Davut Gazi Benli

Tarih: 03.07.2017 22:50

ESKİDEN DE ÖLDÜRÜRDÜK BİRBİRİMİZİ!!

Facebook Twitter Linked-in

Ne olacak bu milletin hali? Müslümanlar olarak birliğimizi ve beraberliğimizi nasıl sağlayacağız? En azıdan Batı?nın refah ve huzuruna nasıl kavuşacağız? Çoğu, Müslümanların İslam?ı farklı yorum ve algılamalarından kaynaklanan ve coğrafyamızı kan ve ateş gölü haline getiren terör, şiddet ve hatta savaşlar nasıl son bulacak? Başımıza gelen ne varsa hep dış/şer güçlerin marifeti mi? Bugün Suriye?de, Yemen?de, Irak?ta, Afganistan?da, Mısır?da, Afrika?daki bazı Müslüman ülkelerde oluk gibi akan kanın, yarın Katar?da, Türkiye?de,  Suudi Arabistan?da, İran?da akmayacak olmasının bir garantisi var mı? Biz hep böyle miydik, yoksa son yıllarda mı böyle olduk? Bu sorular gibi hemen her entelektüelin hiç aklından çıkmayan yüzlerce sorunun cevabını bulmanın zorluğu karşısında, bu soruların en sonuncusunun cevabını verdiğimizde aslında pek çok sorunun da cevabını bulmuş olacağız ama çözümsüzlüğümüzü ve maalesef ümitsizliğimizi de artırmış olacağız. O halde bu son soruyu tekrar etmekle konuya girmiş olalım: ?Biz hep böyle miydik, yoksa son yıllarda mı böyle olduk??

Hani, bir kitap okudum dünyam değişti derler ya, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Akbulut?un ?Sahabe Dönemi Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri? isimli doktora tezini 1989 yılında okuduğumda, benim de dünya görüşümde ciddi değişiklikler hâsıl oldu. Dini ve dünyayı algılamamda, bugün uluslar arası ilişkilerde yaşanan pek çok sorunun kaynağını keşfetmemde diyebilirim ki en önemli unsur mezkûr doktora tezi olmuştur. Evet, şimdi eminim ki, biz son yıllarda ya da son asırlarda bu hale gelmedik. Daha Peygamber Efendimizin mübarek naaşını toprağa vermeden yaşanmaya başlanan siyasi iktidar kavgaları, maalesef 14 asır boyunca milyonlarca Müslümanın yine Müslümanlarca katledilmesine, bugün bile zikredildiğinde bizleri utandıracak olan işkence ve şiddet uygulamalarına neden olmuştur. Vefatından sadece iki yıl önce yüzbinden fazla insana, hadisçilerin tanımlamasına göre sahabeye, hitap eden Peygamber Efendimizin cenaze namazına katılanların sayısı sınırlı kaldı. Dr. Akbulut?un doktora tezinde detaylı olarak anlatıldığına göre, Hz. Peygamber?in mübarek naaşı ilgi beklerken, asıl ilgiyi ?Sakifetu Beni Saide? yani, Saide oğullarının gölgeliğinde yapılan siyasi iktidar tartışmaları görüyordu.

Bir tarafta Peygamber Efendimizin mübarek eşleri, ümmetin annesi Hz. Aişe Validemiz, diğer yanda, Efendimizin damadı ve yeğeni, ümmetin gözbebeği Hz. Ali (R.A), Peygamberimizin irtihalinden sadece 24 yıl sonra taraftarlarıyla birlikte Cemel Savaşında savaşmışlar ve bu savaşta maalesef çoğu mübarek sahabelerden olmak üzere yaklaşık 20.000 Müslüman hayatı kaybetmiştir. Bir yıl kadar sonra bu kez Sıffin de, Hz. Ali (R.A) ile Muaviye kuvvetleri arasındaki savaşta aralarında sahabelerin de olduğu 70.000 civarında Müslüman katledildi.

İslam?ın bugünkü düşmanları olarak kabul ettiğimiz İsrailli Siyonistler ya da Amerikalılar bugünkü siyasi konjonktürde Kâbe-i Muazzama?ya doğrudan saldırabilirler mi? Bu elbette pek mümkün görünmüyor. Ama sahabenin çocukları olan tabiin devrinde, hicri 691 yılında, Taifli Sakif Kabilesinden hafızlığını babasından ikmal eden hatta bir süre Taif?te çocuklara Kur?an dersi veren Haccac bin Yusuf isimli Emevi Valisi,  taraftarıyla birlikte Kabe?ye sığınan Emevi saltanatının muhalifi Abdulah bin Zübeyr?i Mekke?de muhasara altına almış ve Ebrehe?nin yapamadığını yapmış; Kabe?yi mancınıklarla taşa tutarak tamamen yıkmış, İbn Zübeyr ve beraberindeki binlerce Müslümanı açlıktan ya da kılıçta geçirerek şehid etmişti.

İslam ve Mezhepler tarihi, ilk dönemden bugünlere kadar Müslümanların milyonlarca Müslümanı katlettikleri yüzlerce hadiseye şahid olmuştur. Peygamber Efendimizin tedrisatından geçmiş, O?nu bizzat dünya gözü ile görmüş, İslam?ın müminleri kardeş yapan silm/barış ortamını bizzat yaşadıkları halde ve Veda Hutbesinde, ?Kabilecilik ve asabiyet ayaklarımın altındadır. Benden sonra kabilecilik, Arapçılık yaparak topuklarınızın üzerinde asla geri dönmeyin!? emrini bizzat dinledikleri halde, maalesef o zamanın müminleri, Peygamber Efendimizin Mübarek naaşı bile ortada iken kabile ve iktidar hırslarını engelleyememişlerdir. Kureyş?in,  Hz. Ali Efendimiz ile iktidarı, Hz. Ali?nin şehadetiyle sonuçlanmış, Peygamberimizin iki kızından damadı olan Hz. Osman?ın Ümeyyeoğulları adına iktidarı da onun şehadetine yol açmıştı.  Akbulut Hoca?nın ulaştığı tespitlerde olduğu gibi, bugün yaşadığımız tüm siyasal sorunların temelinde, inanç esaslarımızın şekillendiği o dönemlerin etkisi vardır. Asırlara sâri sorunlarımız, o dönemlerde siyaset etkisiyle oluşan Kur?an dışındaki yazılı literatürümüz ve o dönemlerin sosyal-siyasal iktidar kavgaları dikkatlice incelenmeden inanç esaslarımızı teşkil etmeye devam ederse, bu yazının başındaki tüm sorular cevapsız kalacaktır.

Batı?da da, 13. ve 14. Yüzyıllarda İngiltere ve Fransa arasında yüz yıl süren 100 Yıl Savaşlarında ve 17. Yüzyılda Katoliklerle Protestanlar arasındaki 30 Yıl Savaşlarında ve sonrasında, 20. Yüzyılda, birinci ve ikinci dünya savaşlarında milyonlarca insan hayatını kaybetti. Hele 30 Yıl savaşları hiç kuşkusuz Avrupa?nın gördüğü en büyük din savaşlarıdır. Devletlerarası sistemin kuruluşunun başlangıcı olan Vestfalya Antlaşmasıyla Avrupa devletleri, artık siyasi çıkarlarının dini karakterlerinin önüne geçtiğini fark etmişlerdir. Kurulan yeni diplomatik ilişkiler ve stratejik hamleler devletler arasındaki siyasi ilişkilerde özellikle politik güç dengelerine dayalı küresel bir yol izlemelerine zemin hazırlamıştır. Bu ağır ve kötü tecrübelerden sonra Kıta Avrupası, artık barış içinde ve tek devlet. AB?nin ortaya çıkmasındaki en önemli etkinin yukarıda sözü edilen tarihi savaşlardan çıkarılan dersler olduğu herkesin malumudur.

Biz de, belki hiçbir dönemi kutsallaştırmadan, Kur?an?ın ve sahih sünnetin evrensel ışığında dinimizin inanç esaslarını oluşturan siyasal etmenleri fark ettiğimizde selamete ereceğiz, buna eminim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —