Ahmet Rauf Akay


BU MUDUR ÇÖZÜMÜNÜZ?

Önceki gün Diyarbakır’da sözde Öcalan’ın özgürlüğü için yapılan yürüyüş, bu sürecin DEMP tabanında nasıl anlaşıldığının göstergesiydi.


Önceki gün Diyarbakır’da sözde Öcalan’ın özgürlüğü için yapılan yürüyüş, bu sürecin DEMP tabanında nasıl anlaşıldığının göstergesiydi.

Aslında mesele Öcalan değil, Öcalan bahane, mesele; Öcalan üzerinden toplumu ayrıştırma, bölgede ayrı bir siyasi yapının toplumsal zeminini oluşturma meselesidir.

Bugüne kadar eline megafon alıp polise –düşman- diyebilme cüretini kimse gösterememişti. Bu ifade, yeni çözüm tiyatrosunun bazı çevreler tarafından nasıl anlaşıldığını, cüret ve cesaretlerini nasıl artırdığını ortaya koymuştur.

“Terörsüz Türkiye”veya barış bu ülkenin güvenlik güçlerine düşman demek midir?

Daha iki gün önce Hacetepe’de ve bazı diğer üniversitelerde yemek fiyatlarının makul düzeye indirilmesini isteyen öğrencilere uygulanan şiddeti gördünüz. O gençler polise, askere asla düşman demeyecek olan gençlerdi. Ama haklı bir talepleri coplar altında ezildi.

Diğer taraftan bu ülkeyi ve aslında yönetimini düşman ilan eden, açıkça “dağdakilerin izinden gideceğiz” diyenlere sınırsız müsamaha gösterildi. Türk bayrağı açmak isteyen biri engellendi. Şanlı bayrağımız neredeyse bir ‘tahrik unsuru’ olarak görüldü. Oldu olacak tahrik unsuru olmasın diye, vatanın birliğinden de bahsetmeyelim, bu ülkeye Türkiye, bu millete Türk milleti demeyelim. PKK neye karşıysa ondan vazgeçelim, yeter ki PKK insafa gelsin –bize dokunmasın-. 

Hiçbir ülke, böyle açık bir  ihanete seyirci kalmaz. Seyirci kalınan her ihanet giderek büyür, bunu bir zayıflık ve yenilmişlik olarak algılar. Nitekim bölgede Nevruz’larda bile artık yeterli kitleyi bulamayan Örgüt partisi, bu itme ile büyüme trendine girmiştir. Bahçeli/Erdoğan siyaseti bölücü siyasete oksijen olmuş, onun çekim alanını büyütmüştür.

Bu ülkede istisnai dönemler dışında asla Kürt –Türk ayırımı olmadı. Kimse Türk diye ayrıcalıklı muamele görmediği gibi kimseye Kürt diyerek negatif muamele de  yapılmadı. Tam aksine,  hiçbir ülkenin göz yummayacağı toleranslar tanındı. Geçtiğimiz hafta saldırgan ayrılıkçı  Sırrı Sakık,mecliste Atatürk’e hakaret etti. Bu tiplerin Mustafa Kemal karşıtlığı aslında onun milli devlet politikasının ne kadar isabetli olduğunun karinesidir. Bir siyaset, bölücü çevreleri kudurtuyorsa o siyaset doğrudur. Normal bir hukuk devletinde Sakık gibi tipler milletvekilliğini rüyasında bile göremez. Ama –cinsel taciz- gibi yüz kızartıcı bir suçtan hüküm giymesine rağmen bu kişi kaç dönemdir meclise girebilmiştir. Ermeni Garo Paylan HDP tarafından milletvekili yapılmış, mecliste defalarca Türk milletini soykırımcı ilan etmiş, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını değil, Ermenistan milletvekili gibi Ermenilerin tezlerini savunmuştur. Şimdi de “3-4 yıl içinde  güçlenip Karabağ’ı Azerbaycan’dan alacağız” demektedir. Bir Batı ülkesinde böyle bir kişi meclise sokulur mu? Diyelim ki girdi, bu şekilde konuşmasına müsamaha gösterilir mi? Kulağından tutulur, sokağa atılır. ? DEMP ve selefleri nerede bir devlet-millet düşmanı varsa meclise taşımış, iki toplum arasında kardeşlik yerine düşmanlık üretmeye çalışmıştır. Bize göre Türk-Kürt aynı kültürün, aynı inancın, aynı tarihin çocuklarıdır. Onları ayırmaya çalışmak iki tarafa da kötülük ve ihanettir. 

Hiçbir ülke kendisine küfretsin, toplumu zehirlesin diye kimseyi milletvekili yapmaz, meclisin imkanlarını kullanarak ihanetini büyütmesine izin vermez. Bu ülke buna bile göz yummuştur. Şimdi kime haksızlıktan bahsedilebilir? Haksızlığa uğrayan Türk milletidir. Ve bu haksızlık sabır taşını çatlatacak noktaya varmıştır.

Ülkenin bu noktaya gelmesinin sorumlusu iki liderdir. Bugün başlatılan süreç, kurulan komisyon sadece ayrılıkçıların cüretini artırmaya, etki alanlarını genişletmeye hizmet etmektedir. Örgütsel bölücülüğü tasfiye etmek kolaydır, kitleler terörden, baskıdan hoşlanmaz, ama siyasi bölücülüğü tasfiye zordur, çünkü devlet gücünü kullanmaktadır. Toplumu daha kolay ayrıştıracak aygıtlara sahiptir. Yanlışını telafi edecek mekanizmalar azdır. Yeni çözüm tiyatrosu böyle bir süreçtir, doğru olan yol yakınken bu yoldan dönmektir. Aksi halde bugün bu misyonu yüklenenlerin –tarih önünde- Damat Ferit’ten farkları kalmayacak, hayırla yad edilmeyeceklerdir. Bu yanlışı çöp tenekesine atın, size yakışan ve sizde görmek istediğimiz budur!