Veysi Dündar: 'AKP'nin vidalarını söktüğü ülke, fabrika ayarlarının çok uzağında...'

Güncel 6.02.2020 13:27:26 0
Veysi Dündar:

Gazeteci yazar Veysi Dündar, bugün Ocak medyada yer alan köşesinde AKP siyasetinin son birkaç ay içinde ülkede yaşananlara yansımasını ele aldı. 

'AKP’nin oyuncak meraklısı çocuk gibi hemen hemen tüm vidalarını söktüğü ülke, fabrika ayarlarının çok uzağında.
Fabrika ayarlarının sağladığı imkânlarla iktidarı alıp tüm düzene format atmak ‘etik mi, değil mi?’ tartışması ise oldukça geride kaldı.' diyen Dündar, partizanlığın maliyetine ayrıca dikkat çekti. 

İşte Dündar'ın 'Yaldızların Döküldüğü Anlardayız…' başlıklı bugünkü yazısı:

'Türkiye’de son 20 yılın hemen hemen tüm sırları sadece birkaç ay içinde ifşa oldu.
Örneğin en mühim şehir efsanesi “ama yol yaptılar” idi. Gördük ki yollar deprem için toplanan kaynaklarla yapılmış.

Sn. Cumhurbaşkanı her vekilinden en az 1.000 TL talep ederek başlattığı yardım kampanyası ile deprem hasarlarını giderecek çok da kaynak olmadığını itiraf edeli de, en fazla 48 saat geçti.

Şükür ki deprem 7 şiddetin altında idi. Marmara depremi ayarında bir depremin ülkemizin herhangi bir bölgesini en az 1999 kadar etkileyeceğini anladık.

Yol yapılmış olsa da, yapılan bu yolların bir zamanların hep ulaşılmazı olan Bahçesaray için, pek bir şey değiştirmediğini anladık. Hem de bizi bundan sonra dünyada en ölümlü çığ faciaları arasında, ilk 20’ye çıkaran bir acı ile.

Bahçesaray Uğur abinin (Dündar) yaptığı programla anılırdı. Bundan 30-40 yıl önce ulaşılmaz olan Bahçesaray yazık ki hala ulaşılmaz. Dünyadaki tüm gelişmeler, yapılan yollar vs. Bahçesaray’a uğramamış görünmekte.

Türkiye NATO’nun sadık üyesi olduğunu da, yine bu son günlerde anımsadı. Rusya’nın pek de güvenilir bir müttefik olmayacağı gerçeği, ABD’yi göreve çağıran iktidar aparat medyası ile kendini gösterdi.

Söz konusu medyanın 100 bin sattığı iddia edilen 2 organı, palas pandıras kapatılıp tarihin geri dönüşümüne sevk edildi. Belli ki 100 bin okur pek de gönül rızası ile değil bazı manipülasyonlarla gazeteyle buluşuyormuş.

Her boş alan Havaalanı mı olmalı?

Yıllardır bitmeyen bir pistin tek bir piste mahkûm ettiği Sabiha Gökçen havalimanında üst üste pistten çıkma vakaları da, işlerin burada da yolunda gitmediğini gösterdi. İster havayolu şirketi ihmal etsin, ister havaalanı pistlerini yeterince geliştirmesin, isterse hava güvenliği yeterince dikkate alınmasın.
Her koşulda irice ülke hacminde bir coğrafyaya hizmet eden havaalanında yaşananlar kral çıplak dedirten cinstendir.

AKP’nin oyuncak meraklısı çocuk gibi hemen hemen tüm vidalarını söktüğü ülke, fabrika ayarlarının çok uzağında.
Fabrika ayarlarının sağladığı imkânlarla iktidarı alıp tüm düzene format atmak ‘etik mi, değil mi?’ tartışması ise oldukça geride kaldı.

Yaldızların Döküldüğü Anlardayız…

AKP kendisine yapılmasını istemediği her şeyi son noktasına kadar rakiplerine yapmaktan çekinmedi. Deneme ve yanılma metodunu ülke idaresinde sistematik olarak kullandı.
Yanlış yaptığında hesap vermek yerine en fazla özür diledi, o da yarım ağızla. Hesap sorana ‘vaktim yok’ demek ise son versiyon olarak sisteme yüklendi.

Ülkenin şu anda hemen hemen en sorunsuz işleyen fonksiyonu muhalefet edenlere karşı önlem alma kapasitesi.
İktidarı fazla eleştiren Tele1’e RTÜK ceza kesiyor, gecelerini güven altına alamayınca bekçiler devreye giriyor, muhalif belediyelere kayyum atanıyor, kaza ve kadere olan inancı hatırlatmak için Diyanet başkanı cübbesiyle cami imamı rolüne soyunuyor.

AKP meşhur masaldaki gibi saati 12 etti anlaşılan. Hemen her şey balkabağına, fareye, eski püsküye dönüşüyor.

Ülkenin altı kazındıkça, üstteki yaldızlar pul pul dökülüyor. AVM’lerin deprem toplanma alanlarını işgal ettiği, rezidansların devasa emsal kaçaklarıyla bina olduğu anlaşılıyor. Bütün bu hassas denge bir de siyasal tepeden inmeci yönetme gayreti ile bozulan güven ortamında, ekonomide kazanılan her şeyi buhar edip uçuruyor.

Nasrettin Hoca’nın kaybettiği eşeğe sevinmesi gibi üç sene öncenin faiz haddini, enflasyonunu (döviz kurunu değil) bulduk diye sevinmemiz bekleniyor.

Bahçesaray’daki çığ felaketinde ölü sayısının 150 kişi olabileceği duyumları canlarımızı acıtıyor. Bütün bunlar yaşanmıyormuş gibi -33 can kaybı başlı başına bir felaket zaten- hala ulusal yas ilan etmeme duyarsızlığı, iktidar açısından nasıl izah edilebilir?

Bütün bunlar tesadüf mü sizce? Ülkenin doğal afetlere karşı çaresiz kalması depremin, çığın, uçak kazasının, uçak kazasına koşturan polislerin başına gelen kazanın, yılın ilk ayına sığan şehit haberlerinin, bir yakadan diğerine geçmek için ödenmesi gereken bedelin astronomik artışının arkasında gerçekte başka bir sebep olabilir mi?

Ülkeyi ahtapot gibi sarıp bizzat iktidarın “ne istediler de vermedik” sözünün işaret ettiği dönemlerin verdiği hasar acaba sandığımızdan fazla mı?

Kötü paranın iyi parayı kovması gibi, ibadet ticaret ekseninde göz yumulup siyasetten ihanete akan süreçlerde lanetlenen bu yapılanmalara verilen izinler ülkeyi onulmaz dertlere düşürmüş olabilir mi?

Partizanlığın ‘benden olmayan düşmandır’ iddiacılığının yol açtığı ağır maliyetlerin ödenme zamanı gelmiş görünüyor.
Türkiye demokrasiden uzaklaşmanın, demokrasiyi ise seçimi kazanmaktan ibaret sanmanın yanılsaması içinde savruldu.
Seçim kazanmanın yeterli olmadığını anlamaksa bu kadar zor olmamalıydı.'

Pazar 24 ° / 13.2 °
Pazartesi 22.3 ° / 13 °
Salı 21.8 ° / 12.3 °