kimi içeride kimi dışarıda hayata veda etti. Yezid zihniyetli zalim Raci Tetik işkencecilerin şefiydi, Mamak’ın celladıydı, işkencecisiydi.
Diktatör Kenan Evren ve çetesinin övgülerine mazhar olmuş Raci Tetik, 12 Eylül’ün simge isimlerinden biri, ama sadece biri. 12 Eylül darbesini yapan Beşli Konsey’in yani ABD/NATO’nun “Bizim Çocuklar” dediği Amerikancı generallerin Mamak''taki adamıydı
12 Eylül darbesinden 15gün önce 28 Ağustos 1980 günü Mamak Askeri Cezaevi’nde ilk uygulama başlatıldı. Ayrı ayrı koğuşlarda kalan Ülkücüler ve Devrimciler ayrı ayrı cezaevi avlusuna çıkartılarak toplu dayaktan geçirildiler. Ardından cezaevinde fiziki işkenceler ve baskılar başladı. 12 Eylül’ün ayak seslerini ilk duyan Mamak Askeri Cezaevi’nde yatan siyasiler oldu. Darbe sonrası işkenceler sistematik hale getirildi.
İŞKENCELERLE ŞEHİT ETTİLER “İNTİHAR SÜSÜ” VERMEYE ÇALIŞTILAR!
Ülkücülerin işkence gördüğü merkezlerden biri İstanbul Harbiye''deydi. Adana Bölgesi''nin işkence merkezi Polis Okulu''ydu. Kayseri''de Zincidere adı verilen bir işkence merkezi vardı. Malatya, Bursa, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Konya vb. yerlerde Emniyet Müdürlüğü''nün içindeki özel işkence merkezleri vardı.
Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler intihar süsü verdiler. 12 Eylül savcıları ve 12 Eylül mahkemeleri, işkencecileri aklayarak ve onlara hiçbir şey yapmayarak ödüllendirmişler ve açıkça insanlık dışı işkenceleri teşvik etmişlerdir.
10 Kasım 1980 günü Abidinpaşa ülkücülerinden, Ankara Çubuklu 18 yaşındaki Bekir Bağ adlı ülküdaşımız; 1 Ekim 1981 günü yine Abidinpaşa ülkücülerinden Nevşehirli ülküdaşımız Hasan Alemlioğlu, Raci Tetik’in cezaevi komutanı olduğu süreçte şehit edildiler. Bekir Bağ, C-5’te işkence gördükten sonra götürüldüğü hücrede şehit düştü.
Bekir Bağ ülküdaşımızı şehit edenler arasında Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi işkenceci polis şefleri de vardır. Bekir Bağ şehit edilmiş, Raci Tetik ise işkencecileri korumuş himaye altına almıştır. Cezaevi doktoru Mehmet Yıldız doktorluk yeminini çiğnemiş, intihar yönünde rapor vermiştir.
“MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın sanıklarından Hüseyin Kurumahmutoğlu, yine Mamak Cezaevi’nde, 14 Temmuz 1987 tarihinde şehit düştü. 21 Mart 1981 günü Aydın Demirkol, 26 Mart 1981 günü Mehmet Kazgan ülküdaşlarımız Malatya Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan işkencelerin ardından emniyet binasından atılarak şehit edildiler. 1 Ağustos 1981 günü Cumali Şimşek, Kayseri Zincidere’de, 23 Eylül 1980 günü Rafet Demir, Bursa emniyetinde şehit edildiler. Şehit edilen ülküdaşlarımız için intihar ve hastalık raporu verdiler.
İşkencelerin yapıldığı MAMAK Cezaevi komutanı Albay Raci Tetik ve diğer görevliler şunlardı: C Blok İç Emniyet Amiri Tank Binbaşı Ahmet Uluçay, Piyade Yarbay Engin Egin, A Blok İç Emniyet Amiri Hv. Yüzbaşı Mehmet Bozdemir, Hv. Yüzbaşı Tamer Öğdüm, Binbaşı Baysal Balaban, Yüzbaşı Ferruh Parmaksızoğlu, Topçu Yüzbaşı Mehmet Özer, A Blok Yüzbaşı Tuna Akkurt, A Blok P. Teğmen Hıfzı Çubuklu, D Blok İç Emniyet Amiri Yüzbaşı Ali Canpolak, Üstteğmen Ali Yurtsevdi, P. Teğmen Savaş Biçer.
Özellikle idam cezası alan ülkücülere yönelik cezaevi yönetiminin insanlık dışı zalim uygulamaları vardı. İdam cezası alanlar, A blok Tecrit 2 Ön’de bulunan 35 ve 36 numaralı hücrelerde yatardı.
ALİ BÜLENT ORKAN, ZALİM RACİ TETİK’E BOYUN EĞMEDİ
“Özel Harp” elemanlarından olan işkenceci Tetik, Ağustosun ilk haftasında 1980'de Mamak Askeri Cezaevi Komutanı olarak atandı. Beşli çetenin ve NATO merkezli gladyo’nun özel elemanlarından olan Raci Tetik, özel yetiştirilmiş ekibi ile uzun yıllar Mamak Askeri Cezaevi’ni zulümle yönetti. Cezaevini işkencehaneye, zulümhaneye çevirdi. Zalim Raci Tetik, işkencecilerin şefiydi, Mamak’ın celladıydı, işkencecisiydi. Diktatör Kenan Evren ve çetesinin övgülerine mazhar olmuştu.
Mamak Cezaevi Komutanlığı’na atanan Tetik, nasıl bir yönetim kuracağını hemen belli etmişti. Koğuşlara hücrelere sürekli baskınlar yaptırdı. Tutuklular havalandırmada toplu dayaklardan geçiriliyordu. Görüşlere giderken bile koridorlar cop sesleri ile inliyordu. Saatler süren dayaklar, kan gölüne dönen koğuşlar, hücreler, Raci Tetik gerçeğidir.
ÜLKÜCÜ DÜŞMANI NURETTİN SOYER VE RACİ TETİK İDAMA GİDEN ÜLKÜCÜLERE HER TÜRLÜ ZULMÜ YAPTILAR
Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar.
İdam edilen Mustafa Pehlivanoğlu, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan gibi ülküdaşlarımızı hücrelerinden çıkartıp tekrar işkenceli sorgulara almışlar ve “Türkeş’i ve Yazıcıoğlu’nu suçlayın, idamınızı engelleriz” gibi alçakça tekliflerde bulunmuşlardır.
Ülkücülere, idam edileceklerini bildikleri halde bu kirli oyunu oynayan, Hava Hakim Albay Nurettin Soyer’in içinde bulunduğu çetede cezaevi komutanı Raci Tetik de vardı. İdama gidenleri hücrelerinden çıkartıp dövdüler, insanlık dışı eziyetlerde bulundular.
Sadece Ankara C-5’te değil Türkiye’nin dört bir yanında askeriyeye ve emniyete ait işkence merkezlerinde on binlerce Ülkücü hareket mensubu işkencelerden geçirildi.
Raci Tetik’in komutanlığı döneminde, idamla yargılanan dava arkadaşlarımız başta olmak üzere yüzlerce Ülkücü, itirafçılığa zorlandı! Özellikle 12 Eylül darbesinin hemen ardından Mamak Askeri Cezaevi’nde yatan Ülkücülere yönelik sistemli planlı bir program başlatıldı. 12 Eylül darbesinden 1 ay sonra yakalanan Ali Bülent Orkan, önce Mamak cezaevine getirilmiş ardından C- 5 adlı işkence merkezinde günlerce işkenceye maruz kalmıştır. Direnişçi kimliğiyle C-5 te Mamak’ta sembol olmuştu. Zalim, yezid ruhlu Raci Tetik, denen alçak ona kafayı takmıştı. Sürekli “komutanım diyeceksin” diyordu. Ama Ali Bülent’imiz demiyordu. Kuduruyorlardı. Acımasızca dövüyorlardı, saldırıyorlardı, yetmiyor, tabutluklara atıyorlardı. Ali Bülent Orkan, hem C-5 adlı işkence merkezinde hem hücresinde aslanlar gibi durdu. Eğilmedi, bükülmedi, teslim olmadı. “Yaptıklarınızın hesabını soracağız” dedi. Raci Tetik başta olmak üzere bütün şerefsizlerin sinirlerini bozmuştu. Zalim cezaevi yönetiminin Ali Bülent Orkan’a neler yaptıklarını C-5 işkence merkezinde işkence gören ülkücüler Mamak Cezaevi’nde yatan ülkücüler, ülküdaşları çok iyi bilir. Ali Bülent, Mamak’ta destan yazmıştır. Zalimlere “komutanım” demedi. Yapılan işkence süresince “zalimler, iblisler, şeytanlar” diye haykırdı.
Ali Bülent Orkan direnişin sembolü olmuştu. 13 Ağustos 1982'de, sabah ezanıyla, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde asılarak şehit edilen ülküdaşımız, Ali Bülent ORKAN, idamı bir hafta ertelenince, yan hücrelerde bulunan Muhsin Başkan’a bir mektup gönderir… Der ki: “Başkanım cezam bir hafta ertelendi. Çok sevinçliyim… Lakin sevincim cezamın bir hafta ertelenip, ömrümün bir hafta uzamış olmasından değil. Kuran-ı Kerimi hatim ediyordum, bir cüzüm eksik kalmıştı, Rabbime şükürler olsun ki, hatimim eksik kalmayacak, onu tamamlayacağım sevincim bundan” der. 12 Eylül öncesi Ülkü Ocakları ve Ülkücü Gençlik Derneği’nin genel başkanlığını yapan, Ülkücü gençliğin lideri Muhsin Başkan Ali Bülent Orkan’ı, Orkan ülküdaşımız da Muhsin Başkan’ı çok seviyordu. Muhsin Başkan, 12 Eylül öncesi onun Ankara’daki yapmış olduğu mücadeleyi, cesaretini, mertliğini çok iyi biliyordu. Ali Bülent ülküdaşımızı, yakından tanıyor ve çok seviyordu. Şimdi, iki şehidimiz Ali Bülentimiz, Muhsin başkanımız ötelerin ötesinde o kutlu beldede beraberler.
MAMAK CEZAEVİ’NDE BİRÇOK ÜLKÜDAŞIMIZ İŞKENCE İLE ŞEHİT EDİLDİ!
Türkiye, insanlık onuru ve hukukun ayaklar altına alındığı 12 Eylül darbesi sonrası hala 45 yıl sonra bile işkencecileri konuşuyor.
Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirilen Ülkücüler, daha sonra A Blok’ta “kafes” denen Kenan cehenneminde dayaktan geçiriliyorlardı. C-5 ve kafesten sonra dayaklar götürüldükleri hücre ve koğuşlarda da devam ediyordu. Toplu dayaklar, falakalar, tabutluklar bir Mamak gerçeğidir.
Ülkücülerin işkence gördüğü merkezlerden biri İstanbul Harbiye'deydi. Adana Bölgesi'nin işkence merkezi Polis Okulu'ydu. Kayseri'de "Zinci Dede" adı verilen bir işkence merkezi vardı. Malatya, Bursa, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Konya vb. yerlerde Emniyet Müdürlüğü'nün içindeki özel işkence merkezleri vardı. Ülkücüler, Türkiye’nin dört bir yanındaki işkence merkezlerinde işkenceler gördü. Birçok dava arkadaşımız, ülküdaşımız, insanlık dışı işkencelerde şehit düştüler.
Zeki Kaman, Dürüst Oktay gibi POL-DER mensubu solcu işkenceci polis şefleri ve Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik denen alçak, şehit edilen ülküdaşlarımız için intihar ve hastalık raporu verdiler.
Ülkücü hareket düşmanı bazı askeri savcı ve hakimler işkenceli sorgulara bizzat eşlik ediyordu. Asker ve polis karışımı özel işkence ekibi Ülkücülere işkence ederken, Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik ise zevkle seyrediyor ve kimi zaman işkencecilere nezaret ederek “Gerekirse ölsünler, sakat kalsınlar, hiç önemli değil. Devam edin” diyordu. Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Mamak Askeri Cezaevi’nde özellikle C-5 adlı özel işkence merkezinde 1 ay işkencelerden geçirildi.
SAVCI SOYER’İN ADAMI İŞKENCECİ POLİS ŞEFİ ZEKİ KAMAN: TÜRKEŞ’İN DEFTERİNİ DÜRMEKLE MEŞGULÜZ
Hiçbir siyasi parti, MHP hariç, ihtilal gecesi aranmadı ve basılmadı. Ama MHP, gece saat 02.30’da asker, polis karışımı özel timler tarafından basıldı. MHP Genel Merkezi’nin baskınında başta Nurettin Soyer olmak üzere Pol-Derli Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi özel tim görevlilerinin bulunması da bu baskının gerçek amacını ortaya koyuyordu. MHP Genel Merkezi’ne gece gelerek, her türlü arama ve tarama işlerini yaparak, kamuoyunda MHP’yi suçlu duruma düşürmek isteyen Nurettin Soyer’in tek amacı, Milliyetçi Hareket’i 12 Eylül mahkemelerinde yargılamaktı.
Direk, Kenan Evren’e bağlı Askeri savcılıkta, savcılık karakolu kurulmuştu. Bu karakolun yanında C-5 adlı işkence merkezi vardı. POL-DER’ li Polis şefleri Zeki Kaman, Dürüst Oktay burada Ülkücüler aleyhine özel çalışma yürütüyorlardı. MHP ve Ülkücü kuruluşlarla ilgili evraklar ülkücü düşmanı bu polis şefinin ve onunla birlikte çalışan polislerin elindeydi. Nurettin Soyer 12 kişiden oluşan Zeki Kaman ekibine Ülkücüleri gözaltına aldırıyor, işkence ettiriyordu. Bütün bu yaşananlar Soyer’in bilgi ve talimatıyla olmuştur.
Dönemin bir askeri yetkilisi, Savcı olmayan polis şefi, Zeki Kaman’ı Savcıların olduğu yerde görünce, “siz burada ne yapıyorsunuz? sizin burda ne işiniz var? diye sormuştu. Savcı Soyer’e ve Konsey’e güvenen Zeki Kaman ise cevaben “Türkeş Amcanın defterini dürmekle meşgulüz” diyordu. Zeki Kaman denilen alçak bu cüreti Nurettin Soyer’den ve cunta rejiminden alıyordu. Hakim ve savcılardan olması gereken dosyalar POL-DER’li çetelerin elinde geziyordu.
ÇOK SAYIDA ÜLKÜDAŞIMIZ TABUTLUK’A ATILMIŞTIR
Mamak Cezaevi yönetimi keyfine göre uygulamalar yapardı. Birçok Ülküdaşımıza görüş yasağı koymuşlardır. Aileler, evlatlarını görmek için bin bir zorlukla görüş günleri cezaevine gelirler. Bazı ailelere görüş kapısında cezaevi yönetimi “evladınızı göremezsiniz görüş yasağı var” derler. Aileler merak ederler, sorarlar “niye görüşemiyoruz başlarına bir şey mi geldi” Ancak Cezaevi yönetimi cevap bile vermez, duymazdan gelirler. Her hafta oğullarını görmek için Mamak Cezaevi kapısına gelen aileler birçok kez görüş yasaklarıyla karşılaşmışlardır. Kimileri 3 hafta, kimileri 5 hafta evlatlarıyla görüşememiştir. 7.5 sene Mamak Cezaevinde yatan 12 Eylül öncesi ÜOD ve ÜGD Genel Başkanlığı yapan Muhsin Yazıcıoğlu da defalarca konan görüş yasağı nedeni ile ailesi ile görüşemeyenlerdendi.
12 Eylül askeri darbesinin işkence merkezlerinden Mamak Askeri Cezaevi›nin komutanı olan Raci Tetik denen zalim, işkencelerden ve işkenceleri seyretmekten zevk alan sadistin, manyağın birisiydi. Raci Tetik, Mamak Cezaevinde despotluğuna, baskılarına, keyfi uygulamalarına karşı çıkan ve karşısına dikilen Muhsin Başkan’a görüş yasağı koydurmuştu.
Mamak Askeri Cezaevi’nde “tabutluk” denen yerler vardı. ‘Tabutluk’ diye tabir edilen yerler A blokta bulunan zemin 1, 2, 3 diye bilinen koğuşların altındaki yerlerdi. ‘Tabutluk’ denilen yer Raci Tetik döneminde uygulamaya sokulmuştur. İşkencelere direnen, keyfi uygulamalara karşı çıkan Ülkücüler, Raci Tetik ve ekibi tarafından ‘tabutluk’ denen yere sokulmuş ve birçok kişi günlerce, haftalarca bu karanlık yerde kalmıştır.
Birçok ülkücü Mamak’ta tabutluklara sokuldu. Ülkücü düşmanı Askeri Savcı Nurettin Soyer’e meydan okuyan, yazdığı iddianameye, “iftiraname” diyen, iddianameyi yerin dibine sokan, yerden yere vuran ve tek tek belgelerle, olaylarla çürüten, 12 Eylül öncesi ÜGD Genel Başkanlığı yapan Hasan Çağlayan Başkan, mahkeme sonrası zalim Savcı Soyer’in talimatıyla cezaevi yönetimi tarafından A Blok’un altında bulunan tabutluklara götürülmüş, yerin altında bulunan tabutlukta iki hafta kalmıştır. Yine Rıza Türkcan gibi hücrede kalan çok sayıda arkadaşımız Tabutlukta kalmıştır.
Tabutluğun “Tabanı 1 metrekare idi. Yüksekliği 2,5 metre civarında, güneşin hiç uğramadığı, çırılçıplak bir betondu tabutluk. Tepede 10x20 cm. büyüklüğünde bir mazgal hava deliği olarak konulmuştu. Nefes alacak başka en küçük bir açıklık yoktu. İçerisi karanlıktı bir başına gecenin ve gündüzün farkında olmadan yaşamak zorundaydın.
İçerde de zulüm vardı, dışarda da. Mamak zulümhaneye dönmüştür. Birçok dava arkadaşımız cezaevlerinde yatarken anneleri, babaları vefat etti. O güzel annelerimiz, babalarımız evlat hasretiyle oğullarının mahpustan çıktığını göremeden rahmet-i rahmana kavuştular
ÜLKÜCÜ AİLELER ÇOK BÜYÜK ACILAR ÇEKTİ
Eylül dönemin o ağır zor şartlarında ailelerimiz büyük sıkıntılar ve zorluklar yaşadı. Türkiye’nin dört bir yanında on binlerce Ülkücü, cezaevlerinde, aileler evlatlarının peşinde. Onlar hangi cezaevindeyse anneler, babalar eşler, çocukları onların peşinde. Her türlü sıkıntılara, ezaya, cefaya rağmen evlatlarını asla yalnız bırakmamışlardır. Ülküdaşlarımızın kaldığı birçok cezaevlerinden örnekler verebiliriz.
Mesela Ankara’daki Mamak Askeri Cezaevi, yüzlerce Ülkücü Hareket mensubu yatıyordu.12 Eylül sonrası açılan, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasında yargılanan Ülküdaşlarımızın bir kısmının aileleri ise Ankara dışında oturuyordu. İstanbul’dan, Samsun’dan, Adana’dan vb. birçok ilden aileler, evlatlarını görmek için yıllarca Ankara’ya yol etmişlerdir. Yüzlerce kilometre uzaklıklardan Mamak’a geliyorlardı. Çok eza, cefa çektiler.
Mamak’ın zemheri soğuğunda, Ankara’nın dondurucu ayazında anneler, babalar, eşler, sabahın en erken saatlerinde Mamak yollarına düşer, Mamak Cezaevi kapısında sıraya girer, evlatlarını görmek için bekleşirlerdi. Kimi zaman kalacak yer sıkıntısı, kimi zaman maddi sıkıntılar… Ailelerin yaşadığı sıkıntılar tarif edilemez.
Ya görüş günü ailelerin yaşadıkları. Aramalar, eşyaların didik didik edilmesi, saatlerce bekletilmeleri, itilip kakılmaları, karşılaştıkları sert muameleler ve daha neler neler.
Görüşlerde evlatları esas duruşta arkalarında iki asker. Anneler babalar bu vaziyette evlatlarıyla görüşüyor. Buna da görüşme denirse. Evlatlarını, 3 dakika görmek için uzun yollardan gelen aileleri düşünün, onların neler yaşadıklarını bir düşünün.
Mamak Cezaevinde yatan Ülkücüler Metris, Erzincan, Diyarbakır Cezaevinde haklar kendilerine tanınmazsa ve insanlık dışı uygulamalar son bulmazsa, ölüm orucuna başlayacaklarını ilan ettiler. Mamak Cezaevinde önce 25 kişilik bir grup bu eylemi başlatma kararı aldı. Ülküdaşlarımızın başını çektiği ülküdaşlarımızın açıklamaları, ilk önce avukatlarımız aracılığıyla kamuoyuna duyuruldu.
1987 yılının Ekim ayında Ülkücü aileler, Mamak Cezaevi’ndeki baskılara, zulme, insanlık dışı uygulamalara karşı seslerini duyurmak için Ankara’da, İstanbul’da, Adana’da ölüm orucuna başladılar. Evlatlarının ölüm orucuna başlayacağını öğrenen aileler Ankara’ya gelerek evlatlarına destek verdiler. Onlar da “Ölüm orucuna “bizde Abdi İpekçi parkında başlayacağız” dediler.
ÜLKÜCÜ AİLELER ANKARA ,ADANA VE İSTANBUL’DA MEYDANLARDAYDI
Mamak Cezaevi’ndeki Ülkücülerin aileleri ilk olarak 30 Temmuz 1987 günü Abdi İpekçi Parkı’nda bir araya geldiler. Burada aileler adına, Mamak Cezaevi’nde yatan Alpaslan Bayır’ın babası, SOGEV mensuplarından Necati Bayır amca konuşmuştu. Necati Amca, Mamak’ta ülkücü gençlere yönelik işkence, dayak, zindan, tecrit hücresi, tabutluk, sürekli hakaret ve keyfi uygulama ve görüş yasaklarından bahsetmişti. Baskıların aileleri ve ülkücü gençleri yıldıramayacağını, sonuna kadar evlatlarının yanında olduklarını söylemişti. 12 Eylül öncesi ÜOD’nin son genel başkanlığını yapmış olan Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu, ÜGD Genel Başkanlığını yapmış olan Hasan Çağlayan ÜGD yöneticilerinden ve 1986- 1992 yılları arasında Gençlik Koordinatörlüğü yapan SOGEV yöneticilerinden Mahir Damatlar, Erol Dok, ( rahmetli) Ertuğrul Alpaslan,( rahmetli) Aslan Atlı, Ünal Altıparmak, Osman Yurt, Rıza Türkcan gibi Mamak Cezaevinde yatan birçok ülkücüler ile Safiye Ekici, Lamia Durak Nermin Abbasoğlu gibi eşleri Mamak’ta yatmış ülkücü hanımlar Abdi İpekçi Parkı’na gelerek ülkücü ailelere destek verdiler, onları yalnız bırakmadılar.
Bizim Ocak dergisini çıkartan ve Ülkücü Gençlik Hareketini yöneten kadrodan Müsavat Dervişoğlu, Suat Başaran , Servet Avcı ile Bizim Ocak kadrosundan Adnan İslamoğulları ( Cemal Fedakar) Şenol Uzunmehmetoğlu ( rahmetli) Hayati Tek, Ahmet Güzel, Mehmet Türkmen, Ercan Alpay , Ali Keskinkılıç, Hasan Seyrekoğlu, Adnan Özcan ( rahmetli) Turan Ateş ( rahmetli) gibi bir çok isimle beraber Ankara’daki Üniversitelerde okuyan yüzlerce ülkücü genç ailelere destek vermişler, İpekçi parkından ayrılmamışlardır.
24 Eylül günü Mamak Cezaevindeki Ülküdaşlarımız şartlar düzeltilmeyince ölüm orucuna başladılar. Mamak Cezaevindeki huzursuzluk had safhaya ulaşmıştı. Ölüm orucu sürüyordu. Mamak’ta baskılarda daha da artmıştı. Sözde ülkede sivil bir iktidar vardı. Ölüm orucuna başlayan Ülküdaşlarımıza görüş yasağı koydular. Hücrelere ve tabutluklara attılar.
Durumu öğrenen Ülkücü aileler, 25 Eylül’de yine Abdi İpekçi Parkı’nda bir araya geldiler. Mamak Askeri Cezaevindeki tutuklu bulunan Ülkücülerin aileleri adına yine ilk konuşmayı Necati Bayır yapmıştı. Mamak’ta Ülkücülere yönelik baskıların devam ettiğini, bu baskılara karşı aileler olarak olayın peşini bırakmayacaklarını, gerekirse günlerce buradan ayrılmayacaklarını söyledi.
Necati Bayır “çocuklarımıza yapılan insanlık dışı muameleler düzeltilmediği taktirde bizler burada ölüm orucuna başlayacağız. Devlet zulüm yapmaz, diğer cezaevlerinde olduğu gibi iyileştirmeler yapılmalı. Mamak cezaevinde baskılar zulümler son bulmalı” dedi.
Ankara’da başlayan eyleme İstanbul’daki Ülkücü Ailelerde katıldı. Evlatları tutuklu olan aileler, Sultanahmet Meydanı eski Cezaevinin yanında, 2 Ekim günü bir basın açıklaması yaparak ölüm orucuna başladıklarını duyurdular.
25 Kişilik Aileye, MÇP teşkilatları ve “Bizim Ocak” dergisi tarafından toparlanan Ülkücü Gençlikte destek verdi, yalnız bırakmadı. Ardından 60 ülküdaşımızın aileleri, 6 Ekim günü Adana’dan Ölüm orucuna destek vererek, katılacaklarını açıkladılar. Aileler, Meclis ’de de girişimlerde bulundular, çeşitli siyasi partilerin yetkilileri ile görüştüler. Baskılar hat safhaya gelince, Ülkücü aileler 8 Ekim Perşembe günü Ankara, Adana ve İstanbul’da ölüm orucuna başladılar.
ÖLÜM ORUCU EYLEMELERİNE KATILAN ANNE VE BABALAR HASTANELERE KALDIRILMIŞTIR
Yaşları 60 ve 70 civarında olan birçok anne baba ölüm orucundan rahatsızlandılar. Ülküdaşlarımızdan Şevket Ertaş’ın annesi Döndü Ertaş Şadan Korkmaz, Ülküdaşımızın annesi Hafize Korkmaz ve Alpaslan Bayır Ülküdaşımızın babası, rahmetli Necati Bayır yüksek tansiyon nedeniyle hastaneye kaldırıldılar.
Necati Bayır büyüğümüz hasta olmasına rağmen tekrar Abdi İpekçi parkına gelmiş, burada basın mensuplarına “80 tane evladımız cezaevindeki işkence ve zulüme tahammül edemez hale geldikleri için üç haftadır ölüm orucundalar. Onların hücrelere kapatıldıklarını duyduk.16 Evladımızın Hastaneye kaldırıldıklarını öğrendik. Baskılar, zulümler bizi yıldıramaz, Mamak cezaevi kapatılana, tutuklular sivil cezaevlerine nakledilene, insanlık dışı uygulamalar son verilene kadar alanları meydanları asla terk etmeyeceğiz” dedi. 12 gün süren ölüm orucuna Ülkücü gençlik çok büyük destek verdi. Bazı basın organları, “şimdi de ülkücüler ölüm orucunda” diye haber yapmışlardı
MUHSİN YAZICIOĞLU : MAMAK CEZAEVİNDE YAPILAN ZULMÜN HESABINI SORACAĞIZ
Ankara’daki Ülkücü üniversite gençliği Abdi İpekçi Parkı’ndan ayrılmadı, Ülkücü Ailelerin yanında yer aldı. SOGEV Genel Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu Ülkücü Aileler ile birlikte çeşitli basın kuruluşlarını gazeteleri ziyaret ederek, Mamak Cezaevinde yaşananları anlattı, basının bu konuya duyarlı olmasını istedi.
Muhsin Yazıcıoğlu Abdi İpekçi parkından hiç ayrılmıyordu. Sürekli aileler ile beraberdi. Onları yalnız bırakmıyordu. Burada basın mensuplarına yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:
Mamak Cezaevinde insanlık dışı uygulamalar devam ediyor. Mamak’ta ülkücülere bayramlaşmak yasak, görüş yasak, dayak, işkence, her türlü insanlık dışı uygulamalar devam ediyor.
Mamak, Diyarbakır ayrımı yapılıyor. Diyarbakır cezaevinde şartlar iyileştirilirken, Mamak Cezaevinde şartlar daha da ağırlaştırılmıştır. Buradan bir kez daha uyarıyorum: Görüş yasağı kaldırılsın, Mamak Cezaevi yönetimi bunun hesabını vereceksiniz. İşkencecilere sahip çıkan, ses çıkarmayan kim varsa hepsinden hesap soracağız. Siyasal iktidarı da uyarıyorum: Mamak cezaevi ya sivilleştirilsin, ya da oradakiler sivil cezaevine yerleştirilsin.
Mamak Cezaevi’ni boşaltsınlar, buradakileri sivil cezaevlerine nakletsinler. Cunta rejiminin askeri cezaevleri derhal kapatılmalıdır! Hala 12 Eylül cuntası ve cunta rejiminin uygulamaları devam ediyor. Ülkücü Hareket olarak baskılara, zulümlere boyun eğmeyeceğiz! Ve ailelerimizin sonuna kadar yanında yer almaya, onları desteklemeye devam edeceğiz.”
MUHSİN YAZICIOĞLU MECLİSTE GÖRÜŞMELER YAPMIŞTIR
SOGEV Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu Ekim 1987 başında Abdi İpekçi parkındaki eylemlere katılmış, destek vermiş, açıklamalar yapmış onlarla beraber bir çok ziyaretlerde bulunmuştu
Ülkücü aileler 20 Şubat 1988 günü yine Abdi İpekçi parkında bir basın toplantısı yaparak Mamak’ı yeniden gündeme getirmiştir. Ülkücü Ailelerin ısrarları sonucunda Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan, ANAP Adalet Komisyonu Başkanı Alpaslan Pehlivanlı, ANAP Milletvekilleri Gökhan Maraş ve Namık Kemal Zeybek Mamak askeri cezaevini ziyaret ettiler. Ancak tutuklular ile görüştürülmediler. Milli Savunma Bakanına bile cezaevi yönetimi yasak koyuyordu. Bakan ve yanındaki milletvekilleri tutuklularla görüşemeden geri dönmüşlerdi. Cunta rejiminin devam ettiği açıkça ortadadır.
Cezaevi yönetimine ısrarları sonucu ancak bazı yerleri gezdiklerini söyleyen ANAP Milletvekili Mustafa Taşar, “Tabutluk denilen yeri gördükten sonra basın mensuplarına 1,5 metre boyunda mezar gibi yer. Ben oraya düşmanımı bile koymam. Lenin yaşasaydı onu bile koymazdım “demişti. Bu sözleri 2 Mart 1988 tarihli Tercüman, Cumhuriyet vb. gazetelerde yer almıştı.
Ülkücü Ailelerin çabaları ve mücadeleleri sayesinde Mamak cezaevindeki tutuklular, daha sonra Bursa, Eskişehir Aydın vb. sivil cezaevlerine nakledildiler. Ülkücü aileler çok büyük mücadeleler vermişlerdir. Aradan 37 sene geçti. Bugün vefakâr, çilekeş o kahraman ailelerimizin çoğu mensubu bugün aramızda değiller. Rahmet’-i Rahmana kavuştular. Ruhları şad mekanları cennet olsun. Mamak tarihi tutukevinde yaşananların tarihi ile birlikte bir ülkenin yolunun, gidişatının da tarihidir.
Ulucanlar Cezaevi’nin birinci kısmı, ikinci koğuş ülkücülerin yattığı koğuştu. 1975 başlarından itibaren üniversitelerden, liselerden, semtlerden çok sayıda Ülkücü genç, cezaevine girmiş ve yatmıştır. 1977-1988 yılları arasında 3000 civarında Ülkücü bu cezaevinde yatmıştır.
Ulucanlar Cezaevi’nde yatan ülküdaşlarımızın büyük çoğunluğu, daha sonra Mamak Cezaevi’nde yatmışlardır. 12 Eylül cuntası tarafından idam edilen Ülkücülerden Ali Bülent Orkan, Fikri Arıkan, Mustafa Pehlivanoğlu, Ulucanlar Cezaevi’nde yatmıştır. Ülkücüler, sadece Ankara’da, Ulucanlar ve Mamak Cezaevi’nde değil; Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinde de yatmışlardır.
SOGEV Genel Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu 1987 Aralık ayında Denizli’de kısa dönem askerlik görevine başlamıştır. 1988 Nisan ayında. kısa dönem askerliği bitirdikten hemen sonra yine cezaevleri ile yakından ilgilenmiştir.
İŞKENCE BİR İNSANLIK SUÇUDUR HİÇBİR ŞART ALTINDA KABUL EDİLEMEZ
İşkence, günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde devletler tarafından insanlık dışı bir cezalandırma, yıldırma/sindirme aracı olarak kullanılmaktadır.
İşkence insanlık suçudur. Mazereti, gerekçesi, sebebi ne olursa olsun zaman aşımı yoktur. Ve insanlık var oldukça suç sayılacaktır.