Kerime Yıldız

Tarih: 31.12.2017 12:07

ÇAĞDAŞ HORASAN ERENLERİ

Facebook Twitter Linked-in


Benim için yılbaşı, çok sevip saydığım iki insanı kaybetmek anlamına geliyor. Önce 31 Aralık 1988?de Seyyid Ahmed Arvâsî; beş yıl sonra 30 Aralık?da Ali İhsan Yurd. Her ikisinin de tadına doyamadığım sohbetleri,  lise ve fakülte yıllarımın en güzel hâtıralarındandır. Onlar konuşurken nefes almadan dinlerdim.

Ankara?ya geldiğimde bir sohbet ortamında İslâm, Türklük, Atatürkçülük, cemaat gibi konularda fikirlerimi öğrenen birisi, ?Bu kadar keskin ve isâbetli fikirlerin bir sebebi olmalı.? dedi. Şöyle söyledim:

?İstanbul?da çok güzel kaynaklardan, pınarlardan su içtim.? İşte bu kaynaklardan belki de en mühimi, Seyyid Ahmed Arvâsî?ydi.

Erenköy Kız Lisesi?nde 2. sınıftayken bir mayıs günü târih öğretmenimiz sınıfa girdi. Gözleri dolu dolu, ?Bugün ders yapmayacağım. Büyük şâir Necip Fâzıl Kısakürek?i kaybettik.? dedi. O zamana kadar Necip Fâzıl, benim için ?Kaldırımlar?ın şâiriydi. Hocamız, ders boyunca O?nu anlattı.

Sonra cenâze haberlerini gördüm. Yazılanları okudum. İki adım ötedeki büyük şâirle tanışmadığım için ne kadar üzüldüğümü, nasıl hayıflandığımı anlatamam. Hele de şu dizeleri okuyunca:

Ey genç adam yolumu adım adım bilirsin

Erken gel beni evde bulamayabilirsin

İşte bu yüzden Seyyid Ahmed Arvâsî?yi tanıyınca peşini bırakmadım. Ne zaman gitsem evde buldum. Köşe yazılarında, gündelik konuları kesinlikle yazmazdı.

Son kez AKM?nde dinlediğimiz hâli, hiç gözümün önünden gitmedi. Çok hastaydı. O hâlde gelmiş ve gençlere bir şeyler anlatabilmek için çırpınmıştı.

İslâmsız milliyetçiğin, Türk milliyetçiliğini inkâr eden İslâmcılığın eksik olduğunu, O?ndan öğrendim. Bugün her iki tarafın, doğrusuna doğru, yanlışına yanlış demem, işte bu yüzdendir.

Şu sözleri, ülkücülüğümün kilometre taşıdır.

?Ben Afrika?nın ortasında doğmuş bir zenci olsaydım ve bu şuur yine bende olsaydı tereddütsüz Türk milliyetçisi olurdum.?

Arvâsî Hoca?nın ?Türk-İslâm Ülküsü?nden habersiz siyâsetçiler, Türk târihinin, Türkiye?nin ve Türk dünyasının gerçeklerine tam anlamıyla vâkıf olamazlar.

Rahmetli, hakîki bir mütefekkir; gelenekli, töreli bir âlimdi.

Ali İhsan Yurd ise ayaklı kütüphâne derler ya işte öyle bir insandı. Sorup da cevap alamadığımız bir konu hatırlamıyorum. Birgün Konya?ya gidip ?İslâm?da erkeklerin hakları? konusunda sohbet etmiş. Dinleyenler, ?Hocam bir de İslâm?da kadını anlatsanız? demişler. ?Beni Konya?dan kovarsınız.? demiş. İslâm?ın kadına verdiği değerden bî-haber olduklarını îmâ etmiş.

Çok okumaktan beyni yorulmuştu. Birgün rahatsızlandı. O hâliyle bile okudu, anlattı. Tam anlatamasa da anlaşıyorduk.

Seyyid Ahmed Arvâsî ve Ali İhsan Yurd, çağdaş Horasan erenleriydiler. O ruhu yaşatıyorlardı. Evleri, zâviye gibiydi. Karnı ve ruhu aç insanları doyururdu.

Bayrağın, devletin ve milletin siyâsetten üstün olduğunu, ikbâlden önce geldiğini, onlardan öğrendim. İkbâl peşinde koşmadılar; Türkiye?nin istikbâlini kurtaracak kadroların yetişmesi için ömürlerini verdiler.

Her ikisini de rahmet ve minnetle anıyorum.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —