Tarih: 15.09.2025 10:05

GÖKÇEN ÇATLI ULUCANLAR CEZAEVİNDE BABASINI VE MUHSİN BAŞKAN’I ANLATTI

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye'nin önde  gelen sivil toplum kuruluşlarından milli ve manevi değerlere bağlı vatan, millet, bayrak, ülkü sevdalısı, Türklük Ülküsüne hizmet eden İNİSİYATİF Derneği ( İnisiyatif Merkezi Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği ) tarafından gerçekleştirilen " 45. Yılında 12 Eylül " programında 5 kuşak Ülkücü bir araya geldi.  Programa ilgi ve katılım çok yüksekti.

Program başlamadan önce , kalabalık bir grup ,şehit lider  Muhsin Yazıcıoğlu'nun kabri başında bir araya geldiler.  Dava arkadaşları, dualar ve Kuran tilavetiyle tüm şehitlerimizi andı. Burada yazar Emre Keskin dua ettirdi Daha sonra  Muhsin Yazıcıoğlu'nun dava ve yol arkadaşı  Hakkı Öznur kabrin başında kısa bir konuşma yaptı. Ardından ,1000 kişilik kitle  sloganlarla, tekbirlerle  programın yapılacağı Ulucanlar Cezaevi müzesine geldiler.  Müze ününde bekleyen  programa gelen  kalabalık kitleyi alkışlarla karşıladılar, atılan sloganlara eşlik ettiler.

Etkinlik, 12 Eylül darbesinin 45. yıl dönümünde, müzede yer alan koğuşların gezilmesi ve hatıra fotoğraflarının çekilmesiyle başladı. .İlk olarak, 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası bu cezaevinde kalan Ülkücülerin kaldığı koğuşlar, kısımlar ziyaret edildi. Ülkücülerin kaldığı  Koğuşlar  ziyaret edilirken, Ülkücü Hareketi'n tarihini yazan,  Araştırmacı Yazar  Hakkı Öznur burada kısa bir konuşma yaparak şunları söylemiştir:

"Ülkücüler  zindanları, ilim ve irfanla 'Medrese-i Yusufiye'ye çevirdiler. Ve hapishaneler bir nevi Medrese-i Yusufiye olmuştur.  Yusufiye medreselerinde nice güzel insan okudu.    

Ulucanlar Cezaevi'nin birinci kısmı, ikinci koğuş Ülkücülerin yattığı koğuştu. 1975 başlarından itibaren üniversitelerden, liselerden, semtlerden çok sayıda Ülkücü genç, cezaevine girmiş ve yatmıştır. 197-1988 yılları arasında 3000 civarında Ülkücü bu cezaevinde yatmıştır.

Ulucanlar Cezaevi'nde yatan ülküdaşlarımızın büyük çoğunluğu daha sonra Mamak Cezaevi'nde yatmışlardır. 12 Eylül cuntası tarafından idam edilen Ülkücülerden Ali Bülent Orkan, Fikri Arıkan, Mustafa Pehlivanoğlu, Ulucanlar Cezaevi'nde yatmıştır. Ülkücüler, sadece Ankara'da, Ulucanlar ve Mamak Cezaevi'nde değil; Türkiye'nin dört bir yanındaki cezaevlerinde de yatmışlardır."

Sonra, toplu halde avluda  ilk defa , 31 Temmuz 1977 tarihinde  Muhsin Yazıcıoğlu'nun  Genel Başkan seçildiği, Ülkü Ocakları Derneğinin 6. Kongresinde edilen o tarihi  Ülkücü  Yemini, 48 yıl sonra Ülkücü  Hareketin tarihini yazan  Hakkı Öznur tarafından ettirildi. Yemin edilirken, Ulucanlar  Cezaevi inliyordu. Ardından, müzenin avlusunda bulunan darağacının yanında toplanılarak toplu resim çekilindi, marşlar söylendi.  

Daha sonra katılımcılara  Mamak Cezaevinde yatan Ülkücüler tarafından hazırlanan Mamak tatlısı ve ardından yemek ikram edildi  Sami Bal, Hasan Ali Arıkan, Hakverdi Satılmış, Mustafa Ekin , Erdal Solak, Kadir Yanık, Ali Bora Ali Karadağ , Cevdet Akbıyık, Yusuf Ziya Akdoğan,  Ramazan Akgün ,Vejdet  Ersoy gibi Ulucanlar ve Mamak cezaevinde yatmış olan Yusufiyeli  Ülkücüler katılımcılara kendi elleriyle Mamak tatlısını ikram ettiler.  Mamak tatlısı Mamak cezaevinde yatan Ülkücülerin o dönemin şartlarında yaptıkları kendilerine has bir tatlıydı.

Ardından Yazarlar Hakkı Öznur, Gökçen Çatlı, Selçuk Küpçük, Mahir Durakoğlu, Raşit Demirtaş, okuyuculara kitaplarını imzaladılar. Katılımcılar Ülkücü yazar Metin Turhan'ın  hazırladığı resim sergisini gezmişlerdir. Buradan Ulucanlar Cezaevi Müzesi Mahkum Koğuşu olarak adlandırılan  salona geçilerek  45.yılında 12 Eylül Paneline geçildi. Panel, İstiklal Marşı'nın okunması ve saygı duruşu ile başladı.  

Panelin açış konuşmasını İNİSİYATİF  Derneği Genel  Başkanı Fahri Bozgeyik yaptı. Anlamlı bir konuşma yaparak salonu duygulandırdı. İNSİYATİF Derneğinin  hizmetlerini ve çalışmalarını anlatan sinevizyon gösteriminin ardından Hakkı Öznur'un Ülkücü Hareketin  tarihini anlatan  9 .Ciltlik sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyonu izleyenler, çok duygulandılar, gözyaşlarını tutamadılar.

Ülkücü Hareketin kurucusu Başbuğ Alparslan Türkeş'i, hareketin önde gelen isimleri Dündar Taşer, Ahmet Er, Galip Erdem ve birçok dava büyükleri ile Türkmen Beyimiz Şehit Gün Sazak, küresel bir suikastla şehit edilen Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül öncesi ve sonrası şehit düşen Ülkücülerin resimleri, MHP ve Ülkü Ocakları'nın düzenlediği yüzbinlerin katıldığı tarihi mitinglerin görüntüleri, salondakileri çok duygulandırdı, hüzünlendirdi ve geçmişe götürdü.

Özellikle 15 Nisan 1978 tarihinde Ankara Tandoğan Meydanı'nda yapılan, 500 bin Ülkücünün katıldığı o tarihi mitingden kareler gösterilirken, kanlı gömleklerle yürüyen gençler, şehit düşen Ülkücülerin resimleri ve yüzlerce dev pankart (Kanımız Aksa da Zafer İslam'ın, Hak-Hukuk-Adalet Milliyetçi Hareket, Yıkılsın Düzen Yaşasın Devlet, Milli Devlet Güçlü İktidar) vb. Türkeş ve MHP kurmay kadrosunun ve akasında yüz binlerce Ülkücünün kol kola yürüyüşlerinin görüntüleri, salonu derinden etkiledi, hüzünlendirdi ve duygulandırdı. Salon, Sinevizyon görüntüleri sonrası alkıştan yıkıldı.

Ardından Panel'e geçildi . Araştırmacı Yazar Hakkı Öznur'un oturum başkanlığını yaptığı panelde , Panelistler  Hukukçu Vejdet  Ersoy, Doç Dr  Gökçen Çatlı ,  Hukukçu Mahir  Durakoğlu ve  Belgesel Yönetmeni Raşit  Demirtaş birer  konuşma yaptılar. Panelin oturum  başkanı araştırmacı- Yazar Hakkı Öznur  katılımcılara şunları söyledi: 

"Bugün beş kuşak Ulucanlar Cezaevi'ndeyiz. 58 kuşağı, 68 kuşağı, 78 kuşağı, 88 kuşağı ve     98 kuşağı, hepimiz buradayız. Biz Türk milliyetçileri, dik durmayı, zulme, kötülüğe ve kötü olana karşı direnmeyi, hak ve adalet uğrunda mücadele etmeyi haksızlıklara karşı çıkmayı, zalimlere başkaldırıyı, Atsız Hoca'dan, Başbuğ Türkeş'ten, Muhsin Başkan'dan, şanlı tarihimizden, kahraman şehitlerimizden ve Ülkücü geleneğimizden öğrendik.

Bu anlamlı, maneviyatı yüksek hepimizi duygulandıran, hüzünlendiren  ve umutlandıran programdan dolayı  İNİSİYATİF Derneği  Genel Başkanı  Fahri Bozgeyik kardeşimiz  başta olmak üzere emeği geçen bütün İNİSİYATİF Derneği  mensuplarını,  genç kardeşlerimizi  canı gönülden yürekten tebrik ediyorum ve kutluyorum.  Bu anlamlı programı düzenleyerek tarihe not düşmüşlerdir.

Aziz dava arkadaşlarım

15 Nisan 1978'de, Ankara'da, yüz binlerce Ülkücü, her türlü küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı tarihi bir yürüyüşe katılmıştı. MHP lideri Başbuğ Türkeş'in liderliğinde yüz binlerce Ülkücünün katıldığı tarihi miting ve yürüyüş, CHP iktidarını ve sistemi korkutmuştu. "Savaşımız vurguncu düzenedir", "Kanımız aksa da zafer İslam'ın" diye yürüyen yüz binler, ABD ve NATO'yu da tedirgin etmişti. MHP'nin "Anadolu'nun şahlanışı" adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu.

Tandoğan'da düzenlenen "zam, zulüm ve işkenceyi" protesto mitingine 500 bin ülkücünün katılması, topluluğun coşku ve heyecanı siyasal görünümünün ötesinde sosyolojik bir olaydır. 12 Eylül darbesi yapılmasıydı ve 1981'de genel seçimlere gidilebilseydi TBMM'nde oluşacak yeni tabloda MHP çok güçlü olacaktı MHP'nin büyümesi seçmen tabanının hızla yaygınlaşması egemen güçleri ciddi şekilde tedirgin ediyor, seçimleri takiben kurulacak Hükümet içinde etkili konuma gelmesinden endişe duyuluyordu. 12 Eylül müdahalesini MHP'nin iktidar yürüyüşüne öldürücü bir darbe vurduğu sosyal ve siyasal bir gerçektir.

MHP BARIŞ VE KARDEŞLİK ÇAĞRILARI YAPARKEN TSK İÇİNDEKİ"SALTIK ÇALIŞMA GRUBU" DARBE ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYORDU

Bu arada ülkede bunalım gittikçe artmıştı. MHP, bu bunalımlı dönemde sürekli olarak barış ve kardeşlik çağrılarında bulundu, şiddet ve teröre karşı çıkarak, tüm siyasi partileri uzlaşmaya çağıran girişimlerde, açıklamalarda bulundu. MHP'nin barış çağrıları Sol cephenin dışında taraflı tarafsız çevrelerde yankı buluyordu. Hatta o günlerde MHP aleyhine yazılar yazan, MHP'nin mahkûm ettirdiği Yankı dergisi bile MHP'nin bu barış çağrıları karşısında şunları yazmak zorunda kalmıştı:

"MHP'nin barış çağrılarını, MHP'li bakanların kardeşlik dostluk sözcüklerini ve Türkeş'in özel açıklamalarını dikkate almak zorundayız. Çünkü bu Türkiye için bir şanstır. Hepimiz üzerimize düşen görevi yapmalıyız. MHP'nin çağrılarına kulak vermeliyiz."

MHP'nin "Anadolu'nun şahlanışı" adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu. 1980 yılının Nisan, Mayıs, Haziran ayında düzenlediği "Gönül Seferberliği" mitingleri, Genelkurmay karargahında darbe planlarını yürüten ABD/NATO'ya bağlı Evren-Saltık ikilisini (SALTIK ÇALIŞMA GRUBU) çok ciddi rahatsız etmiştir. Ankara'dan Washington'a, MHP aleyhine raporlar gönderiyorlardı.

ABD emperyalizmi ve NATO merkezli Gladyo, Türkiye'yi iç savaşa sürüklemek istiyordu. Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyordu. CIA istasyon şefleri, Türkiye'den çıkmıyordu. Bu süreçte MHP, küresel emperyalizme ve işbirlikçilerine meydan okuyor, Washington'un, CIA istasyon şeflerinin oyunlarını bozuyordu.

17-18 Nisan 1978 Malatya, 3-7 Eylül Sivas, 19-26 Aralık Kahramanmaraş, 1980'in Mayıs-Temmuz ayları Çorum vb. yerlerde yapılan kışkırtmalar sonucu çok sayıda vatandaşımız öldü, canlar yandı, yürekler dağlandı. Milletimiz acılara boğuldu. Ülkemizi acıya boğan olaylar, ne sağ ne sol ne Alevi-Sünni çatışması idi. Provokasyonların amacı, ülkeyi iç savaşa sürükleyip, darbe şartlarını olgunlaştırmaktı. 12 Eylül dökülen kanlar üzerinden geldi. Akan kanların bizzat sorumlusu, ABD ve NATO'ya bağlı, ordu içindeki derin, karanlık yapı ve onların sivil iş birlikçileriydi.

MHP GENEL MERKEZİ'NE SİLAHLI, BOMBALI SALDIRI DÜZENLENMİŞTİR

Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü, şehit ediliyordu. CHP'nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.

30 Haziran 1979 günü, MHP Genel Merkezi, Ankara'da polis üniforması giymiş Sol örgüt militanlarının silahlı, bombalı saldırısına uğradı. Alper Demirci ve Ömer Yüce adlı iki Ülkücü genç, şehit edilmişti. MHP'nin doğudaki belediye başkanlarından Hikmet Tekin, 12 Ağustos günü PKK militanları tarafından pusuya düşürülmüş, annesi ve kardeşi ile birlikte hunharca şehit edilmişlerdi.

Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü şehit ediliyordu. CHP'nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.

27 Mayıs 1980 Günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Dev-Sol adlı terör örgüt tarafından Ankara da şehit edildi. Ülkücülerin elinde olan Ankara'daki Ziraat Mühendisleri Birliği, 2 Eylül 1980 günü bombalı ve silahlı saldırıya uğradı. 4 Ülkücü şehit edildi. Türkiye'nin her yerinden buna benzer haberler gelmeye devam ediyordu.

KENAN EVREN TÜRKEŞ'İ İNFAZ ETTİRMEK İSTEDİ

Türkiye, 12 Eylül alacakaranlığına girerken 12 Eylül sabahı Konsey'in görevlendirdiği askerler siyasi parti liderlerinin kapısındaydı. Başbakan Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan evlerinden alınarak gözetim altına alındılar. MHP lideri Alparslan Türkeş için Konsey özel ekip görevlendirdi. Bu ekip Türkeş'i evinde bulunmadı Türkeş'in evine giden, direk konseye bağlı askerler eli boş döndü. Askeri yönetim üç gün süreyle Türkeş için "teslim ol" çağrısında bulundu. Çağrılar, radyo ve televizyonda sıksık anons edildi.

Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren üç parti liderinin teslim olduğunu, Türkeş'in de teslim olmasını, aksi halde suçlu duruma düşeceğini ifade eden bir bildiri yayımladı. Evren ve Konsey üyeleri Türkeş'in bulunamaması üzerine tedirgin oldular ve korktular. Türkeş, 3 gün sonra teslim olur. Cunta rejimi tarafından İzmir Uzunada'ya götürüldü. 25 gün burada kaldı. Ardından Ankara'ya getirildi. 11 Ekim günü tutuklandı.

12 Eylül hükümetinin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, (Temmuz 1980 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevine Müsteşarlık) getirildi.12 Eylül darbesinden sonra kurulan Bülend Ulusu hükûmetinde Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.) Kenan Evren'in Alparslan Türkeş için "Yakalayın; şayet mukavemet ederse vurun!" dediğini ve "infaz emri" verdiğini  2015 yılında bir söyleşide anlatmıştır.

Evren'in, emrindeki subaylara Türkeş'in yakalanmaması üzerine öfkelendiğini söylüyor. İlter Türkmen bunlar yaşanırken "Evren'in yanındaydım ve yaşananların şahidiyim" diyor. Türkmen, Evren'in hedefinin Alparslan Türkeş olduğunu, onu tutuklatıp, hapse attırmak istediğini yine açıkça söylemiştir. Kenan Evren'in Türkeş'e olan menfi tutumu Genelkurmay Başkanı olduktan sonra hep dikkat çekmiştir. Verilen bazı resepsiyonlarda, Evren ve Komuta kademesi MHP lideri Türkeş'e soğuk davranmıştır. Türkeş'i görmezlikten gelmeye çalışmışlardır.

KENAN EVREN: SOYER, ARKANDAYIM, İSTEDİĞİNİ YAPABİLİRSİN

MGK Genel Sekreteri Haydar Saltık ve Başsavcı Nurettin Soyer ikilisinin MHP ve Ülkücü harekete yönelik planlı ve programlı çalışmaları doğrultusunda, emirleri altındaki özel güçler devreye sokuldu ve karanlık MHP baskını böyle başlamıştı. 12 Eylül gecesi, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bünyesinde yer alan Başsavcı Nurettin Soyer'in emriyle Pol-Derli Solcu polisler ve askerler, kanunsuz bir şekilde MHP Genel Merkezi'ni bastılar. 

Hava Hâkim Albay Nurettin Soyer, 1980 başında darbeyi planlayanlar tarafından Ankara 4. Kolordu Komutanlığı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başsavcılığı'na atanır. Nurettin Soyer, Kenan Evren'i ve Konsey üyelerini defalarca ziyaret etmiştir. Ardından onlarla toplantı yapmıştır. Konseyin, başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin, Ülkücü kuruluşların yöneticilerinin tutuklanmaları taleplerini yerine getirecekti.

Beşli çeteye, MHP aleyhine hazırladığı sahte delilleri, gerçek dışı düzmece haberleri göstermiş ve onların onayını almıştır. Evren'den cesaret alan Soyer, Konsey üyelerine "sizin desteğiniz devam ettiği müddetçe Türkeş ve arkadaşları asla cezaevinden çıkamaz." diyordu. Evren, Konsey üyelerinin de bulunduğu toplantıda askeri savcı Hava Albay Nurettin Soyer'e, sivil ve askeri savcılar bulmasını, üzerinde çalışması talimatını verdi. Soyer, MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası için 20 sivil, 6 askeri savcı ile çalıştı. Bunlara verilen emir, MHP'nin kapatılması, MHP ve Ülkücü hareket mensuplarının cezalandırılması ve cezaevlerinde uzun yıllar yatmalarıydı.

SOYER: EVREN VE SALTIK DESTEK VERDİ. YOKSA MHP DAVASI AÇILMAZDI.

Beşli Konsey'den aldığı güç ile Soyer ve arkadaşları MHP ve Ülkücü Kuruluşların yöneticileri başta olmak üzere ülkücüleri uyduruk senaryo, düzmece belge ve yalancı şahitlerle tutuklamışlar zindanlara doldurmuşlardır. Askeri Savcı Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı solcu çete, Beşli Konsey'i arkalarına alarak Mamak'ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır

Evren'in maşası Nurettin Soyer, Doğu Perinçek'in yazarlarından olduğu ve Aydınlıkçılar tarafından çıkarılan, haftalık "2000'e Doğru" dergisine, MHP davasıyla ilgili yaptığı açıklamada, MHP Davasının açılması için en büyük desteği Kenan Evren'den gördüğünü bir kez daha itiraf etmiştir. Yeminli Ülkücü düşmanı Soyer, 9 Ekim 1988 tarihli Perinçek'in dergisinde şunları ifade etmiştir: "Şunu kesinlikle söyleyeyim: Ben olmasaydım MHP iddianamesi ve soruşturması çok yumuşak geçer giderdi. Onun için Türkeş Efendi bana "Komünist" diyor başka bir şey demiyor" . Soyer, Türkeş ve arkadaşlarının idamla yargılanması için Evren- Saltık ikilisinden destek aldığını itiraf etmiştir.

29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun içinde bulunduğu 220 Ülkücünün idamı istenmiştir.

MHP LİDERİ TÜRKEŞ MHP VE ÜLKÜCÜ KURULUŞLARIN YÖNETİCİLERİ TUTUKLANDI. MHP KAPATILDI. 50'BİNDEN FAZLA ÜLKÜCÜ GÖZALTINA ALINDI

12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır. 9 Ülküdaşımız idam edildi. Mamak'ta C-5'te, Zincidere'de Malatya'da, Bursa'da, Eskişehir'de; Türkiye'nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler, intihar süsü verdiler.

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak'taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde 1 ay işkencelerden geçirildi.

Türkiye'nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi'ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar. 77 yıl önce 23 Türk milliyetçisi, "tek parti diktatörlüğünde" tabutluklara kondu. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başlarına koydular. 36 yıl sonra bu sefer Amerikancı Kenanist rejim, yine Türk milliyetçilerini, Ülkücüleri tabutluklara koydu,

Ülkücü hareket düşmanı bazı askeri savcı ve hâkimler, işkenceli sorgulara bizzat eşlik ediyordu. Asker ve polis karışımı özel işkence ekibi Ülkücülere işkence ederken, Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik ise zevkle seyrediyor ve kimi zaman işkencecilere nezaret ederek "Gerekirse ölsünler, sakat kalsınlar, hiç önemli değil. Devam edin" diyordu.

ÜLKÜCÜLER CUNTA REJİMİNE İSTİKLAL MARŞI'YLA CEVAP VERDİ

Türk ve dünya kamuoyunun yakından takip ettiği MHP Ülkücü kuruluşlar davası, 19 Ağustos 1981 günü Mamak Cezaevi'nde bulunan bir askeri mahkemede başladı. İlk duruşma başlarken fevkalade anlamlı bir olay yaşandı.

Mahkeme başlamadan evvel MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında yargılanan Ülkücüler, ABD uşağı 12 Eylülcülere tarihi bir ders vermek amacıyla bir plan yaptılar. Planın mimarı Muhsin Yazıcıoğlu'ydu. Muhsin Başkan 12 Eylül cuntasının bütün zulümlerine karşı Ülkücülerin ayakta ve dimdik olduğunu göstermek için mahkeme salonuna gelirken bütün Ülkücülere bir mesaj gönderdi: "İstiklal Marşı" okunacaktı.

Muhsin Yazıcıoğlu'nun mesajı anında salonda herkese ulaştı. Başbuğ Türkeş salona girdikten hemen sonra herkes ayağa kalktı, Başta hareketin lideri Türkeş olmak üzere bütün Ülkücüler, avukatlar ve duruşmayı izlemeye gelen aileler dahil herkes, hep beraber İstiklal Marşı'nı söylüyordu.

Mahkeme heyeti ve savcılar, donakaldı. Şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar, mecburen hepsi hazır ola geçmişti. Hep bir ağızdan İstiklal Marşı okumaya başladılar. O an müthiş bir andı. Herkes apışıp kalmıştı, böyle hareketi beklemeyen Mamak Hapishane Müdürü Albay Raci Tetik komaya girmişti. Hakimler ve savcılar şaşkın, askerler donmuş kalmışlardı. O gün mahkeme salonunda yükselen İstiklal Marşı ertesi gün Türkiye'nin gündemine oturmuştu.

12 Eylülcüler hemen basına sansür uygulayarak davayla ilgili haberlerin yayınlanmasına izin vermediler. Haberleri görevlendirdikleri askerlerle kontrol etmeye başladılar. İstiklal Marşı olayından sonra Ülkücüler, İstiklal Marşı'nı söyledikleri için cezaevinde toplu olarak dayak yemişlerdi, ama seslerini her yere duyurmuşlardı. Askeri rejim ülkücülerin bu gövde gösterisi karşısında ilk duruşmadan sonra mahkûm sevkiyatındaki koşulları iyice sıklaştırmıştı.

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak'taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirildi. Muhsin Başkan'ın, adına "C-5" denilen işkencehanede gördüğü işkence, 13 Şubat 1981 tarihli "ilk muayene" kaydında, 'dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan' tespit edildi bilgisiyle yer alıyordu.

Ülkücülerin işkence gördüğü merkezlerden biri İstanbul Harbiye'deydi. Adana Bölgesi'nin işkence merkezi Polis Okulu'ydu. Kayseri'de Zincidere adı verilen bir işkence merkezi vardı. Malatya, Bursa, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Konya vb. yerlerde Emniyet Müdürlüğü'nün içindeki özel işkence merkezleri vardı. Mamak'ta C-5'te, Zincidere'de Malatya'da, Bursa'da, Eskişehir'de; Türkiye'nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler intihar süsü verdiler.

ÜLKÜCÜ,DEN MAFYA  MAFYA'DAN ÜLKÜCÜ OLMAZ!

Ülkücülük, bir siyasal kimlik ve bir yaşam biçimidir. Ülkücüler, milletin adamlarıdırlar. Ülkücüler, tarihleri boyunca demokrasi, adalet ve özgürlüklerden yana tavır almış, adaletsizliklere, haksızlıklara, zulme hep karşı durmuşlardır.

Ülkücülük bir ahlak, vicdan ve değerler hareketidir.

Ülkücü hareket, teorik temelleri ve entelektüel esasları olan, Ülkücü dünya görüşünün siyasi hareketidir.

Ülkü Ocakları mektebinde, yüce ülkü ve değerlerin ışığında, adaleti, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri savunmayı, milletin adamları olarak aziz milletimize hizmet etmeyi şiar edindik.

Ülkücüyüm diyorsak, Ülkücü kimlik sahibiysek, Ülkücü hareket milletimize mâl olmuşsa, bunu hareketin kurucusu, Başbuğumuz Alparslan Türkeş'e borçluyuz.

Biz Ülkücüyüz, Ülkücü yolu biliriz, Ülkücü yolu konuşuruz.

Ülkücülük, bizim onurumuzdur. Ülkücüler adalet ve özgürlükten yanadır.

Biz Ülkü Ocaklılar, Ülkücüler, tarihimiz boyunca diktalara, diktatörlüklere karşı çıktık, mücadele ettik. Ülkücüler ne diktalara ne diktatörlere boyun eğer!

Bizim dava arkadaşlarımız, ülküdaşlarımız mafya bozuntuları ne idüğü belirsiz çakallar, ahlaksızlar, namussuzlar değil ;  ömürlerini Ülkücü Harekete, Ülkücü Davaya adamış Ülkücü gibi yaşayan, bu uğurda şehit düşmüş  kahraman Ülkücülerdir.  Zindanları Medrese-i Yusufiye'ye  çevirmiş davalarından, inançlarından asla taviz vermemiş , Ülkücü ahlak ve duruşu ve tavrı her şartta sürdüren helali, haramı bilen çilekeş, cefakar, vefakar, dava adamı olan adam gibi adam olan ülkücülerdir. 

Mafyacından, Ahlaksızdan, Kolpacıdan, Ülkücü Olmaz!   Ülkücüden mafya, mafyadan Ülkücü olmaz!" Ülkücülük Mafya düzenini yıkmak ve kökünü kazımaktır. 

Buhranlı ve zor dönemlerde Türk milletine istikamet veren, yol gösteren iki büyük lideri, rahmetli Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş'i, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nu, tüm Ülkücü şehitlerimizi ve Hakk'a yürüyen aziz dava ve yol arkadaşlarımızı rahmetle, minnetle, saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız. Bu aziz millet, kendisine hizmet edenleri, şehitlerini, kahramanlarını asla unutmaz"

Panelistlerden ilk konuşmayı 12 Eylül öncesi İstanbul Ülkü Ocakları 2. Başkanı olan darbe sonrası tutuklanan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasından yargılanan, 12 yıl hapis yatan Bursa Özel Tip Cezaevinde Ülkücülerin Başkanlığını da yapan hukukçu Vejdet Ersoy yaptı. Zaman zaman duygulandığı, hüzünlendiği konuşmasında 12 Eylül darbesinin Ülkücü Harekete karşı yapıldığını ve  Darbeyi Amerikancı  NATO'cu İşbirlikçi Beşli çetenin yaptığını  söyledi. 

Vejdet Ersoy'dan sonra  68 kuşağına mensup ülkücülerden Devlet Gazetesini ve Bozkurt  dergisini çıkaran kadrodan,  "Davanın Davası" Kitabının yazarlarından  hukukçu Mahir Durakoğlu bir konuşma yaptı. Konuşmasında kurgulanmış bir davanın arka planı Dava'nın Davasını anlattı. MHP ve  Ülkücülere yapılan hukuksuzlukları adaletsizlikleri zulümler anlattı.  MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası  iddianamesinin iftira olduğunu düzmece olduğunu olaylarla, belgelerle anlattı.  Savcı  Nurettin Soyer'in Ülkücü düşmanı olduğunu  Kenan Evren ve Konseye bağlı olduğunu direk onlardan talimat aldığını söylemiştir. 

Durakoğlu şunları söylemiştir:

"12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nın iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer hazırlamıştı.. 29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun içinde bulunduğu 220 Ülkücünün idamı istenmiştir. 587 sanıklı, MHP ve ülkücü kuruluşlar davası iddianamesinin hazırlanması yedi ay on gün sürdü. Mütalaası bir yılda tamamlandı.

Ülkücü düşmanı Başsavcı iddianameyi solcu gazetelerden çıkan haberlerle yazdı. Marksist Felseden faydalandı. Marksist literatürle düzmece iddianameyi hazırladı. Soyer'in arkasında Kenan Evren vardı. MHP aleyhine yapılan haber ve yazı dizileri, 12 Eylül rejiminin dört elle sarıldığı malzemeler olmuştur. 12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında dönemin savcıları ve 12 Eylül darbecilerinin yayınladığı "Anarşi raporlarında" kaynak olarak Aydınlık gazetesi, TİKP'in basın bültenleri ve diğer dönemin Solcu gazete ve dergilerinden faydalanılmıştır.

Bu iddianame hukukun rafa kaldırıldığı ideolojik bir rezalettir. İddianamede anlaşılmaz bir pervasızlıkla, kaynak belirtmeye bile gerek görülmeden bir Marksist'in eserinden satır satır alıntılar yapılmıştır. Böylelikle hukukî bir metin olma mecburiyeti bir tarafa bırakılarak, ideolojik bir suçlamaya dönüşen iddianame, MHP yöneticileri tarafından şiddetle eleştirildi. İddianamenin tutarsızlığı belgelerle, tarihî olaylarla ortaya konuldu.

MHP Genel Merkezi'ne gece gelerek, her türlü arama ve tarama işlerini yaparak, kamuoyunda MHP'yi suçlu duruma düşürmek isteyen Nurettin Soyer'in tek amacı, Milliyetçi Hareket'i 12 Eylül mahkemelerinde yargılamaktı. Nurettin Soyer 12 kişiden oluşan Zeki Kaman ekibine Ülkücüleri gözaltına aldırıyor, işkence ettiriyordu. Bütün bu yaşananlar Soyer'in bilgi ve talimatıyla olmuştur."

KENDİNİ MAMAK'A ADAYAN ADAM : GALİP ERDEM

Konuşmacılardan Yönetmen Raşit  Demirtaş ise  MHP Ve Ülkücü Kuruluşlar davasını takip eden ülkücü  avukatların çalışmalarından  söz etmiştir.  12 Eylül sonrası davayı üstlenecek büroların aranmasını  ve buluna n  iki büroda yapılan  çalışmaları ortaya koymuştur .  Davanın alt yapısı nasıl hazırlandı?  Davayı 7 yıl takip eden  avukatların iftiranameye cevap veren , savunmaya dönük çalışmalardan ve şahit olduğu olayları anlatırken duygulanmış ve hüzünlenmiştir. Konuşmasında Vefadan'da söz ederek rahmetli Galip Erdem ve Avukat Şerafettin Yılmaz olmak üzere  davayı takip eden  Avukatların yapmış olduğu büyük hizmetleri de dile getirmiştir. 

GÖKÇEN ÇATLI BABASI ABDULLAH ÇATLI İLE MUHSİN BAŞKANIN GÖRÜŞMELERİNİ ANLATTI

1977 Yılında Ankara Ülkü Ocakları  Başkanlığı ardından  1978 yılında ÜGD Genel Başkan Yardımcılığı yapan ,3  Kasım 1996 yılında  hakka yürüyen rahmetli Abdullah Çatlı'nın kızı  Yazar ve Akademisyen   Doç Dr. Gökçen  Çatlı en son konuşmayı yapmıştır. Gökçen Çatlı panele kardeşi Selcen Çatlı ile  gelmiştir. iki kardeşe katılımcılar büyük ilgi göstermiştir. Gökçen hoca konuşmasında 12 Eylül öncesi ve sonrasının siyasal, toplumsal değerlendirmesini sosyolojik ve psikolojik analizin yapmıştır.

Türkiye'nin, 12 Eylül askeri müdahalesine planlı ve programlı olarak getirildiğini darbe planlarının 1978 Temmuz yılında yapıldığını ardından ihtilal şartlarının olgunlaştırılması için  düğmeye basılarak ülkenin kan gölüne döndürüldüğünü anlatmıştır. Gökçen Çatlı sözlerine devam ederek ,  ABD ve NATO çıkarları doğrultusunda 12 Eylül  darbesinin yapıldığını söylemiştir 

Çatlı hoca şunları söylemiştir:

"12 Eylül ülkücü harekete karşı yapılmıştır. Ülkücü Hareketin tek başına iktidara geleceğini gören küresel güçler ve işbirlikçileri  demokrasi ve milli irade düşmanı kara bir leke olan darbeyi yapmışlardır" 

Gökçen Çatlı 12 Eylül gecesi evde ailece yaşadıklarını darbe sonrası babası Abdullah Çatlı'nın  tavrını ve çok sevdiği "Muhsin Abi,  Muhsin Başkan" dediği  Muhsin Yazıcıoğlu ile babası arasında darbenin ilk günlerin yaptıkları görüşmeleri anlatmıştır. Babasının ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun  12 Eylül darbesine karşı mücadele ettiklerini,  cunta rejimine karşı teşkilatı  ve camiayı toparlamaya çalıştıklarını söylemiştir.

Gökçen Çatlı konuşmasında  Babasının, Avrupa'da  Ermeni terör örgütü ASALA  başta olmak üzere PKK vb. bölücü örgütlere karşı vermiş olduğu büyük  mücadeleyi de anlatmıştır. Kürsüye davet edilen Abdullah Çatlı'nın  küçük kızı Selcen Çatlı'da kısa bir konuşma yaparak programın mana ve öneminden söz etmiş ablası Gökçen Çatlı  gibi programı tertipleyen İNİSİYATİF Derneğine teşekkür etmiştir. Çatlı  kardeşlere katılımcılar büyük ilgi göstermiş resim çektirmişlerdir.

Program  müzisyen –sanatçı   Selçuk Küpçük'ün verdiği konser ile bitmiştir. Selçuk Küpçük'ün   şarkılarına başta gençler olmak üzere herkes iştirak etmiş ve söylemiştir. Panel Başkanı ve Panelistlere birer plaket takdim edildikten sonra  bu anlamlı program sona ermiştir. 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —