Tarih: 16.03.2020 09:20

Gazeteci yazar Selim Çoraklı, yazıları ile artık Enpolitik'te...

Facebook Twitter Linked-in

Ülkücü hareketin içinden gelen, 1979 ve 1982 yıllarında siyasi sebeplerle iki kez (1979-1982),  163. Maddeye muhalefetten de bir kez (1986-1987) adına “Yusufiye Medresesi” dediği cezaevine giren, gazeteci yazar Selim Çoraklı artık gündeme dair yazıları ile internet gazetemiz Enpolitik'te...

SELİM ÇORAKLI

1960 Bayburt doğumlu Gazeteci-Yazar Selim Çoraklı 1980 öncesi Ülkücü hareket içinde yetişti. Siyasi sebeplerle iki kez (1979-1982),  163. Maddeye muhalefetten de bir kez (1986-1987) adına “Yusufiye Medresesi” dediği cezaevine girdi.

Okumayı ve yazmayı hayat stili olarak kabul eden yazar, 1977 yılında başladığı gazetecilik ve yazarlık hayatını halen sürdürmektedir.

Gazetecilik serüveninde muhabirlik, redaktörlük, düşünce ve araştırma sayfa sorumluluğu, köşe yazarlığı, yayın yönetmenliği, hiciv yazarlığı gibi işlerde çalıştı.

Sırasıyla “Hergün, Yeni Devir, Selam, Zaman, Vakit, Akit, Kız kulesi, Önce Vatan, Şafak gibi gazeteler ve İBB Kültür AŞ seyyarkitap” projesinde yazarlık yapan yazarın,  “Sızıntı, Yeni Ümit, İmza, Vahdet, Mektup, Damla, Kitap, Takva, İslam, Sağlık Yolu, Cuma ve Moral Dünyası” gibi dergilerde makaleleri yayınlandı.

Siyasi, sosyal ve dini konularda 10 ayrı müstear isimle 106 kitaba imza attı. Yurt dışında (Makedonya) gazete çıkardı ve gazetenin yayın yönetmenliğini yaptı.

Şimdiye kadar yüzlerce araştırma dosyası hazırlayan yazar, Almanya, Makedonya, Arnavutluk, Bulgaristan ve Avusturya gibi ülkelere gazeteci yazar olarak seyahat etti.

Değişik dergilerin yazı heyetlerinde görev yapmakla beraber Haftalık Haber yorum dergisi olan Cuma’da 5 yıl yayın yönetmenliği (254 sayı) ve yazarlık yaptı.

Birleşik dağıtım, Hayat, Bilgeoğuz ve Yılmaz Basım gibi büyük yayınevlerinde yayın yönetmenliği ve editörlük yaptı.

İlesam, Türkiye Yazarlar Birliği, Eskader gibi yazar kuruluşlarına üye olan yazar aynı zamanda İLESAM İstanbul Yönetim Kurulu üyesi ve telif hakları komisyonu İstanbul İl temsilciliği görevlerini yürütmektedir.

Telif Hakları Derneği’nin kurucusu ve genel başkan yardımcısı da olan yazar, “bayburt.net, 8sutun.com, haberulkesi.com” gibi sitelerde yazarlık yaptı. Halen yazıları “yusufiye.net, yenidünyagündemi.com, habererk.com, dinihaber.com, garbiyatenstitusu.com” gibi internet sitelerinde yayınlanmaktadır.

selimcorakli.wordpress.com isimli kendi sitesinde de yazılarına devam eden yazar, 1999 yılından beri hayatı pahasına mücadele ettiği FETÖ isimli terör örgütü hakkında  “Gülen’in Ağlattığı Müslümanlar, HOCIA, Sofistike Terör, FETÖ’nün İslam’a ihanetleri, İhanetin Anatomisi, Belgelerle Fetullahçı Terör Örgütü, Şakirdin Afarozu, Gülen Cemaatinden Niçin Ayrıldım, Fetullah’ın Yağcıları” isimli kitaplar kaleme aldı.

Hala İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğrenci olan Çoraklı'ya selimyusuf1960@gmail.com mail adresinden ulaşabilir, doğrudan iletişim kurabilirsiniz. 

İşte Selim Çoraklı'nın ilk yazısı:

BİSMİLLAH

Aynı ideal ve dava anlayışını paylaştığım Yusufiyeli ülküdaşım muhterem Selçuk Özdağ, “Selim kardeşim enpolitik.com sitesinde hiç olmazsa haftada veya on beş günde bir siyasi, sosyal ve dini konularda yazmanı istiyorum.” deyince ricasını kıramadım. Bundan sonra inşallah burada bana ayrılan sütunda siyasi, sosyal ve dini konularda bazı gözlemlerimi sizlerle paylaşacağım.

Selçuk reise gösterdiği teveccüh için teşekkür ediyorum. Şimdiye kadar yazarken “Hakkın hatırını yüksek tutmayı” kendime ilke edindim. Allah (cc) ve Resulünden (sav) başka otorite tanımadım. İnşallah bundan sonra da aynı ilkelerle kaleme alacağım fikirlerim okuyanlara faydalı olur.

Selim Çoraklı

MASKELİ VİCDANLAR VE İKİYÜZLÜLÜK

Asrımız, bırakın yüzüne, vicdanına bile maske takarak gezen ikiyüzlü, riyakâr ve sahtekâr insanlarla dolup taşıyor.

Bazılarının iki yüzü var ama maskeleri alabildiğine çok. Zaman ve zemine göre farklı maskeler kullanılıyor.

İkiyüzlülük, riyakârlık, yağcılık adeta baş yüceler ilkesi olmuş. Dalkavukluk, yalakalık, el etek öpmeler ise ahlak kılıfına sokulmuş.

Politik arenada ise riyakârlık, ikiyüzlülük ve sözünde durmamak ise adeta moda haline gelmiş.

Hâlbuki doğruluk Ebu Bekir’i “Sıddık” yapmış.

Bugün herkesin ağzından hep şu sözü duyarız:

“Üç günlük dünya. Hiçbir şeye değmez.”

Ancak ne hikmetse başta bunu diline dolayıp, her yerde tekrarlayanlar olmak üzere herkes bu üç günlük dünya için olmadık kılıklara giriyor, riyakârlık yapıyor, ikiyüzlü davranıyor, değerlerini yitiriyor ve ideallerini görmezden geliyor.

Yani anlayacağınız herkes, “Üç günlük dünya” deyip, bir yandan dünyayı sırtına yüklenirken, diğer yandan herkesi idare etmesini biliyor, ikiyüzlülük yapıyor.

Riyakârlık ve ikiyüzlülük, kişinin içinde sakladığıyla, dışarıya yansıttığı tavrın farklı olmasına ve inandığı gibi hareket etmeyerek bir tavır sergilemesine sebep olan bir davranış bozukluğudur.

Bir sohbette “İnsanlar nasıl ikiyüzlülük yapıyorlar?” diye serzenişte bulununca bir arkadaşım, “Keşke iki yüzle kalsalar. Herkesin onlarca maskesi var. Zaman ve zemine göre uygun hangi maske ise onu kullanıyorlar.”  Deyiverdi. Düşündün ve bunca onlarca yüzü olanlar arasında sadece iki yüzü olanlarla muhatap olmama neredeyse şükredecektim!

Arif Nihat Asya, bir şiirinde;

“Yeryüzünde riya, inkâr, hıyanet

Altın devrini yaşıyor...

Diller, sayfalar, satırlar

“Ebu Lehep öldü” diyorlar.

Ebu Lehep ölmedi, ya Muhammed,

Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor!” derken acaba bugünlere mi işaret etmişti.

Bugün etrafımıza baktığımızda, Arif Nihat Asya’nın söylediklerinden yüzlerce kat daha fazla bir riyakârlıkla, bir ikiyüzlülükle inkar ve ihanetle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

“Dost” dediğin birçok insan yanında iken yüzüne gülerken, arkanı döner dönmez kuyunu kazmayı ihmal etmiyor.

Kazıklı Voyvoda’nın baş düşmanı olan Osmanlı’ya attığı kazıklar, aynı dava, aynı ideal için çalışan insanların birbirlerine attıkları kazıkların yanında kürdan gibi kalıyor.

Politik arenadaki riyakârlık ve ikiyüzlülük ise adeta zirveyi tutmuş; Everest tepesi yanında Lût gölü gibi kalıyor.

Yani anlayacağınız, nereye bakarsak bakalım, riya ve ikiyüzlülüğün altın devrini yaşadığını görüyoruz.

İsterseniz isim vermeden, mücerret (soyut) bazı misaller verelim.

Yıllarca bir ideal uğrunda mücadele veren biri, bu mücadelesi sırasında, “Eğer ileride büyük işler yapar ve eline çok para geçerse bunun büyük bir kısmıyla davasını anlatmak için gazete, dergi ve kitap basacağını” söyler. Ancak ne hikmetse eline büyük imkânlar geçmesine rağmen bir türlü bu sözünü hatırlamaz. Allah(cc)’ın “Malı istediğime veririm.” sırrınca kendisine verilen malın imtihan aracı olduğunu unutur. Kazandıklarını kendi çalışması ile elde ettiğini düşünür ve bunları yatlara, katlara, yazlıklara, kışlıklara harcamaya başlar. “Sözlerin ve ideallerin ne oldu” diye hatırlatanları ise birkaç avutucu ve kendini kandırıcı sözle geçiştirir. Artık geçmiş onun gözünde nostaljik birkaç hatıradan başka bir şey ifade etmez.

Aynı aymazlığı makam elde eden bazı tiplerde de görüyoruz. Değişik vesilelerle elde ettikleri makamların ebedi olarak altlarında kalacağı zehabına kapılan nice insanlar, üzerinde oturdukları makamı idealleri doğrultusunda kullanma yerine; değişik mazeretler ve gerekçelerin arkasına saklanarak, kendi nefsi istek ve arzularını tatmin etmekle uğraşıyor. “Dost” bilerek yanına gidenlere ise, “Acaba hangi iş için geldiler, hep gelip meşgul ediyorlar, vb.” şeklinde bir anlayışla yaklaşıbiliyorlar. Yanlarında iken “Dostluk” tavırları sergilerken, ayrılır ayrılmaz şikâyetlere başlıyorlar. Yani anlayacağınız makam için her şeyden geçmeyi göze alabiliyorlar.

Yine makam uğruna, koltuk sevdasına yıllarca ”olmazsa olmaz” diye baş tacı ettiği fikirlerini, düşüncelerini, sözlerini rahatlıkla unutan nice “idealistler” biliyoruz. Özellikle politik arenada yüzlerce örneğini göstereceğimiz bu tipler, oturdukları makamın büyüsüne kapıldıkları için, geçmişte “Namusumuz, şerefimiz” dedikleri değerleri bile görmezden gelebiliyor. Kendilerini oturdukları makama getirenlerin yıllarca çektikleri eziyetlerini, “Bizim sorunumuz değil” deme aymazlığını gösterebiliyorlar. Böylelerine “Sahte kredi devşirerek piyasayı dolandıran koltuk esnafı” dememek için hiçbir sebep yok. Çünkü koltuğun yanına yaklaşan kişinin ilk işi, aynı ideali paylaştığı, aynı dine mensup olduğu kardeşine kazık atmak oluyor.

Yani tam anlamıyla bir “sahtekârlık, sözünde durmama, riyakârlık ve ikiyüzlülük” devrini yaşıyoruz. Yüzümüze gülerken, arkamızdan kuyumuzu kazmaya çalışan o kadar çok “Dost” var ki; bunlar düşmana asla hiç ihtiyaç bırakmıyorlar.

Böyle bir devirde insanın, kim gerçek dost, kim değil; ayırt etmesi hakikaten çok zor.

Dilinde tat, kalbinde ise fesat olan ikiyüzlü insanlar en akıllı yetişkinleri bile kandırabilir. Aslında esas kanan kendisidir. Çünkü ikiyüzlülük çift taraflı kesen bir kılıca benzer; bir tarafı aldattığı insanı keserken, diğer tarafı sahibini keser.

İkiyüzlülüğün altında yatan önemli sebeplerden biri ise, çeşitli menfaatler elde etme arzusudur.  Bir insanın riyakârlık gibi kötü ahlak özelliklerini terk etmesi için Allah'tan korkup sakınması, ahiretin varlığına inanması ve cehennem azabından korkması gerekir.

Riyakârlık, fiili bir çeşit yalancılıktır. Yalan söyleyen insanlar dürüst ve güvenilir olmadıkları için karşısındaki kişilere sevgisi, saygısı, bağlılığı yoktur.

Allah (cc), her yeri sarıp kuşatan, gizlinin gizlisini bilen, insanların akıllarından geçirdikleri düşünceleri duyan ve her an her yerde onlara şahit olandır. Bir insanın içinden geçirdiklerini saklayıp, olduğundan farklı görünmeye çalışması, bu kişinin Allah(cc)'ın bu sıfatlarını unuttuğunun ya da gereği gibi takdir edemediğinin göstergesidir.

Riyakâr, ikiyüzlü ve sahtekâr insanlardan Allah(cc)’a sığınmak gerekir.

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —