Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Yelken, çok dikkat çekici bir açıklama yaptı:
'12 Eylül ile birlikte İslam'ın ve bu halkın içerisinden türettikleri Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), devlete ve halkın içerisine monte edildi.' dedi.
Bu açıklamayı hafife alanlar varsa lütfen yazacaklarımı dikkatli okusunlar.
Sızıntı dergisi, FETÖ?nün en eski yayın organıdır. 1979-2016 arasında kesintisizi olarak çıktı.
1970?li yıllar, Gülen?in etrafındaki insanların arttığı ve cemaatin giderek büyüdüğü yıllardı. İzmir ve İstanbul?da faaliyetlerini artıran Gülen, varlıklı Müslümanların desteğini aldı ve maddî olarak büyümeye başladı. Şehir şehir gezerek anti-komünist ve anti-Darwinist vaazlar verdi. Bu vaazlarıyla aynı içerikteki ?Sızıntı? dergisini, Şubat 1979?da aylık olarak yayın hayatına soktu. Kapağında, meşhûr ağlayan çocuk fotoğrafı vardı. Bir de ve Mehmet Âkif Ersoy'un dizeleri:
'Merhametin yok diyelim nefsine,
Merhamet etmez misin evlâdına'
Görünüşte bu konuları işleyen derginin başyazılarında ise dâima siyâsî mesajlar vardı. İmzâ olmasa da başyazıların Gülen tarafından kaleme aldığı iddiâ ediliyordu.
Derginin haziran ayındaki 5. sayısında, dergi konularıyla hiç alâkası olmayan asker konulu başyazı yer aldı. Ne alâka derseniz, 12 Eylül Darbesi?nin bir sene evvel 20 Eylül 1979?da yapılmak istendiği; ancak vazgeçildiği göz önüne alınacak olursa bu başyazının sebebi anlaşılır. Yâni Gülen cemaati veya lideri darbe yapılacağını biliyordu.
12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra Sızıntı dergisinin Ekim sayısındaki başyazıda şu ifâdeler vardı:
?Ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdâdımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selâm duruyoruz.? (Sızıntı, sayı 21, sh. 4)
Güyâ Mehmetçiğe selâm duran dergi, ?Bir kere daha? ifâdesiyle daha önceki darbeleri de onaylanmış oluyordu.
Sızıntı dergisi, bilâhare 28 Şubat?a ve Gezi eylemlerine de başyazılarıyla selâm verdi. Buyurun, Gezi isyanının bastırıldığı Temmuz 2013 başyazısından bir paragrafı okuyun:
?? Bu uğurda elli defa yalancı mumları güneş zannedip alkışladı. Yüz defa ateşböceklerini yıldız sanıp arkalarına düştü ve bilmem kaç defa da kırk haramileri Kâbe yolcusu sanarak içlerine girdi. Öyle anlaşılıyor ki daha bir süre bu hicranlı arayış devam edecektir.?
Ramazan Yelken Hoca, meseleyi pek güzel özetledi.
Darbeden sonraki yıllarda orduya sızıntı filan olmadı. 12 Eylül?ün anlı şanlı Atatürkçü generalleri, İslâm'ın ve bu halkın içerisinden türetilen Gülencilerin, devlete ve halkın içerisine monte edilmesine izin verdiler. Bu işlem, dalga dalga, Atatürkçü generallerin gözetiminde oldu. Gülen, onların gözü önünde Papa ile görüştü. Ecevit?in kıymetli katkısıyla yurt dışına çıktı. (Kaçtı demiyorum: Buna kaçtı denmez.)
Çünkü hepsinin iplerini de elinde tutanlar, böyle istiyordu.
Sızıntı dergisinin daha 5. sayısında askere methiye düzüldüğünü düşününce, ?Acaba Temmuz 2016 öncesinde kaç kere darbe girişimi atlattık? diye sormadan edemiyorum. Çünkü o zaman satır aralarında verilen darbe müjdeleri, daha sonra medyada güçlenince aleni olarak yapılmaya başlandı.
Bu yapının şüpheli anatomisini benim gibi vaktiyle anlamış olanları karalama kampanyaları boşuna değil. Cem Küçükgiller familyası, hüdâinâbit gibi ortaya çıktıklarından beri Sızıntı başyazıları misâli darbe müjdeleri verdiler. Cem efendinin, daha 2011?de verdiği müjdeyi tekrar hatırlatmak istiyorum:
?Ünlü Yunanlı düşünür Heraklitos, ?Aynı suda iki kere yıkanamazsın? demiş. Maşallah bizim darbeciler, aynı suda yetmiş kez yıkandılar. Artık su kirlendi. Suyun değişmesi şart. Cemaat, bu suyu değiştiriyor. Pisliğe alışmış olanların veryansını bundandır.?
Doğruya doğru! Darbeciler, aynı suda yıkana yıkana suyu kirletmişlerdi. Kemalist darbeler, iyice yalama olmuştu. Şöyle yeni nesil, farklı, temiz görünümlü, dindar bir darbeye ihtiyaç vardı.
Ucu aynı kapıya çıkmış, kimin umurunda?
Başardıklarında Türkiye İran olmuş, kimin umurunda?
Mühim olan, ipi elinde tutanların çıkarları..