Muhittin Nayman


SEYDA’yı MELE HESEN

Fabrikasyon ürünler tüketmediğinden mi misvağın okşamasından mı bilmiyorum mercan gibi beyaz ve temiz dişleri vardı.


Dört parmak boyunda bembeyaz sakalları vardı, bahar gülleri gibi beyaz sarığı ve takkesini tamamlayan beyaza çalan bir yüz ifadesi gür kaşlar ve zeytin gibi siyah gözleri vardı.

Fabrikasyon ürünler tüketmediğinden mi misvağın okşamasından mı bilmiyorum mercan gibi beyaz ve temiz dişleri vardı.

Ortalama  bi erkek boyuna sahibti,
Şalvarı ve şalvarın üzerinde çeketi ve çeketi tamamlayan genelde beyaz bir gömlek ve kapak gibi duran çoğunlukla siyah bir yeleği ve yeleğinin cebinde köstekli saati vardı.

Konuşurken kadife gibi yumuşak sesi insanın içini okşardı tane tane konuşur ve sesini o ahenge göre ayarlardı gülerken hiç kahkaha attığını görmedim tatlı tatlı süzülen ve genelikle üst dişleri görülen bi gülüşü vardı.

Sinirlendiğinde kumral sıfat kırmızı ve siyaha çalardı öfkesini muhatabına Allah seni/sizi islah etsin derdi ve hiç küfür etmezdi hızla ortamdan uzaklaşırdı.

Kendine gelene kadar kimse ile tek kelime konuşmazdı.

Kini ve nefreti hiç yoktu sürekli af eder ve en şedid muarızına bile merhamet ederdi.

Çok tatlı çok edebli bir dile sahibti, Kürtçeyi(Kûrmanci) narin ve nazenince kullanırdı bedevi bir ağzı yoktu.

Bazı önemli günlerde vaaz-u nasihatten sonra Ehmed-ı Xani’den/Feqiyi teyrandan/Melayı Cızıriden beyitler okurdu uzun kış gecelerinde.

Halk inanılmaz derecede saygı duyardı huzuruna giren çıkan herkes diz üstü oturur onun rahat otur tekmilinden sonra diz çökme vaziyeti sona ererdi.

Ben yakından tanıdığımda  Seyda takriben 65-70 yaşlarında idi.
Ben ise otuzunda sayılırdım.

O hayatta olduğu sürece ficeten oluşan bir kavga ve buna bağlı ölüm olayı müstesna tutulursa hemen hemen koca ilçede adliyeye düşen herhangi bir vaka kaydına hiç rastlamadım.

Güvenlik güçlerininin kendine iş çıkarma ve işgüzarlıklarını saymazsak seksen köyü olan ve ilçe merkezinde onbin kişinin yaşadığı ilçede asayış berkemal ve huzur sukun hakimdi.

Ramazan ve Kurban bayramlarında imkanı olanlar Seydayı bayram namazından sonra ziyarete giderdi.

Elini asla ve katta kimseye öptürmezdi.
Tüm misafirlerini kapıya kadar uğurlardı.

Gelen ziyaretçilere izzet ve ikramda bulunulur ve tatlı espriler yapar onları memnuniyetle yolcu ederdi.

Babam beni okuturtuğu için acayıp keyif alıyor ve onu tebrik ediyordu herkese çocuklarınızı mutlaka ama mutlaka okutun derdi sırf onun telkini sonucu o yıllarda ilçede baya üniversite mezunu genç oluştu.

Ben ne kadar ilçeye gitsem mutlaka kendilerini ziyaret eder hayır duasını almaya çalışırdım.

Evinde oldukça cömert ve gerçek bir beyefendi “ağır bir Kürt aristokrat” ve sahici bir “ağa” idi.

Geleneksel rutin bir ziyaretimde ısrarla yemeğe kalmamı istedi ve kaldım.

Türünü bilemeyeceğim kanatlı bir hayvan kestirmişti bizim oranın geleneksel sunumuna uygun bulgur pilavı ve kesilen hayvanın herhangi hiçbir yerinden tenkisat yapılmadan pilavın üstünde tüm cendek kızartılmış halde ve yanında lavaş ekmek ayran ve Kürtlerin milli yıyeceği soğan eşliğinde servis edilmişti.

Beraber sofraya oturduk doğrusu sunum sofra ve ortam ye beni ve hiç konuşmadan dal der gibi tahrik ediciydi.

Ben o gün göz ve mide zevkimi doyurmakla meşgulken Seyda da aynen bana eşlik ediyordu neden sonra fark ettim ki aslında tüm yemeği sadece ben yiyorum Seyda sadece yemiş gibi yapıyor ve ben sofradan çekilmeden utanırım veya sıkılırım kaygısıyla sofrada bana eşlik ediyordu.

Sonradan öğrendimki Seyda ne soğan ne et ne de bulgur yiyebiliyormuş mecbur kalırsa çok az tüketmesine izin varmış!

Sağlık sorunlarından dolayı daha çok tandırda közlenen tuzsuz ve yağsız patetes yiyebiliyormuş.

Kadrolu imam değildi babadan kalma arsa ve arazileri vardı çocukları onu ekip biçerdi maddi durumu orta halli sayılabilirdi.

Caminin yanına ağzı ters açılan büyükçe bir depo yapmıştı çevrede zekatını buğday olarak vermek isteyenler o odanın üsten açılan bir kapağı vardı getirir çuvallarla o buğdayı damdan o odanın üstünden içine boşaltırlardı.

Ayrıca caminin içinde tüm içi uzakta görülebilen demirli hucre türü küçük bir odacık vardı para yardımı yapmak isteyenlerde oradan içeri para atarlardı yani fitre ve zekatlarını.

Zekat ve fitrelerin tamamen toplandığına kanaat getirldiğinde kendisinin yetiştirdiği sofilerinden beş kişi ve heyete seçilen beş köyün muhtarından oluşan bir heyet tüm köylerde tespit ettikleri öncelikle yetim/dul ve fakirlere son gramına kadar buğday ve son kuruşuna kadar tüm toplanan buğday ve para dağıtılırdı.

Bir tek Allah’ın kulu bu dağıtımdan şikayetçi olduğunu duymadım adaletsizlik yapıldığını hiç kimse söylemedi.

Huzuruna hiçbir partiden kimseyi asla kabul etmezdi.
Siyaseten kime oy verelim diyenleri terslerdi.
Sandığa gittiğini hiç duymadım.
Buna muhtarlık seçimleri de dahildir.

Kendini hakka hakikata ve topluma adamış güneş gibi bir adamdı.

Hayatı boyunca hiç kimseden tek bir şinik buğday veya benzeri zekat ve fitre almadı.
Zekat ve fitre vermek isteyenlere çok kızardı ve asla kabul etmezdi.

Minnetsiz pervasız  ve korkusuz yaşardı.

Cuma saatinde işine gücüne devam eden insanları tek kelime ile haşlardı.
Cuma selası okunduktan sonra kemale eren herkes cami de olurdu.
Akıcı fesih ve sarih bir Kürtçe ile vaaz verir bazen espri yapar bazende çok kızardı.

Hayatı boyunca evinin yanındaki camide imamlık yaptı ve bu görevinden dolayı ne devletten maaş kabul etti ne de halktan yardım aldı.

O fisebillillah Allah için imamlık yapıyordu.
İmam Alinin varisi gibi idi.

Bir vaazını hatırlıyorum mevsim bahardı.
Peygamber efendimizin hayatından enstantaneler anlatır ve dinleyenler huşu ile dinliyordu.
En vurucu söylemi şu idi içinizdeki ibrahimi öldürmeyin eğer içinizdeki ibrahimi nefsinize karşı öldürürseniz içinizdeki nemrutu azdırırsınız diyordu.

Esas büyük cihat içinizdeki ibrahimi yaşatmaktır diyordu...

Halk o’na ısrarla Seyyid diyordu ama o da  ısrarla hayır ben Kürdüm derdi.

Türkçesi çok bozuktu derdini anlatacak kadar biliyordu.
Herhangi bir aşirete mensup değildi ne zaman nasıl bizim ilçeye gelmişler kendisi de bilmiyordu!

Seydanın ağır hasta olduğunu duyunca gittim ve vefatına kadar orda kaldım.
Zaten çok kısa bir süre yaşadı ben son günleri ve son anlarına yetiştim.

Yatağa uzanmıştı üzerinde beyaz bir çarşaf vardı etrafta odanın içinde beş altı kişi kur’an okuyordu yatağının kenarına oturarak ellerini çok kısa bir süre tuttum.
Beni hissetti mi bilmiyorum.
Tatlı tebesüm eder gibi bakınıyordu etrafa kime neye tebesüm ediyordu hiç anlamadım.
Zaten saniyeler sonra tebesüm eder gibi oldu paşparmağı ile kelime-i tevhidi söyleyerek vefat etti ve büyük oğlu gözlerini kapadı ve çarşafı tüm vucudunun üstüne kapattı.

Herkes gibi bende uzun süre nedensiz ağladım.
Seydanın namazını binlerce kişi kıldı ve onbinlerce kişi uğurladı.

O yıllarda onlarca seydanın yaşıtı/akranı yani medrese kökenli meleler vardı esas çoğunluk HDP’ye gitti hatta onlardan biri  “yurtsever imamlar konseyinin” başkanı dahi oldu.
Çok bilinen ünlü biri oldu.
O kulvardaki herkes bu şahsı tanır ve bilir.
Yakalanmak üzere iken
Avrupaya kaçtı.

Diğerleri nin bir çoğu da HDP’den il encümeni oldular bir kısmı da Erbakan Hoca’nın peşine takıldı RP’den il encümeni oldular.

Hiç unutmam o RPden encümen olan mele’ler önce nizami olarak sakallarını bir parmak boyuna düşürdüler sonra yakalarına parti rozeti ve kravat taktılar.

Hem HDP çizgisine kayan hemde RP’ye kayan tüm meleler çok önemli değerlerini kaybetmişlerdi o değerin ne olduğu çok sonradan anlaşılacaktı…

Seyda ya dönersek Seyda samimi mütevazi insani ve ahlaki bir dinin ilçemizdeki son temsilcisi oldu.
Bi daha asla Seyda gibisi kimse gelmedi.

Seyda medeni dindarlığın ahlaki duruşun insani vicdanın dürüst karakterin fıtri sevginin ve evrensel merhametin en sahici yüzü idi.

Politize olan politika ile kirlenen meleler saygınlıkları ile beraber birçok değeri de yıtırdiler...

Meleler politik olmuşlardı kravat ve rozeti takımca sakalı kısaltınca yalan söylemeyi ve halkı kandırmayı artık mübah görüyorlardı.

Meleler menfaat peşinde koşan ya da politik emelleri ya da bulaştıkları asabiyet sıtmasından dolayı halkı da beraberlerinde yalnış bir yolla kanalize ettiklerini herkes gördü ve ağır acı tecrubelerle herkes yaşadı.

Ulusalcı meleler çok ağır bedeller ödediler öldürülenler vardı içeri atılan uzun yıllar hapis yatanlar da oldu.

Ya da bir yolunu bulup avrupaya kaçanlar da vardı.

RP’li melelerde doğrusu geriye ellerinde rozetleri gırtlaklarında kravatları ve olmayan saygıları yerle bir itibar erezyonu ile ortalıkta hala dolaşanlar olduğu gibi mevta olup dünya değiştirenlerde vardır.

Bu RP’li melelerin bir kısmı sonra RP’nin devamı olan politik hareketler de yer aldı bir kısmı da daha da keskinleşerek selefi gruplara katıldı.

Politik “dincilik” veya ulusal “dincilik” yada “miliyetçi dincilik” veya siyasal “islamcılık” çıkmaz bir sokak olduğu herkes gibi zanımca meleler de acı ile tecrube etmişlerdir.

Yazımızın öznesi seydayı Mele Hesen’e dönersek;
Allah gani gani rahmet etsin.
Mekanını âli ve cennet’te Hazreti Peygambere komşu eylesin İnşaallah.

Yeni ve yeniden bir hikaye bizce pek ala mümkündür!

Tüm yeryüzünü vatan bilen,
Tüm insanlığı mesajına muhtaç gören,
Ölümü değil yaşamı yücelten, Sanat’tan anlayan,
Edebiyata ilgi duyan,
Pozitif bilimi önemseyen,
Tüm insanlığa islamın medeni/modern ve ahlaklı duruşunu gösteren
Vicdanlı ve merhametli bir insan modelini sunan yeni ve mutlaka ama mutlaka evrensel ve temiz bir hikayeyi var etme dileği ile…