Tarih: 19.04.2021 18:20

İYİ Parti'den çarpıcı 128 milyar dolar iddiası: Varlık fonu üzerinden mi elden çıkarıldı?

Facebook Twitter Linked-in

Gündemdeki yerini koruyan '128 milyar dolar' ile ilgili bugün Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, açıklamalarda bulunarak “Merkez Bankası Başkanı’nın ifade ettiği gibi hazine hesapları üzerinden döviz alım ve satım işleri TCMB tarafından gerçekleştirildi” diyerek “Merkez Bankası’nın muhabir bir banka aracılığıyla alım ve satım işlemlerinin elektronik işlem platformlarında gerçekleştirildiğini görüyoruz” dedi.

Bakan Elvan'ın açıklamasının ardından İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) basın toplantısı düzenleyerek değerlendirmelerde bulundu.

Tatlıoğlu açıklamasında Merkez Bankası'nın aylık alım satım listesinde doğrudan müdahalenin 2014 yılının Ocak ayından beri, ihale ile ilgili işlemin de 2016 yılının Nisan ayından beri yer almadığını vurguladı ve istediklerinin bu listenin Nisan 2021’e getirilmesi ve bilgilerin kamuoyu ile paylaşılması olduğunu söyledi.

Tatlıoğlu Merkez Bankası’nın hazine hesabında görülmeyen bu döviz işlemlerinin acilen açıklanmasında fayda olduğunu belirterek 'Merkez Bankası’nın bu tür bir yan yola sapmasının nedeni acaba Türkiye Varlık Fonunun denetimden yoksun olması mıdır? Dünyadaki denetlenemeyen tek kurumdur. Bu dövizleri denetlenemeyen bir alana çıkarıp orada satış işlemleri gerçekleştiği görülmektedir' dedi.

Tatlıoğlu açıklamasının başında Aralık ayında kendilerinin konuyu dile getirdiklerini daha sonra İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in de 9 Ocak'ta Merkez Bankası rezervlerinde 130 milyar dolarlık bir erime olduğu, bununla ilgili TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulması, araştırılması ve de para piyasası kurulu toplantılarının açıklanması yönünde paylaşımlarını hatırlattı.

'140 MİLYAR DOLARI BULAN DÖVİZ REZERV SATIŞI'

'Bugün geldiğimiz nokta şudur; Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar olarak simgeleşen ama 140 milyar doları bulan bir döviz rezerv satışı söz konusudur' diyen Tatlıoğlu, 'Bu satış dünya merkez bankacılığının geleneksel politikaları içerisinde olan doğrudan müdahale ve ihale yaparak satış tarzının dışında yapılmıştır. 16 Nisan’da Merkez Bankası başkanının açıklaması, bugün Hazine Bakanının açıklamasından döviz işlemlerinin hazine ile yapılan protokol üzerinden yapıldığı söyleniyor. Bu yöntem istisnai bir yöntem. Neden böyle bir yönteme başvuruldu bununla ilgili bir açıklama yok. Merkez Bankası döviz işlemleri piyasada döviz ve faiz istikrarını sağlamak için yapılır. Geldiğimizi noktada 140 milyar dolar civarında döviz erimesine karşılık yaklaşık bir yılda faiz yüzde 19’a çıkmış ve döviz yüzde 40 artış olmuş. '

'HANGİ AMAÇLA DÖZİVLERİ SATTINIZ?'

Esas konunun Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin Hazine üzerinden satıldığı açıklanmasına rağmen ilgili dönemde Merkez Bankası’nın Hazine hesaplarında böyle bir işlem gözükmemesi olduğunu söyleyen Tatlıoğlu, 'Merkez Bankası'nın Hazine hesabında bu işlemler takip edilmeli. Merkez Bankası'nın hazine hesabında borç alacak ilişkisi doğarak oradan kamu bankalarına bu paranın yönlendirilmesi söz konusu olmalı ancak Merkez Bankası'nın hazine hesabında böyle bir işlem yok. Dolayısıyla 2017 yılında yapılan sıra dışı bir protokole dayalı Merkez Bankası'nın bu paraları kamu bankalarının yurt dışı muhabir hesaplarına çıkardığı ve buradan bu dövizi sattığı anlaşılmaktadır. Burada soru hiçbir şekilde farklı yere çekilmeden ağırlığını aynen korumaktadır. Neden böyle bir yöntem kullandınız, hangi amaca hizmet etmek için ve hangi tarihlerde bu dövizleri kaça sattınız?'

Tatlıoğlu açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı:

'Merkez Bankası’nın aylık döviz alım satım listesinde görüldüğü gibi Merkez Bankalarında döviz işlemi üç türlü; birincisi doğrudan müdahale, ikincisi ihaleler, üçüncüsü de Botaş’a satış. Buradan görüyoruz ki, ihale ile ilgili işlem Nisan 2016’den itibaren yer almıyor. Doğrudan müdahale Ocak 2014’ten itibaren yer almıyor. Bizim Sayın Erdoğan’dan ve Merkez Bankası’ndan istediğimiz şey, bu listenin Nisan 2021’e getirilmesidir ve bilgilerin kamuoyu ile paylaşımıdır. Bizim siyaset yapanlar olarak Merkez Bankası’nın rezervlerini, Türkiye’nin kaynaklarını takip etmekten daha önemli bir görevimizin olmadığı düşüncesindeyiz. Merkez Bankası’nın hazine hesabında görülmeyen bu döviz işlemlerinin acilen açıklanmasında fayda var. Merkez Bankası’nın bu tür bir yan yola sapmasının nedeni acaba Türkiye Varlık Fonunun denetimden yoksun olması mıdır? Dünyadaki denetlenemeyen tek kurumdur. Bu dövizleri denetlenemeyen bir alana çıkarıp orada satış işlemleri gerçekleştiği görülmektedir.  

'MERKEZ BANKASI İŞLEMLERİNİ ŞEFFAF GÖTÜRÜN'

9 Nisan itibari ile Merkez Bankasının döviz rezervi eksi 60.4 milyar dolardır. Yani nakit bitmiştir 40 milyar dolar civarında altın varlığı söz konusudur, bunun 22 milyar doları Merkez Bankasının, diğerleri bankaların Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlar. Bu altın rezervlerinin de eritilmeye başladığı şeklinde duyumlar vardır. Merkez Bankasına, Sayın Erdoğan’a ve Sayın Erdoğan’ın ekonomi yönetime çağrı yapıyorum, daha önce yapmıştık bunları şeffaf yapın diye, şimdi tekrarlıyoruz Merkez Bankası işlemlerini şeffaf götürün. Altın rezervlerinde erime söz konusuysa bunu paylaşın. Türkiye’de şeffaf giden bir kamu olması gerekir. Güvenirlilik birinci derecede kamuya lazımdır. 

Merkez Bankası’nın Hazine işlemlerinde 140 milyar dolarlık döviz satışını açıklayacak bir hareketinin olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu konuda bilgilendirme yapılması gerekir ve de altın rezervleri konusunda bir bilgilendirme yapmalı, doğrudan ve ihale yoluyla satış cetvelini güncelleştirmelidir. 

'ARADAN AYLAR GEÇMİŞ İÇİŞLERİ BAKANLIĞI SORUŞTURMA AÇMIŞ'

Sahipsiz bir Türkiye fotoğrafını güçlendiren bir konu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kamu kurumları üzerinden yurt dışına göçmektedir, kaçmaktadır, iltica etmektedir. Malatya ‘da sızan konu Türkiye’de şu an itibarı ile altı farklı il ve ilçe için konuşulmaktadır. Biz bu fotoğrafı Yeltsin dönemi Sovyetlerinde görürdük. Orada resmi heyetler uluslararası etkinlikler çerçevesinde çıkar heyetlerin önemli bir kısım gittikleri ülkede kalır. Türkiye’deki durum da Yeltsin dönemi Sovyetleri andırmaktadır. Bu durum Türkiye’nin yönetilemediğini dolayısıyla bu siyasal iklimin neden değiştirilmesi gerektiğinin birinci göstergesidir. Yetişkin vatandaşlarımız bile rüşvetle kamu birimlerinin akıl almaz gayri resmi organizasyon becerileri ile Türkiye dışına çıkmıştır.

Aradan aylar geçmiş İçişleri Bakanlığı soruşturma açmış. Türkiye her zamanki gibi katili arıyor, cinayeti önleyen yok. Hırsızlığı önleyen yok hırsızın peşine düşmek var. Devletin görevi hırsızlığı önlemektir, devletin görevi mağduriyeti önlemektir. Dolayısıyla bu Yeltsin dönemi Sovyetler fotoğrafından hızla uzaklaşılmalı. Türkiye sahipsiz değil, Türkiye’de siyaset yapan bizler, İYİ Parti ve onun Sayın Genel Başkanı bu siyasal iklimi tümüyle değiştirerek bütün ilişkileri şeffaf yürüyen milletiyle bütünleşmiş kamu yönetimini ihdas edeceğiz. 

'BEKLERDİK Kİ BİR SAVCI ŞİKAYETE RAĞMEN İŞLEM YAPSIN'

Maalesef bakanlıkları saydığımızda birçok bakanın kendi konusunda önemli bir iş sahibi olduğunu görüyoruz. Siyasi yolsuzluk o hadde geldi ki utanın demeye utanıyoruz. Bu kadar vurdumduymazlık, milletten ve Allahtan korkmazlık Türkiye’nin hak ettiği bir fotoğraf değil.
 
Türkiye’de ikinci defa aşılananalar nüfusun yüzde 10’una yetişmiş değil. Bakanlığın açıklamaları sanki Türkiye’nin Mayıs Haziran itibarı ile aşılama süreçlerini nüfusun 15 yaş üstünde aşılamayı bitireceğine yönelikti ama nüfusun yüzde 10’una ulaşılmış değil. Pandeminin pik yapmasında Ak Parti kongrelerinin büyük etkisi olduğunu gördük, kongrelere katılanların ölümlerine şahit olduk. Beklerdik ki, bir savcı şikayete rağmen bir işlem yapsın. Genel kurul ve kurultaylarla ilgili bir savcı bir dosya açsın, bu doğrudan kanun tanımazlıktır, bu kanuna meydan okumaktır.

Sayın Erdoğan kendi temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kanun ve kurallarının yok edicisi olmuştur. Tarihe böyle bir not düşülecektir. Bir kantinde 10 öğrenci kahve içti diye on binlerce ceza yazanlar Türkiye’de bir kongre bir toplantı için bir dosya açma cesaretine sahip olamamışlardır. Bu da Türkiye’de yargının ve denetimin ve de kamunun ne durumda olduğunun göstergesidir.”  




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —