Nusret Çiçek


SEÇİM SONRASI GİDİŞATIN TEŞHİSİ

Nefes darlığı çeken Türkiyedeki ithal siyaseti ameliyat masasına yatırdığınızda akciğerinin tıkanık, kara ciğerinin da yetersiz olduğunu görürsünüz.


Nefes darlığı çeken Türkiyedeki ithal siyaseti ameliyat masasına yatırdığınızda akciğerinin tıkanık, kara ciğerinin da yetersiz olduğunu görürsünüz.

Bu demektir ki…

Baypas da kafi gelmez…

İlla ki inkılâp inkılâp…

Dün  emekli sayısı 12 milyon iken bu gün 16 milyona çıkarılması siyasi dengeleri sarstığı gibi ekonomiyi de ister istemez sarsacaktır. Sarsıntılar ilk başta iktidarları vurur.

Savurganlığı da teşvik edeceğinden piyasalarda denge diye bir şey kalmaz.

Bugün aldığını yarın aynı fiyatta alamazsın.

Geçmişte benzerini yaptılar…

Hak etmediği halde asgari ücretten emekli edilen binlercesinin üretkenliğini devlet tembelleştirmiştir.

Hazır yiyen hazır giyen üretmez.

Üretme duygusu olmayan kitlenin geçim kapısı devlettir, devlet verecek o da geçinecek. 

Yeniçeri ayaklanmasının bir benzeri, siyasi irade üzerinde söz sahibi olarak istikrarsızlığa neden oluyorlar.

İthal demokrasi nihayetinde sandık demek değil mi?

İşte o sandıktan çıkan neyse odur.

Yaş da çıkıyor kuru da çıkıyor…

 Durduk yerde…

Muhtarlara  maaş bağlanarak bütçeyi dara düşürmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz.

Bilen var mı muhtar ne iş yapar?

Oy versinler içinse, bu gün verirler yarın maaşları katlanmadığı takdirde vermezler. 

Satranç oyunu gibi verirsen varım vermesen yoğum.

Hele de bölge müdürlükleriyle vali ve kaymakam yönetimi faal halde iken belediyeciliği devlet sırtına kambur olarak yüklemenin de sadece izahı, Kemalizm’in “değiştirilemez değiştirilmesi de asla teklif edilemez” zihniyetidir. 

Mahalli idareleri ithal cumhuriyetle birlikte Fransa’dan kopyaladılar ya, artık onun sistemdeki yeri bir nevi ayet ve hadis hükmündedir.

Kambursa kambur, çiftlikse çiftliktir, kimse cesaret edip de elleyemez.

Diyorum ya, mesela Sağlık bakanlığında çalışarak saçını sakalını ağartan bir  memur isterse amir olarak emekli olsun mütevazi ev ile arabaya zor sahip olurken belediyeye meteliksiz girip de orta halli çıkanların sayısı pek azdır.

Arsasından imarından kısa sürede köşe olurlar.

Kişilere özel bir nevi ballı börek.

Artık Türkiye 1928’lerin Türkiye’si değildir.

Mustafa Kemal hem parti başkanı hem de devlet başkanı idi diye bugün de aynı havayı çalmanın hiçbir mantıklı tarafı yoktur. Yetkileri neyse de devlet başkanı illa ki tarafsız olmalıdır. 

Batıcılık anlamında muhalefet,  iktidara olduğu kadar devlete zarar veren  bir oluşumdur. 

Şayet Ortadoğu denkleminde ayakta kalmak istiyorsak yeniden devlet reformu şart hatta farzı ayın hale gelmiştir.

Terörü Güneydoğu'da bastırdık diye övünsek de, Suriye'nin kuzeyinde  daha ciddi anlamda büyük bir tehlikeye karşı  siyasi tedbirler almak zorundayız.

Bu sahada…

İktidar sorumlu da muhalefet arınmış değildir.

El ele sırt sırta.

PKK bağlantılarının altı ilde belediye seçimlerini kazanması, yarın karşımıza referandum olarak çıkarsa hiç şaşırmam. 

Van, Diyarbakır gibi mega kentlerde terör yanlılarının çoğunluğu seçimi alması geleceğin püsküllü belası demektir.
 

Güneydoğuda şimdiden eyalet kokuları gelmeye başladı.

Seçim sistemi…

Cezaevinde terör suçundan  tutuklu bulunan  seçim kazanıyorsa bunda bir yanlışlık var demektir.

Bana öyle geliyor ki, bu sistem  FETÖ terör örgütüne baktığı kadar PKK terör örgütünün yandaşlarına  bakmıyor.

Nihayetinde…

Terörle mücadele eden bir ülkeyiz.

Terör yanlısını meclisine nasıl sokarsın?

Belediye başkanı olmasına nasıl müsaade edersin?

Hazinenden yüklü miktarda para nasıl ödersin?

İşte o zaman hem akciğerin hem de karaciğerin sekteye uğrar, bir avuç İsrail terörüne soluğun yetmez, aciz çaresiz…

Uzaktan seyreder kalırsın.

Hanı Endülüs düşerken son sultan Ebu Abdullah’a annesi Ayşe valide demişti, “Erkekler gibi savunamadığın bir toprak için, şimdi kadınlar gibi otur ağla.”

Dilerim tarih yeniden tekerrür etmez.

Osmanlı tokadı yetişir imdada... 

Emekli Hâkim Nusret Çiçek 13.4.2024