Veyis Güngör


Avrupalı Türklerin derdi ne olmalı?

Avrupalı Türklerin derdi ne olmalı?


Köln?de yaşayan, kadim dostum, yazar ve araştırmacı Ali Kılıçarslan bir yazı gönderdi. Alıntı olduğu belli olan uzun yazının üç kelimeyle özeti ?insanın derdi olmalı? şeklinde. Buradan hareketle ve hasseten bir kaç hafta önce ele aldığımız ?Avrupalı Türkler fabrika ayarlarına dönmeli? yorumu üzerine gelen tepkiler doğrultusunda: Avrupalı Türklerin derdi ne olmalıdır? sorusunu bir kez daha sormamız gerekiyor.

Elbette, Avrupada bu ve benzer soruları yıllardır kendilerine soran ve cevaplar arayan kıymetli isimler vardır. Zira bu soru aynı zamanda Avrupalı Türklerin kimlik meselesidir. Bu çerçevede Avrupalı Türklerin geleceği ile ilgili kafa yoran, düşünen, tartışan ve yazan isimleri burada tek tek sayabiliriz. Bunun yanısıra, nacizane biz de Avrupalı Türklerin gelecek vizyonu ile ilgili sık sık düşüncelerimizi hatırlatıyoruz. Ancak yeri gelmişken bir kez daha Avrupalı Türklerin derdi ne olmalı sorusuna cevap bulmaya çalışalım.

Önce gelen tepkilere değinelim. Den Haag?dan yazan bir dostumuz uzun yorumunda ?insanın insan olma vasıflarını kazanması için mücadele vermesi ve bazı duyguları kazanması gerekir, bunun adı zırh?tır? diyor. Ancak diyor bu zırh delinmeye başlayınca, asimilasyon ve erime başlar diyerek, insanın ve tabiiki Avrupalı Türklerin köklerini bilmeleri ve bunun şuurunda olmalarına dikkat çekiyor dostumuz. Tarih şuuru olmadan Avrupalı Türklerin bir gelecek vizyonu ve kendilerine dönme, kendi değerlerini bilmeleri mümkün olmaz yorumunda bulunuyor Den Haag?lı dostumuz.

Ankara?dan, siyaset ve bürokrasinin göbeğinden yazan bir dostumuz ise, Türkiye?deki zihniyetin yıllarca Avrupalı Türkleri dövüz transferi ve siyasi, dini ideolojilerinin arka bahçesi olarak gördüğünü son yıllarda da siyasilerin Avrupalı Türklerinin oy deposu olarak değerlendirildiği görüntüsüne dikkat çekiyor. Bu tür yaklaşımlarla Avrupalı Türklerin meselelerinin uzun vadede çözülemeyeceği, Avrupalı Türklerin harekete geçerek güçlü, etkili ve kaliteli organizasyonlar teşekkül ettirmelerinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor.

Her iki dostumuzda, farklı açılardan elbette Avrupalı Türklerin içinde yaşadıkları ülkelerde daha onurlu yaşamaları, temsil ve etki güçlerinin daha hissedilebilir hale gelmesini istiyorlar. Dostlarımızın derdi, daha organize olmuş ve öz değerlerine yabancılaşmamış bir toplum istiyorlar. Avrupa?da yasadıklarının, zihinsel olarak farkına varmış bir Avrupalı Türkler gerçeğinin oluşmasının derdindeler.

O zaman, başta sorduğumuz, Avrupalı Türklerin derdi ne olmalı? sorusuna cevap vermeye gayret edelim. Öncelikle içinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinde Anadolu?dan getirdiğimiz ve insanlık tarihinde bizi biz yapan, tarihin bir bölümünde insanlı?a yön vermiş, kılavuz olmuş norm ve değerlerimize yabancılaşmamalıyız. Bu değerleri ve varoluş kodlarımızı gerekirse güncelleştirmeliyiz. Müslüman, Türk ve Avrupalı kimliğimizi zenginleştirmeliyiz. Bundan utanmamalıyız. Aynı zaman da Avrupa kültür tarihine de hakim olmalıyız. Aidiyet duyduğumuz ülkeler ve toplumlar, hatta tüm mazlumlar için sorumluluk taşıdığımızın şuuruna varmalıyız. İleride güçlü bir Avrupa Türk Topluluğu ile, başta içinde yaşadı?ımız ülkelerin ve anavatanın karar vericileri olmak üzere, ulaşabileceğiz tüm gönül coğrafyamızı etkiler hale gelmeliyiz. Bu şansa sahip olduğumuzu kabullenmeliyiz.

Kısaca, mensup olduğumuz medeniyetin savunduğu değerler adına amansız bir mücadelenin içinde olmalıyız. Gönüllere dokunmalıyız. Bu çerçevede kabiliyetimiz ve gücümüz neyse, sorumluluk hissetmeli, almalı ve üzerimize düşeni yapmanın gayretiyle yaşamalıyız. Kimsenin kınamasına aldırmamalıyız.

İşte Avrupalı Türklerin derdi budur. Bu dertle dertlenmeliyiz. Dertsiz olmayalım ki, kendimizi unutmayalım.