Canboray Soykan


İmamoğlu’na Siyasi Yasak Üzerine

Yanılmış olmayı dilerdim


 

Yanılmış olmayı dilerdim

Türkiye Cumhuriyeti’nin kritik bir eşikte olduğunu kaç sefer yazdım, kaç yayında söyledim inanın saymaya kalksam zorlanırım. Geride kalan 6 senede her seferinde yanılmayı umarak, her seferinde haksız çıkmayı umarak geleceğe yönelik karanlık tahayyüllerimi paylaştım yazılarda, toplantılarda, yayınlarda. Bu hususta yanılmış olmayı inanın düşündüğünüzden fazla dilerdim.

Her zerremle kınıyorum 

Ve fakat öyle olmadı, haklı çıktım bu sadece benim haklılığım değil; Cumhur İttifakı’nın memleketi götürdüğü uçurumun dipsiz karanlığını gören haklılığı oldu bu. 6 Mayıs 2019’da YSK’nın İstanbulluların ve Türkiye’nin iradesine yaptığı darbenin daha da vahimi 14 Aralık 2022’de yine İstanbulluların ve Türkiye’nin iradesine yapıldı. Ekrem İmamoğlu’ndan intikam alacağız diye, halkın iradesi, İstanbulluların tercihi bir kez daha sopalarla dövüldü. Bu karanlığı bir kez daha kınıyorum, her zerremle kınıyorum.

De facto olarak demokrasi değiliz           

Bu haykırışı yaparken de vicdanım rahat yapıyorum. Halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarına kayyım atanırken de aynı haykırışı yapıyordum, Selahattin Demirtaş siyasi hesaplarla tutsak tutulurken de aynı haykırışı yapıyordum. Bir gün sıranın Cumhur İttifakı’nın istemediği şeyleri söyleyen herkese geleceğini öngörmüş olmanın buruk haklılığıyla bu haykırışı yapıyorum. Mevcut olan anayasa metnimize bakarsanız, yazılı kanunlara bakarsanız yani hukuk enstrümanlarına bakarsanız Türkiye Cumhuriyeti’ni demokrasi olarak tanımlayabilirsiniz ama artık Türkiye Cumhuriyeti’ni de facto olarak demokrasi olarak sınıflandıramayacağımız gün gibi ortadadır. 

Bu hatayı ne pahasına yaptılar ? 

Sosyal medyada, televizyonlarda an itibariyle dönmekte olan derin analiz kasıntılığını anlamakta güçlük çekiyorum. Cumhur İttifakı 2019’dan beri nasıl kör göze parmak, kel başa şimşir tarak hatalar yapıyorsa bugün yine onu yapıyor. Bu hatayı yapmayı göze alırken de tahminim odur ki altılı masanın içinde var olan kırılganlığı derinleştirmenin, altılı masanın içerideki fikir ayrılıklarını adaylı konusu üzerinden içten körüklemenin, adaylık meselesini memleketin tek gündemi haline getirmenin ve İBB bütçesinin muhalefet aktörleri tarafından kullanılamamasının hesabını yapıyor. Zat-ı alileri altı benzemezin gevşek bağlarına öylesine güveniyor ki bu gevşek bağlara darbe vurabilmek için bu hamleyi dahi yapabiliyor. 

Çekişme görüntüsü hayırlı değil              

Hadisenin yansımalarına bakacak olursak, ilk izlenimlerim odur ki bu konuda başarısız olmuş da sayılmaz. CHP ve İYİ Parti artık gözle görülür şekilde restleşiyor, masanın iki büyük partisi belki de 2018’den beri ilk kez böylesine gerilmiş vaziyette. Özellikle il, ilçe teşkilatların sosyal medya paylaşımlarına bakarsanız söylediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. Kemal Bey’in en hafif tabiriyle fecaat Berlin seyahati sebebiyle İstanbul’da olmaması üzerine Meral Hanım’ın İmamoğlu’nun yanında olan ve o anki kırılmayı yöneten figür olması, diğer meselelerle de birleşince bu gerginliğin ayyuka çıkmasına sebebiyet verdi. Kılıçdaroğlu – İmamoğlu & Akşener çekişmesi görüntüsü şu aşamada hiç hayırlı değil. 

 

İki rica

İmamoğlu’na yapılanın zat-ı alilerine yapılanla aynı olduğu görüşüne de kimi sebeplerden katılmıyorum. Erdoğan’ın arkasında güçlü bir beyin ekibi, güçlü bir taşra teşkilatı, güçlü bir cemaat desteği ve güçlü bir medya desteği vardı. İmamoğlu, hakaretten; Erdoğan, şiir okumaktan hüküm giydi. İmamoğlu’nun etrafında bu denli güçlü bir konsolidasyon var mı, bilemiyorum. Türkiye’nin değişen toplumsal dinamiklerini de göz önüne aldığımızda bu şarkının burada bitip bitmemesi sadece iktidarın bu fahiş hatasıyla belirlenemeyecek vaziyette. Altılı masanın izleyeceği strateji, atacağı adımlar ve İmamoğlu’nun sergileyeceği tutum, bu hadisenin Erdoğan’a yapılan kadar etkili olup olmayacağını belirleyecek olan hususlardır. Açıkça ifade etmem gerekir ki eğer altılı masa bu kırılma anını iyi değerlendiremezse, İmamoğlu’na siyasi yasak gelirse ve toplumu mobilize edecek atmosfer oluşturulamazsa bu korkunç bir neticeyi hepimizin önüne getirebilir. 

Önceki yazılarımda da ifade ettiğim bir hususu yinelemek istiyorum. Seçim nedir ? Seçim bir yönüyle en yüksek ikna becerisini, seçim dönemini kapsayacak hususlar üzerinden göstererek çoğunluğun oyunu alma çabasıdır. 

Evet, altılı masa seçimleri sadece bir iktidar değişimi görmekten öteye taşımak istiyor, bu çabayı da kıymetli buluyorum. Eşitlikçi, katılımcı, çoğulcu bir sistem ve bu sistemde tek adam olmaması adına bir yönüyle de görece etkisiz bir cumhurbaşkanı tarif ediliyor. 

Güzel ama siz güneş enerjisi paneli anlatırken, elinizdeki en büyük yerel yönetimin belediye başkanı tamamen siyasi bir maksatla mahpusa atılmak üzere. 

Hedeflenen bu etik menzile, aydınlığa ulaşabilmek için seçimi kazanmak gerekiyor hani, önemli bir nokta bu. 

Anketlerin gösterdiği odur ki seçmen şu an itibariyle etik bir gelecek tezahürünün ütopyasını işitmek değil; ekonomiden çıkışı, hayat pahalılığının ilacını, sığınmacıların durumunu duymak istiyor. 

Bunu yapmak için de kararlı bir irade ve güven veren bir otorite istiyor. Bu kırılma anı işte tam da bu yüzden altılı masanın yakın gelecek hedefleri için, iletişim stratejisi ve seçim kampanyası açısından yol gösterici olmak zorunda.

 Tam da bu yüzden etik Türkiye hedeflerine yönelik konulara bir es verip, bu iktidara karşı dişe diş mücadele edecek bir dilin benimsenmesi gerekiyor. 

Toplumu konsolide etmek için, sandığa taşıyabilmek için ve onları harekete geçirebilmek için çözüm önerileri hızlıca anlaşılabilir bir dille ilan edilmeli, çalışma yapacak isimler tanıtılmalı ve yönetmeyecek değil de yönetecek bir cumhurbaşkanı adayı belirlenmeli. 

Bu geniş mobilizasyon sağlanamadan, bu koordine edilmeden, bu başarılmadan seçimin kazanılması zora girer. 

Avrasya tipi, yamalı, renksiz, tatsız , derme çatma bir rejime geçmemize bir adım kaldı, o adım da 2023 seçimleri. 

Kıymetli altılı masa üyeleri, samimi bir iki ricam var, dikkat buyurunuz lütfen;      

Toplumun kimleri aday olarak görmek istediği, kamuoyu araştırmalarında görülüyor, hepimiz görüyoruz. Ahlak elçisi olacağız diye, frene basa basa toplumdaki heyecanı tüketmeyiniz lütfen. Kant’ın ödev ahlakını genişletmeniz değil; seçim kazanmanız bekleniyor. 

Anlaşılabilir çözüm önerileri, tutarlı söylem, mümkün olduğunca kucaklayıcı ama kararlı bir kampanya, zat-ı alileriyle kavga değil sorun odaklı bir akış, doğru aday; sadece bu kadar, ötesi seçimden sonra. Mülksüzler’i yeniden yazmaya çalışırken, 1984’ün limanına demir atıverirsek bunu bu memleket kaldırmaz, kaldıramaz. En azından ben kaldıramam.

Kıymetli muhalifler, özellikle de benim gibi genç muhalifler, bir ricam da sizden var, dikkat buyurunuz lütfen;

Teknolojinin çağında şu içinde bulunduğumuz halden nasıl da nefret ettiğinizi biliyorum. Güne başlarken göğüs kafesinizin ciğerlerinize dar geldiğini biliyorum, bu hayatta NPC olmak istemediğinizi biliyorum, geleceğinizi tayin etmek istediğinizi biliyorum, insanca yaşamak istediğinizi biliyorum, bir yurttaş olarak memleketten alacağınız olduğunu biliyorum; hepsini biliyorum çünkü ben de aynılarını yaşıyor, hissediyor ve düşünüyorum.

Ama bir diyeceğim var. 

Keşke duygusal tepkiler verip Twitter akışında kendimizi paralayacağımıza, gençler olarak koordinasyon içerisinde bir sivil toplum inisiyatifi oluşturarak ya da var olan organizasyonlar içerisinde mücadeleye girişerek biz de varız diyebilsek keşke.

Gündelik siyasi meselelerin de ötesine geçerek bu tarihi sürecin aklı selim bir paydaşı olabilsek.

Birilerinin bizim yerimize, bizi karakterize etmesini beklemesek. 

İndirgenmiş yavan bir apolitikliğin matah bir şey olmadığını, sivil toplum alanında var olmanın ve hatta siyasal alana temas etmenin 'erdemsiz, ilkesiz, anlamsız' eylemler olmadığı konusunda uzlaştığımız zaman, çalışarak kendi geleceğimiz için kendimiz mücadele ederiz belki.

Belki o zaman birilerinin bize empati göstermesi mahkumiyetini yaşamadan, birilerinin bizim yerimize konuşmasını beklemeden kendimiz yaşamak istediğimiz özgür, demokratik ve yaşanabilir bir Türkiye için mücadele edebiliriz.

Biliyorum, insanca yaşamak için bu çağda bedel ödemek zorunda kalmak üzücü, biliyorum ama gerçek bu.

Sorumluluk almadan, bir kazanım elde edemeyiz yahu.

Her birinizin bambaşka alanlarda, bambaşka kabiliyetlere sahip olduğunu ve bu konular yerine onlara odaklanmak, eğlenmek ve yaşamak istediğinizi biliyorum. Biliyorum ama bunu birilerinden bekleyerek başaramayacağız. Biz yapmalıyız, biz mevzuya vaziyet etmeliyiz. 

Boomer değilim, gerçek bu.

Konuşun, renk verin, eylemlere gidin, parti organizasyonlarına katılın, sivil toplumda var olun 

Ne yapabiliyorsanız, neye gücünüz yetiyorsa onu yapın ama yapın lütfen. Susmayın, durmayın, konuşmak yerine harekete geçin. 

Çünkü bu coğrafyada, hem de böyle bir günde vakit sadece yaptığımız işi en iyi yapma vakti değil. 

Vakit mücadele etme vakti.

Zat-ı alileri, altılı masadan ne kadar korkuyor, kendisine kimi rakip görüyor bilemem ama bilirim ki bunu yapmamızdan çok ama çok korkuyor. 

Hatta en çok bundan korkuyor.       

14 Aralık 2022 günü dilerim hem muhalefet aktörleri için hem de bugünkü otokrasiye karşı muhalif olanlar için meselenin ne kadar hayati olduğunun anlaşılması hususunda bir uyarıcı olmuştur.

Umarım hem altılı masa hem de muhalif seçmenler süreci daha sağlıklı şekilde götüreceklerdir. 

Umarım, ummalıyım, ummak zorundayım.

Ya olmazsa ?

Olmazı tükenmişlik, olmazı bir çıkmaz sokak, olmazı çiçek açmadan kırılan bir dal, boynu bükük, gövdesi ezik…